Yolsuzluk ve Rüşvet Haftası hayırlara vesile olur inşallah

  • 17.12.2014 00:00

 Ülke gündemi 14 Aralık 2014 tarihinde Pazar günü cemaat medyasına yapılan  darbe operasyonuyla sarsıldı ama bunu Erdoğan ve yandaş medyası  bu operasyonu; 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun yıl dönümünün arifesine getirmesi tesadüf olmasa gerek..

17/25 Aralık artık  Tarihe  Yolsuzluk ve Rüşvet operasyonunu olarak geçmesinin birinci yıldönümüne girerken,adam kayırma, kamuya sınavsız ve KPSS puanı ölçü almadan işe almalarda  ayyuka çıkınca bunlar, AKP’nin  anlına  bir katran gibi yapıştı.

Yolsuzluk ve rüşveti dezenfekte edecek bir deterjan türetilmediğine göre ; tek aklayacak, paklayacak yer bağımsız ve tarafsız bir yargı kararı başka bir reçetesi yok bunun.

Fakat Erdoğan ve yandaşları demokrasinin kuvvetler ayrılığını kabullenmedikleri için; sandığı işaret ediyorlar ve biz milli iradeyiz,çalıyorsak bu millet bize niye oy veriyor,gerekçeyi görüyor musunuz?

Yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık ve adam kayırmanın; havuz medyasının kara propagandasıyla Erdoğan’a muhalif olanların yargı yoluyla; AKP’e iktidarını darbe yapmak isteyenlerin  yarattıkları bir iftira olarak yansıtıyorlar.

Aslında 14 Aralık’ta  kendine biat etmeyen muhalif özgür basına yaptığı darbe, yalnız cemaat medyasına  değil tüm medyaya darbe yapacağının gözdağını  verdi Erdoğan.

Kamudaki yolsuzluğu,rüşveti,hırsızlığı,yargıya yapılan darbeyi kamuda adam kayırmayı yazan,haber yapan, çizen medya büyük bir baskı altında.

Yolsuzluk ve rüşvet ve saltanat öyle boyutlara çıkmış ki kamu kaynaklarında yararlanarak zengin olma,kamunun araç ve kaynaklarını eşe dosta,partiliye peşkeş çekmek ve hava atmanın bir saltanatı yaşanıyor.

Yolsuzluğu,rüşveti,hırsızlığı ve adam kayırmayı kamu ihaleleriyle partisine ve medyasına kaynak aktaracak zengin iş adamları yaratmak, AKP’nin uzmanlık alanı olmuş, denetim mekanizmaları da siyaseten  askıya alınınca  önlenemeyecek bir yolda ilerliyor.

Baştan şunu ortaya koyalım bir ülke de yargının yürütmeye bağlandığı, özgür medyanın  susturulduğu, muhalefetin darbecilikle suçlandığı, insanların gösteri ve yürüyüş hakkını kullanılamadığı baskıcı bir süreci yaşıyoruz. Böylesi ortamlarda  o  ülke de yolsuzluk, rüşvet önlenemez ve toplumun her kesimine  sirayet eder geldiğimiz yer bunu göstermiyor mu?

Denetimin olmadığı yerde yozlaşma olur, yozlaşma da çürüme getirir.

Bir ülke de iktidar harcamasını denetlettirmiyorsa ki;Erdoğan bütçeyi Sayıştay’ın denetiminden geçirmeden TBMM’deki çoğunluk sayısıyla kabul ettiriyor.

Mevcut anayasayı yok sayarak keyfi bir uygulama içindeyse ki öyle..

Bu gidişat nasıl bir diktatörlükle karşılaşacağımızın üzerinden tartışmalara götürüyor bizi.

AB’nin ne kadar önemli bir kurum olduğunu Erdoğan’ın AB’den gelen açıklamalara öfkeyle, sesi titreyerek karşı çıktığı, şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu?.

Eğer Türkiye bir AB ülkesi olmuş olsaydı,Türkiye’de  hangi parti iktidarda olursa olsun; bütçe Bürüksel onayından geçecekti ve keyfi bir harcama ve yargı denetiminden kimse kaçıramayacaktı.

AB üyesi olsaydık Erdoğan yargı kararını yok sayarak kaçak Ak Saray’a oturamaz,basına da bu sarayı kapatamazdı ve maliyetini  kuruşuna kadar öğrenirdik.

AB’nin  Türkiye’nin uyması konusunda, AKP’ye Kopenhag kriterlerini neden pazarlık konusu yapmadığı özgürlükler babında,14 Aralık medyaya yapılan darbe operasyonuyla öğrenmiş olduk. Ne yazı ki deneyimin okulu yok yaşayarak öğreniyoruz ama maalesef bedeli de ağır oluyor.

Erdoğan’ın neden AB’den uzaklaştığı şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu?

Kamu ihale kanunu 23 defa değiştirmesinin nedeni; Erdoğan kendi zenginini ve medyasını yaratmak için yaptı bunları.

Kamu İhale kanunu  AB standartlarında olsa idi, bu yasayla bu kadar oynayamaz ve  Sayıştay’ı bay pas edemez kendine yakın zenginler yaratamaz dı.

Kısacası AB üyesi olan ülkeler egemenlik haklarını Brüksel’e devretmiş oluyorlar.

AB üyesi olan bir ülke bağımsızlık ve içişlerimiz  diyerek, temel hak ve özgürlükler üzerinde baskı yapamaz.AB üyesi ülkelerin kapıları yeryüzüne açıktır, açık toplumlarda özgürlüklerin budanması imkansız gibi bir şeydir..

Gezi olayları,17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ve 14 Aralık’ta kara Pazar olarak tarihe geçen  medyaya yapılan darbe operasyonu ile, AB’nin   ülke için ne kadar hayati bir önem taşıdığının farkına varabildik. Ama, Erdoğan bunun  farkına vardığı için AB’den uzaklaşıp şenghal beşlisine üye olmayı dillendirmeye başladı,demokrasi ve hukuk demokrat olmayanları bozar.

AB üyesi olan ülkelerde insan hakları o ülkelerin içişleri sorunu  değildir.

Ülke de yolsuzluk,rüşvet,adam kayırma ve saltanat devlet imkânlarını kullananlar araba,lojman saltanatına dönüşmüş ve tam bir toplumsal çürüme yaşıyoruz.

İşte somut bir örnek, Allah adına  topluma fetva veren Diyanet İşler Başkanına (DİB)  1 milyon TL değerinde Mercedes makam aracına bineceksiniz;cemaate de kalkıp israfın   günah olduğunu, komşusu aç iken, kendisi tok yatan bizden değil diyeceksiniz. Kasım ayında Türkiye’yi ziyaret eden 1 milyar Katolik alemini temsil eden Papa’nın, 30 bin liralık kiralanmış  bir araçla İstanbul sokaklarında dolaşması, mütedeyyin insanlar aralarında şu soruyu yanıtlamalarını istiyoruz, bu iki din adamının hangisi dürüst?

DİB’nı Mehmet Görmez  makam aracı için savunmasını şöyle yaptı: makam aracını vakfın parasıyla değil de ,maliyenin ödeneğiyle almışlar. Yani devletten gelen paranın önemi yok.

Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduktan sonra siyasi danışmanlığını yapan milletvekili Binali Yıldırım, bu Ak Saray’ı ne kadar abartıyorlar;maliyeti Karadeniz oto yolunun Sinop -Trabzon arasında yapılan 150 km yolun, maliyetinin 50 kilo metresinin tutarı kadar,diye bir açıklaması oldu.. Açıklamaya bakar mısınız, bir kilo metre yolun maliyetini söylese, bir şey çıkartırsınız ama ortada  bir rakam yok, gel de bunun hesabını yap,bulmaca gibi bir açıklama..

Devlette ki araba ve lojman  saltanatı yok edilmedikçe, diğer  kamu yöneticilerinin hepsine sıçramaması abes bir şey olur.

Kamuda  araba saltanatına bir göz atalım.

Türkiye’de tam 125 bin kamu araç sayısı var..

Gelişmiş, zengin üç ülkede kaç kamu aracı varmış bir de buna bakalım..

Almanya da kamu araç sayısı 15 bin,İngiltere’de 12 bin,Japonya’da ise 10 bin.

Bizde ki kamudaki araç sayısı bu üç ülkedeki toplam araç sayısından tam 3.5 kat fazla ,gerisini düşünmeye gerek var mı?

Bu ülkelerin gayri safi milli hasılası bizden en az üç-dört kat büyük ve bu ülkelerde fert başına düşen gelir ortalama 25 ile 30 bin dolar.

Yolsuzluğun,rüşvetin,hırsızlığın ve adam kayırmanın alt yapısını gelir dağılımdaki adaletsizlik yaratıyor.

Dünyada yolsuzlukta 175 ülke sıralamasında 164. sırada iken;OECD’i, dünyadaki gelir dağılımı bozuk üç ülkeden ikincisinin Türkiye olduğunu açıkladı;birinci olan Meksika’yı ne zaman terkimize alacağız  bakalım?

17/25 Aralık, AKP’li dört bakanın ve Erdoğan’ın dostları ve  çocuklarının yargılanmasıyla dileriz  sınırlı   kalmaz; toplum olarak yoksulluk ve gelir dağılımına  karşı; siyasi, etnik, din v mezhep gibi  görüş farklılıklarına  takılmadan, ortak  mücadele başlatır  bunu  yaşam biçimine  dönüştürürüz.

Demokrasi, yoksul,eğitim düzeyi düşük,örgütsüz  toplumlarda ne kök salar ne de boy atmadığı gibi, o ülke de bağımsız ve tarafsız  bir yargıda olmaz..

Demokrasiyi evrensel hukukun ipiyle bağlamadan ,ne özgür medya olur ne de  ülkeyi yönetenlerden  hesap sorulur.

17/25 Aralık  yolsuzluk ve rüşvet haftası dileriz; yürütmenin etkisinde kalmayan, bağımsız ve  tarafsız  bir yargının hayata geçmesine vesile olur inşallah.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums