- 23.05.2015 00:00
Ülke gündemi 7 Haziran genel seçimlerine kilitlenmiş,HDP’e teşkilatlarına silahlı,taşlı ve sopalı saldırılar sürerken;bu saldırılar stratejik olarak dozunu artırarak devam ediyor..Seçim kampanyasının başlamasından bu yana tam 60 HDP seçim bürolarına ve parti teşkilatlarına saldırı yapılmış. Adana ve Mersin il örgütlerine yapılan bombalı saldırının,HDP’nin Mersin’de miting yapacağı güne eş zamanlı olarak iki il örgütüne bombalı saldırının olması ve 7 HDP’ linin yaralanması,bu kanlı eylemin planlı ve programlı örgütlü bir saldırı olduğunu da ortaya koyuyor.
HDP’nini barajı aşması diktatörlükle ülkeyi yönetmek isteyenlerin hesaplarını altüst edecek olmasının yarattığı tedirginlik, bu saldırılarının altında yatan nedendir..Yoksa HDP’e tek başına iktidara mı geliyor.
Ben yazımı Gezi direnişinin ikinci yıldönümünü ve HDP’ye yapılan saldırılar üzerine hazırlanıyordum.Kısa özetle konuyu değiştirmek zorunda kaldım çünkü!..
Seçimleri konuşup tartışırken Bursa otomotiv fabrikalarından gelen işçilerin grevi, seçimler kadar önem kazanmasa da dikkate değer bir gündem konusu oldu..
Hele benim gibi işçilik süreci boyunca tam 25 yılını sendikal mücadeleye vermiş,ödediği aidatının hesabını sormuş,aidat ödediği sendika yöneticileri tarafından tehdit edilmiş,komünistlikle,PKK’lıkla suçlanmış birisi olarak bu konuyu ıskalayamazdım.
Otomotiv sektörünün kalbi olan Bursa’da 15 Mayıs 2015 Tarihinde ajanslara bir haberin düşmesi Renault ve Tofaş fabrikalarında işçiler üretimi durdurdu haberleri, ülke gündeminin önemli bir haberi olmakla kalmadı,ne oluyor bu sektörde soruları ile son yıllarda gündemden düşen ama ‘sınıf ve kitle sendikalcılığının mücadelesini verenlerin gündeminden çıkmayan “sarı sendikacılık” tekrar gündeme geldi, otomotiv sektöründe direnişe geçen binlerce işçilerin greviyle.
Renault fabrikasında başlayıp Tofaş fabrikasıyla yayılan Coşkun öz fabrikasını da içine alıp, İzmit Ford otasan fabrikasına da sıçrayan, sınıf dayanışmasına dönüşen,15 bin işçiyi kapsayan otomotiv işçilerinin üretimi durduran ve direnişe götüren ney?
İşçiler eylemlerini üç başlık altında toplamışlar ne istediklerinin bilincinde, ilkeli bir mücadele veriyorlar ve bu mücadeleleri medya aracılığı ile kamuoyundan destek görüyorlar ama diğer işçi sendikalarından beklenen desteği görmüş değiller.
Otomotiv işçileri ne istiyor?
Birincisi:Ücretlerin düzeltilmesi.. Otomotiv sektöründe çalışan on yıllık bir işçinin aylığı ortalama bin 600 TL.
İkincisi:Eylemlerinden dolayı işten atılmamalarının güvencesini istiyorlar.
Üçüncüsü: Fabrikalarında yetkili olan üyesi oldukları Türk Metal sendikasından ayrılacaklarını ve çalıştıkları işyerlerinden bu sendikanın tabelasının sökülmesini talep edip,Özgürce sendika seçme hakkı istiyorlar..
Otomotiv sektöründeki işçilerin direnişi bana 15-16 Haziran olaylarını hatırlatıyor.
1970 yılında dönemin Demirel hükümeti DİSK’i kapatmayı içine alan bir kanunu meclisten geçirmek ister.. DİSK’in öncülüğünde bazı Türk-İş’e bağlı sendikalarında destek verdiği; Türkiye işçi sınıfı bunu kabul etmeyeceklerini beyan eder..15-16 Haziranda işçiler üretimi durdurur ve sokaklara dökülerek;işçiler özgür sendika seçme hakkı için üretimden gelen güçlerini, örgütlü potansiyelleriyle birleştirerek siyasal bir direnişe geçerler, Marmara bölgesinde hayatı durdurdular ve bu mücadele sonucunda 6 direnişçi işçi, polis kurşunlarıyla hayatını kaybeder ve hükümet bu yasayı çıkartmaktan vaaz geçip geri çekerken,işçilerde Sendika seçmenin bedelini ağır öderler.
Otomotiv sektöründeki işçiler, işçi sınıfının tarihinde ikinci defa “sarı sendikaya” karşı bir mücadele veriyorlar üretimden gelen güçlerini kullanarak örgütsel bir direniş geçtiler, sendika seçme özgürlüğü için.
Renault fabrikasında çalışan 4 bin 993 işçiden 4 bin 867’si sendikadan istifa etmiş, sadece 126 işçi kalmış, bu 126 işçinin 26’ sı yurt dışında olduğu için onlarda dönünce istifa edeceklermiş.
İşçilerin direnişi ülke gündeminin iki numaralı haber olmuş; üyesi oldukları sendika yöneticileri işçilerin yanlarında ve önlerinde olması gerekirken ortalıkta gözükmüyor. Milliyet Gazetesinden Burcu Ünal’ın 20 Mayıs tarihli haberine göre; şöyle bir açıklama yapıyor Türk Metal Sendikasının Genel Başkan Yardımcısı Mesut Gezer hak arayan işçiler için: “İş yerlerini panayıra çevirdiler.Orada kağıt oynuyor çekirdek çitliyorlar” diye..
Birde içki içiyorlar, kumar oynuyorlar deseydi ya,yandaş medyanın yandaş sendikasına yakışırdı.
Sınıf bilinciyle hareket edip eyleme öncülük eden 11 işçinin Bursa emniyet müdürlüğü tarafından göz altın alındığı haberleri yayıldı,bilinen hikaye yasa dışı örgüt üyesi olmak işçileri kışkırtmak gibi..
Türk Metal sendikasının bu yıllarca yaptığı bir iftira ve suçlamalarına otomotiv işçileri yabancı değiller.
Türk metal sendikasında sendika içi demokrasiyi savunan, sınıf ve kitle sendikacılığından yana tavır alan, işçinin söz ve karar sahibi olmasını isteyen işçiler,önce komünist, sonra sol terör örgütü olmakla, doksanlı yıllardan sonra da PKK’lılar diye, suçlanmıştır sarı sendikacılar tarafından.
Türk Metal hep asker darbelere destek vermiş, 12 Eylül askeri darbesinden sonra üye kitlesine ulaşmış,işçilerin ödediği aidatları askeri vakıflara bağış yapmış bir sendikadır.
Türk Metal sendikası üye potansiyelini, askeri darbeden sonra kamu iş yerlerinde ve devlet üstünden zenginleşmiş, askeri darbelere destek vermiş iş adamları tarafından, iş yerlerinde yetkili sendika olmuştur..Hiç bir zaman bu sendikanın üyeleri Türk Metal’i gönüllü olarak seçmemişlerdir.Türk Metal sarı sendikacılığın öncülüğünün yanında, derin devletin sendikal kolunu temsil edenlerdendir.
12 Eylül asker darbesinden önce 3 bin üyeli marjinal bir sendika olan Türk Metal, askeri darbeden sonra DİSK’e bağlı Maden-iş’in kapatılmasıyla on binlerce üyeye sahip oldu ve bütün işyerlerindeki işçiler bu sendikaya zorla üye yaptırdılar.
Ayrıca bu sendikanın mal varlığı da göz kamaştıracak türdendir,oteller, sosyal tesisler,tatil yerleri ve kamplarıyla sendikal saltanatı ortaya koymaktadır.. Sarı sendikacılar sendikaları bir geçim kapısı olarak kullanırlar..Otomotiv işçileri direnişlerinde sendikanın bu mal varlıklarını dile getiriyorlar ve kendilerinin yararlanmadıklarına dikkat çekiyorlar.
Sarı sendikacılığın yetkili (örgütlü demiyoruz) olduğu yerlerde işçilerin sendikası yoktur, devletin ve darbeleri destekleyen işverenlerin sendikası vardır.
İşçiler 12 Eylülden sonra ilk defa işçilerin söz ve karar sahibi olmasını, gerçek özgürlüğün sahipleri olan işçilerin yolunun sınıf ve kitle sendikacılığından geçtiğine inanmış olmalılar ki;otomotiv sektöründen bir sınıfın uyanışının işaretini verirlerken,tarihte ender rastlanan bir şekilde üyesi oldukları sendikaya karşı baş kaldırıyorlar.
Dileriz otomotiv sektöründeki bu sınıfsal direniş; tüm iş yerlerinde örgütlü sendikaların otomotiv sektöründeki işçilerin mücadelesine destek verir; işçi ölümlerinin durdurulmasına ve keyfi işten atılmaların sona ermesinde ;sendikalı olmak için örgütlenen işçilerin özgürce sendika seçmelerinin önünü açar ve sarı sendikacılığın sonu olur.
Otomotiv sektöründeki bu sınıf uyanışı; mevcut olan sendikal yapının gözden geçirilmesini ivedi olarak öne çıkartırken, aynı zamanda işçilerin bu onurlu direnişleri bir demokrasi ve hukuk mücadelesi çerçevesinde ele alınmalı.
Yorum Yap