- 23.02.2016 00:00
Türkiye 7 Haziran seçim sonuçlarıyla başlayıp, 1 Kasım erken seçiminden bu tarafa ülkenin değişmez gündemi terör,şiddet ve AKP’nin yanlış Suriye politikasıyla devam eden; Güneydoğu da sokağa çıkma yasağının ilan edildiği kentlerde üç aya yakındır sıcak bir silahlı iç çatışmanın olduğu, Suriye’deki görüntülerden farkı olmayan bir manzarayı yaşarken, Suriye bataklığına girmeye ramak kalmış bir durumdayız.
Terör ülkeyi ikinci kez başkentinde hem de kalbinden vurarak kendini gösterdi 2015 yılının Ekim ayında da terör saldırısı olmuştu Ankara’da ve 102 kişi ölmüştü. 17 Şubat 2016 Tarihinde bu kez terör Genelkurmay Başkanlığının önünde servis araçlarına yapılan arabalı bombalı bir saldırı ile 28 kişinin ölmesi,60 kişinin de yaralanmasını gerçekleştirirken; artık bu ülkede hiçbir vatandaşın can ve mal güvenliğinin olmadığını gösteriyor.Aynı zamanda ülkede büyük bir istihbarat eksiliği var ama yetkili olanlardan hesap sorulmuyor,sorumlu olanların yani siyasilerin yapması gereken istifa etmeyi yerine getirmiyorlar. 28 Kişinin öldüğü Genelkurmaydaki arabalı bombalı saldırganın, üç saat aradan sonra kimliğinin açıklanması çok çok manidar olsa gerek.
Siyasi iktidar hiçbir cinayeti ve toplu katliamları buna iş cinayetleri de dahil aydınlatamıyor ve faillerini ortaya çıkartamadığı gibi önlemini de alamıyor.
Erdoğan her olaya, katliama ve cinayete yayın yasağı getirerek,getirdikleri yayın yasağının “delil karartmasına” dönüştüğünü görüyoruz.
Böyle olunca da ülke de ölüm kol gezerken Azrail de umudun bittiği yeri sever oldu.
1999 yılından 2016 yılı arası toplu katliamların yapıldığı terörün kısa bir bançosunun dökümünü yapalım:
*Mavi çarşı olayı:Kadıköy’de 13 Mart 1999’da 13 kişi öldü PKK bu katliamı üstlendi,bu saldırının olduğu tarihte AKP’e iktidarda değil.
*Neve Şalom ve Bet İsrail Sinagogu: İstanbul’da 15 Kasım 2003 yılında 27 kişi öldü,katliamı El-Kaide terör örgütü üstlendi.
*HSBC ve İngiliz Konsolosluğuna, 20 Kasım 2003 yılında İstanbul’da saldırı yapılıyor 30 kişi yaşamını yitiriyor ve katliamı El-Kaide üstlendi.
*Ankara’da Anafartalar Çarşısında,22 Mayıs 2007 yılında saldırı yapıldı6 kişi öldü,PKK’lı Güven Akkuş düzenlediği açıklandı.
*Güngören Saldırısı,İstanbul’da 27 Temmuz 2008 Tarihinde 5’i çocuk 18 kişi öldü PKK üstlendi.
*Reyhanlı’da 11 Mayıs 2013 yılında bombalı arabalı saldırıyla 52 kişi öldü,saldırıyı IŞİD veya Esad rejimi tarafından yapıldı düzenlendiği iddia edildi; ama üstlenen olmadı.Dönemin Başbakanı Erdoğan Reyhanlı katliamı için benim 52 Sünni vatandaşım şehit oldu dedi;kimlerin yaptığını biliyoruz ve elimizde belgeler var dedi ama hala belge açıklayacak Erdoğan.
*Suruç’ta 20 Temmuz 2015 yılında canlı bombalı saldırısı sonucu 34 kişi öldü ve Başbakan Davutoğlu katliamı IŞİD düzenlemiş olduğunu iddia etti.
*Ankara Gar’ında 10 Ekim 2015 tarihinde IŞİD tarafından iki canlı bomba tarafından düzenlenen saldırı da tam 103 kişi öldü,bu katliam Cumhuriyet tarihinin en büyük terör olayı olarak açıklandı.
* Sultanahmet’e İstanbul’da 112 Ocak 2016 yılında 11 kişi öldü,Suriye kökenli saldırganın düzenlediği açıklandı.
Bu terör saldırılarının hemen sonucunda medyaya yayın yasağı getirilerek hiçbir gelişme ve yorum yaptırmadılar ama bu cinayetlerin üstünden, aylar ve yıllar geçmesine rağmen hiçbir olayın faili yakalanmış değil.
Birde bizim devletin yaptığı devlet teröründen de bahsetmeden geçemeyiz bunlardan birisi;Roboski’de 18 çocuk 34 kişiyi askeri savaş uçaklarıyla katlettiler. Bu katliama yayın yasağı getirdiler ve Türk kamuoyundan bu olayı tam 48 saat gizlediler, toplum olarak biz bu katliamı yabancı medyadan öğrendik, bu olayın bir hata sonucu olduğunu açıklayıp davayı daha sonra kapattılar.
Yine Cizre’de sokağa çıkma yasağının ilan edip iki ay içerisinde silahsız sivil 148 vatandaş güvenlik güçleri tarafından hedef alınarak öldürüldüğü otopsi raporlarıyla kanıtlanmasına rağmen, katilleri ortaya çıkartılmadı. Cizre, Sur ve Nusaybin’de ölen Sivillerin katilleri çıkartılmayacak bunu herkes adı gibi bilsin; bu ülkede faili meçhule gitmiş tam 17 bin cinayet var,bu cinayetlerin katilleri devletin ta kendisidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmaları hem anayasayı ihlal etmesinin yanında; üslubu içeride ve dışarıda başlı başına bir sorun olarak her yerde karşımıza çıkıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başta komşularımızı,BMÖ’nü ve dünyayı karşısına alarak Delidumrul tavırları ise; demokratik bir ülkeden çok, diktatörlükle yönetilen bir ülke fotoğrafı vermesi ve itici bir dille hitap etmesi, muhaliflerini düşman görmesi, aydın vasfından uzak olduğunu ortaya koyuyor..
Birde buna AKP hükümetinin Erdoğan demek daha doğru; ABD ve AB üyesi ülkeler ile PYD konusunda “PYD terör örgütü veya değildir” üstünden girdiği tartışma diplomatik gerginlik sonucu ülkeyi tam bir açmaza soktu..Ardından PYD kamplarına TSK’nın hava saldırıları işi iyice çığırından çıkardı ve Türkiye değerli yalnızlığını derinleştirerek devam ediyor ama gidişat hayra alamet olmayan,ülke karanlık bir tünele sokuldu içte ve dışarıda zor günler yaşıyor.
PYD kamplarını Türkiye niye bombaladı?
Mehmet Altan 17 Şubat 2016 tarihinde Özgür Düşünce Gazetesinde köşesinden haklı olarak bir soruyla soruyordu “Azet IŞİD’in Elindeyken AKP Neden çok Sessizdi” diye..
Sahi, IŞİD’in hakimiyetinin etkisiz hale getirildiği yerler Kobani’de dahil neden Türkiye’nin kırmız çizgisi oluyor?
Erdoğan, Kürt sorunu ile bir şey gündeme geldiğinde bunu güvenlik sorunu,kırmızı çizgi ve milli mesele olarak alıyor ve başlıyor savaş çığırtkanlığına.
Bu nasıl bir anlayış; komşu ülkenin sınırlarının içi, Türkiye’nin nasıl kırmızı çizgisi oluyor çok tuhaf bir durum değil mi?
Azet, Türkiye’nin sınırları içinde olan bir toprağı mı? Yok.Peki bu yapılan ney? Düpedüz başka bir ülkeyi yok sayma ve tehdit değil mi? Eğer Türkiye Irk ve mezhep siyasetinden uzaklaşıp dış politikasında değişikliğe gitmezse toplum olarak bugünleri arar oluruz.
Erdoğan’ın en zor gününde yanında yer alan ve kara gün dostu olan Deniz Baykal’ın bir televizyon kanalında AKP’nin Suriye politikasını ‘MEZHEP Ve IRK’ boyutunda destekler açıklaması ve partisini de suçlamaları dikkat çeken bir konuydu.
Dış politikanın ağırlığı, içteki sorunları unutur olduk.
Ülkede son üç aydır ekonomi,sağlık,işsizlik,Yoksulluk,hayat pahalılığı ve gelir dağılımındaki bozukluk konuşulmaz oldu.
Türkiye iş cinayetlerinde Çin’den sonra dünya da ikinci durumda, her gün dört işçi ölüyor, son iki yılda ölen işçi sayısı 2 bin 786, bu rakamları Çalışma Bakanı Süleyman soylu medyaya açıklıyordu 15 şubat 2016 tarihinde.
AKP’nin 14 yıllık iktidarında tam 17 bin işçi ölmüş bu rakamları Çalışma bakanı vermezken; gündeminden düşürmemesi gereken iki İşçi konfederasyonumuz Türk-iş ve Hak- İş’e bağlı sendikacılar, Erdoğan’ı ayakta alkışlamaya devam ediyorlar.
Türkiye hızla siyasi bir kaosa sürükleniyor içerideki terör olayları ve Erdoğan’ın saplantısı haline gelen Suriye politikası da duvara toslamış durumda..
Ama Cumhurbaşkanı hiç bir şey yokmuş ve her şey güllük gülistanlıkmış gibi, Beştepe’de kaçak Saray’da sigarayı bırakanlarla ve Muhtarlarla toplantı şovuna devam ediyor.
Bir taraftan da Erdoğan ile Davutoğlu yetki ve ülke sorunlarını, danışmanları aracılığıyla medya üstünden tartışmalarını sürdürüyor ama..
Azrail’de umudun bittiği yerde görevini yapıyor.
Yorum Yap