- 8.02.2015 00:00
Bir ülkede Hukuk devre dışı kalıp yargıya darbe yapıldıysa o ülkede ne huzur kalır ne de siyasi istikrar.
Türkiye’nin gündemi normal demokratik toplumlarda olan bir gündemle belirlenen bir ülke görüntüsünden uzak; Ortadoğu toplumlarında diktatörlükle yönetilen ülkelerdeki çatışmaları çağrıştıran manzaraları hatırlatıyor insana.
İpek Koza grubu olarak bilinen medyaya sabahın köründe operasyon yapılması,Türkiye’nin demokratik bir hukuk devleti olmaktan uzak olduğunun tartışmasız bir şekilde gözler önüne seriyor.
Demokrasilerde muhalefetin rejim karşıtı görüldüğü,özgür bir medyanın olmadığı, yargının bağımsızlığının yok edildiği bir ülkedeiktidar meşru değildir,ne kadar seçimle iş başına gelirse gelsin.
Devlet ve toplum olarak güney doğuda süren Güvenlik güçleriyle PKK arasında başlayan sıcak çatışmaya ve erken seçime kilitlenmiş durumda iken ;seçim hükümeti de AKP Genel Başkanı mı demek yoksa Tayyip Erdoğan’ın talimatçısı mı demek gerekir,Ahmet Davutoğlu Başbakanlığında görevine başlamış durumda.
Bir Kasım erken seçimi bir ihtiyaçtan çok Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 17/25 Aralık fobisinin sonucu ve başkanlık sevdasından vaaz geçmemesinden ortaya çıktı.. Daha seçimden çıkalı iki ay olmuş ve seçmenler olarak bastığımız mührün mürekkebi bile kurumadı.
Siyasette olan istikrarsızlık ile ekonomideki belirsizlik günden güne kendini göstermesi,ihracatın düşmesi,yabancı sermayenin kaçışı,yatırımların durması,işsizliğin artması;doların 3 lirayı görmesi ve son 8 ayda Türk Lirasının dolar karşısında yüzde 23 değer kaybetmesi.
Ağustos ayında katledilen adına da kaza denilen ölen işçi sayısı 158 olurken,2015 in ilk sekiz ayında toplam ölen işçi sayış 1131’e çıktı. AKP’nin 12 yıllık iktidarında toplam katledilen işçi sayısının,15 bin olduğunu da hatırlatalım.
Bütün bu olanlar belirsizlikleri beraberinde taşıyor,taşımakla kalmıyor sorunları daha da çok derinleştiriyor.Böylesi, siyasi ve ekonomideki istikrarsızlık karşısında bölgede süren çatışma ortamında nasıl seçim olacak,ülkenin başka bölgelerine bu çatışmaların sıçramamsının güvencesini kim verebilir?
Klişe olacak ama gerçekten çok zor bir dönemden geçiyoruz ülke olarak.
Belki de tarihimizde bu kadar hem sınırımızda süren başta Suriye iç savaşı ve Ortadoğu bir alev topuna dönmüşken, içeride de PKK ile TSK’lerinin tekrar çatışmaya girmesi kısmi bir iç savaşın ülkenin diğer bölgelerine de sıçrama tehlikesiyle karşı karşıyayız.
PKK ile çatışmada ölen askerlerin cenazelerinde derin devlet güdümlü,organize gösteriler yapılıyor,HDP’nin il ve ilçe örgütlerine planlı ve örgütlü saldırılar düzenleniyor. Hem de bunlar polisin gözetiminde oluyor.
Erken seçim sürecine girerken Başta HDP,CHP, demokrasiden yana olan güçler ve sivil toplum örgütleri biran önce çatışmasızlık ortamına dönülmesi ve barışın hakim olması konusunda çaba sarf ediyorlar.
Genelkurmaya Başkanlığı ve İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesinin çözüm sürecinin bozulmasıyla, çatışmalarda ölenlerin birbirlerinden farklı ölüm listeleri yayınlıyorlar.
Genelkurmay Başkanlığı 7 Temmuz 27 Ağustos arasında 53 günlük bir ölüm listesi açıklamış; 29 Ağustos 2015 sayılı Hürriyet Gazetesini haberine göre, 943 PKK’lı etkisiz hale getirildi,diye iç sayfada haber yaptığını gördüm:
“Güvenlik güçleri 22 Temmuz’dan bu yana terör örgütü PKK’ya yönelik operasyonlarda 943 teröristi etkisiz hale getirdi. 53 Günlük savaşta 61 güvenlik görevlisi(asker,polis v e korucu)şehit edildi.”
Diyarbakır İnsan Hakları Derneği Şubesinin açıklaması ise;37 günlük savaşın ölüm bilançosu Genelkurmay’dan çok farklı veriyordu: 98 asker,polis,48 sivil ve 38 HPG’li yaşamını yitirdi” veriyordu.
Güneydoğudan gelen haberler resmi açıklamalarından çok farklıSilvan,Silopi,Yüksekova, Cizre ve Lice ilçeleri tam bir savaş görüntüsü durumunda ve dış dünyaya kapanmış,sokağaçıkam yasağı uygulanmakta bu yazıyı yazdığım tarihte. Bu ilçelerdeki görüntü, Suriye’dekiiç savaş manzaralarından farkı yok gibi.
Genelkurmay Başkanlığının verdiği 943 PKK’lın etkisiz hale getirildiği haberin, hepsinin PKK’lı olmadığını bazı kaynaklar ve olayın içinde yaşayan gerçek özgürlüğün sahiplerinin açıklaması; 943 PKK’lı diye öldürülen kişilerin yarısından fazlasının savunmasız halktan olduğunu iddia etmesi,o bölgeyi güvenlik nedeniyle iç ve dış dünyaya kapatmaya kalkmaları,yabancı ve yerli medyanın o ilçelere sokulmaması bunu teyit eder durumda.
Çözüm sürecinin yani barış masasının devrilmesinden ve savaşın başlamasından bugüne kadar, bölgede tam 2 Bin 386 Kişinin PKK-KCK üyesi oldukları iddiasıyla gözaltına alınması 338’nin tutuklanmamsı,tutuklular arsında arasında belediye başkanları da bulunuyor,bu operasyonlar bizlere askeri darbelerdeki gözaltı operasyonlarını hatırlatıyor.
Bu kadar gözaltı ve tutuklamalardan sonra bölge cezaevlerinde yer kalmadığı için yüzlerce tutuklu Kürtler, bazı illere gönderiliyor başta Trabzon gibi Türk Milliyetçiliğinin etkin olduğu illerin seçilmesi ise tesadüf olmasa gerek.
Sistem tartışmışlarına gelince; artık Türkiye’nin Ankara’dan yönetilemez bir durumda olduğunu yıllardır tartışır dururuz ama bir adımda atmayız.Hatırlanacağı gibi Süleyman Demirel 1991 yılında Başbakan olunca artık Türkiye Ankara’dan yönetilemez demişti.
Türkiye merkeziyetçilikten Adem-i merkeziyetçiliğe geçilmeli yani yerinden yönetime.
Erdoğan kendisini halkın Cumhurbaşkanı seçtiği için sistemin değiştiğini iddia etmekte, hatta milletim 10 Ağustos 2014 tarihinden itibaren,parlamentoyu dinleme odasına almıştır diyerek,başkanlık tartışmalarını sürdürmekte ve anayasayıtanımaması ve kendini yasaların üstündegörmesine yargı buna harekete geçmiyor ama Güneydoğuda bazı ilçe Belediye Başkanları öz yönetim ilan etmeleri karşısında yargı hemen devreye girip, bu belediye başkanlarınıapar-topar terör örgütüyle ilişkilendirerek tutukluyor.
Erdoğan şehit cenazeleri üzerinden kendini başkan yaptırmanın yollarını arıyor fakat her şehidin cenazesinde kendine karşı oluşan öfkenin de, yenilir yutulur bir cinsten olmadığını; aşağıda okuyacağınız bir şehit yakınıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında geçen telefon görüşmesi, her şeyi ortaya koyuyor.
“Oğlunu şehit veren annenin oğlunun tabutun üstüne kapanarak: ”oğlum bana hakkını helal et ,18 binliram olmadığı için seni kaybettim” demesi.
“32 yaşında Yüzbaşı olan kardeşini kaybeden Yarbayın, kardeşinin tabutuna sarılarak çözüm süreci niye bitirildi, neden sonuna kadar savaş demeye başladılar, kardeşimin hesabını kim verecek” feryadı.
Erdoğan’ın 19 Ağustos 2015 tarihinde Siirt’te PKK ile girdiği çatışmada ölen uzman çavuş Hakan Aktürk’ün kızkardeşiile arasında geçen Erdoğan’a hesap soran telefon görüşmesi:
Alo..
“Kimsin! Başbakan mı, Cumhurbaşkanı mı?”
“Cumhurbaşkanıyım!...”
“Senim Bilal’in de böyle bayrağa sarılı gelirse bizi anlarsın,senin oyların azaldı diye bizim çocuklarımızın ağabeylerimizin bedel ödemesi mi lazım..”
“Ağabeyin de bu mesleği seçmeseydi” diyor Erdoğan şehidin kız kardeşine.
Bu telefon görüşmesini Kaçak Saraydan yalanlama gelmedi.
Hani bu şehitlik herkese nasip olmazdı?
Şimdi niye kardeşinizde bu mesleği seçmeseydi sitemine dönüştü?
Demek ki, şehitlik hamasetten başka bir şey olmadığını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın telefon görüşmesinden öğrenmiş olduk!.
Yorum Yap