- 29.10.2015 00:00
22 Ekim 2015 tarihinde ünlü gazeteci usta yazar,edebiyatçı,siyaset adamı Çetin Altan’ı 88 yaşında kaybettik ve 23 Ekim 2015 Tarihinde de İstanbul’da yağmurlu bir havada Teşvikiye camisinden okurları ve sevenleri tarafından ebedi yolculuğa uğurladık. Bana da tabutuna omuz vermek kısmet oldu.
Çetin Altan 71 yıllık yazı serüveninde bu ülkenin kütüphanesine tam 22 cilt vermiş bir düşünürdü.
Aynı zamanda Altan yazı ile hayatını idame etti ve kendini de yazı işçisi olarak tanımlarken;daktilo makinasına verdiği isimden de ‘Pancar Motorundan’ bahsetmeden de geçmezdi.
Çetin Altan ile yıllar önce tarihini hatırlamıyorum, İzmit halk eğitim salonun da yazdığı piyesini izlemek için geldiği davetinde karşılaşmış, piyese verilen arada ayak üstü kısa bir merhabalığımız olmuştu.
Çetin Altan’la kitap ve gazete okurlarının, edebiyat vesanatla içiçe olanın mutlaka bir anısı vardır bende de olduğu gibi.
Doksanlı yılların ortasında Çetin Altan’ın telefonunu oğlu dostum Mehmet Altan’dan almış ve bir gece saat on sularında evinden aramıştım, kendimi tanıtıp hal hatır sorduktan sonra sohbetimiz başlamıştı.
Konuşmamızın bir yerinde ben herhalde ukalalık yapmış olmalıyım ki,birden bana Çetin Altan sen ‘benim yazılarımı okuyor musun’ dedi?
“okuyorum dedim”
“O zaman anlamıyorsun” dediğini hiç unutmam.
Aradan zaman geçtikçe sık olmamakla birlikte ayda bir kere olsun geceleri evinden telefonla görüşürdük,konu ise genel de yazdığı makaleler olurdu çok uzun olmazdı görüşmelerimiz.
2003 yılında ilk kitabım “küreselleşen dünyada özgür birey zengin toplum” piyasaya çıkınca kitabımı imzalayıp Çetin Altan’a göndermiştim;hatırladığım kadarıyla şöyle bir söz düşmüştüm “bir yazar olarak okurunuzun karşınıza yazar olarak çıkması nasıl bir duygu” diye de bir şeyler karalamıştım.
Telefon görüşmelerimizin birinde beni onura eden bir davette bulundu Çetin Altan,bir gün İstanbul’a gel de yemek yiyelim sohbet ederiz dedi,bende memnuiyetle kabul edip bir hafta sonu buluşmaya karar verip,birbirimize iyi geceler deyip telefonu kapattık.
Beni bir heyecan sardı görüşme gününü iple çekiyorum ama bir yerde de Çetin Altan’dan çekiniyorum yalan yok.Çekinmeme neden olan ise bir gazetecinin Çetin Altan’la ilgili görüşlerini okumuştum şöyle diyordu gazeteci: Çetin Altan ile röportaj yapmanınzorluğundan bahsediyor, Çetin Altan ile söyleşi yapacak gazeteci dersine iyi çalışmalı ona soru soracak ama yönlendirmeyegitmeyecek,hele ukalalık yaparsa paparayı yer vekendine gelemez bir daha diyordu.
Ben röportaj yapmayacaktım ama nasıl bir yol izlemem gerektiği konusunda beyin jimnastiği yapıyordum.
Ben de hafta sonu yemeğe gitmeden şöyle bir karar almıştım kendimce; sadece soru soracağım ve dinleyeceğim. Ama birinci sorum Marksizmle Leninizm arasındaki farkı çok güzel anlatırdı ,bu farkın detaylarını çok merak ediyordum.
Buluşma tarihimizden bir gün önce Çetin Altan’ı aradım yarın buluşmamızda bir sıkıntı var mı diye;bana çok nazik bir dille Mehmetçiğim çok iyi ettin aradığına bende sana ulaşmayı düşünüyordum, kusura bakma beklenmedik bir davet aldım yurt dışından, yarın öğleden sonra Portekiz’e gideceğim, başka bir tarihte buluşuruz dedi. Ben de önemli değil deyip, iyi yolculuklar diledim.
Ondan sonra telefonla görüştük ama buluşamadık ve kısmet olmadı.
Böylesi bir derya olan düşünce adamının ardından herkes bir şey yazdı ama dikkat ettim sevmeyeni bile Çetin Altan’ın büyük bir düşünür edebiyatçı,tiyatroyazarı,şair ve gazeteciliğinin hakkını teslim etmekten gocunmadı,birkaç sözde gazeteci geçinen güruh ve havuzun tetikçileri dışında.
Ölümüyle öğrendik ki Çetin Altan dünyanın en fazla köşe yazsı yazmış,bir gazetecisiymiş ama bizim haberimiz yokmuş.
Çetin Altan insanların yaptıkları işiniyeryüzüyle kıyaslayanı çok önemserdi.
Çoğunluk üstünden konuşup ta mesleğinden bahsetmeyenleri, mesleksiz kul yığınları diye tanımlardı.
Uluslararası başarılarda edebiyat ve sanatın taçlandırılmasını şöyle anlatırdı; “bayrak direğini ne kadar yükseltirseniz yükseltin Nobel ödülünden daha yüksekte görünemez derdi.”
Türk toplumunun demokrasi anlayışını cami-kışla metaforuyla anlatırdı.
Cami ve kışla üstünden siyaset yapanların demokrasiyi ve evrensel bir hukuku yaşam biçimi olarak seçmeyeceklerini, bireyi de özgürleştiremeyeceklerini yılmadan yazardı.
Çağ dönüşümlerini üretim biçimi üstünden,ortaya çıkan argümanlarıylaolayları ve sorunları analiz ederdi.
Bilgi çağı için;Türkler bu çağı kavrayıp buna ayak uydurabilecekler mi, yoksa savrulacaklar mı, diye düşündürenbir makalesini okumuştum.
İnsanlığın yaşadığı negatif ve pozitif bir sorunu Marksın bir teziyle yorumlardı:tarihte ne olmuşsa olması gerektiği için olmuştur derdi.
Meslek kavramını çok güzel bir örnekle adeta beyinlere burgu gibi işlerdi:Vali olmak için uğraşma Vali olabilirsin ama seni valilikten alırlarsa Londra’ya vali yapmazlar, iyi bir marangoz isen Londra’da marangozluk yapabilirsin derdi.
Böylesi bir filozof,yeri doldurulamayacak insan tam üç yüz davadan ağır cezada yargılandı,parlamentoda linç edilmeye kalkıldı ve iki yıla yakın hapis yattı.
Bu kadar çilekeş bir hayatı olan büyük düşünür, siyaset adamı topluma bir de umut aşılardı medyada klasikleşen sözüyle ‘enseyi karartmayın’ diye.
TİP’te birlikte siyaset yaptığı mücadele arkadaşıparlamenter TİP Diyarbakır milletvekili Tarık ziya Ekinci’den Çetin Altan’ın siyasetteki ağırlığını dinleyelim:TİP’inmitinglerindeilk önce Genel başkan Mehmet Ali Aybar konuşur en son konuşmayı Çetin Altan yapardı,gerekçesi de şuydu;Çetin Altan önceden konuşursa meydan boşalırdı. Çetin konuşmadıysa mitinge gelenler onun konuşmasını sonuna kadar bekler ve dinlerdi.Çetin çok cesur ve ezber bozan konuşmalar yapardı yazılarında olduğu gibi.
Sen ülkende demokrasiyi göremedin ama tabirinle enseyi karartmadan özgürlük mücadelesine devam edeceğiz, sana söz!.
Karşımıza zart-zurt edenler çıksa da..
Değerli ve önemli olanları tarih ayrıştırıyor.
Güle güle Çetin Altan selam söyle demokrasi mücadelesi verenlere.
Işıklar içinde yat toprağın bol olsun.
Yorum Yap