- 2.11.2014 00:00
Türkiye gerçek gündemiyle buluşup medeni bir şekilde tartışarak toplumsal sorunlarıyla yüzleşip çözüm yollarını arayamıyor. Erdoğan’ın kişisel kibri, nobran, öteleyen dili, hırsı ve tek adamlığa soyunması, yargıyı kendine bağlayan, kendini Meclissin ve yürütmenin üstünde gören anlayışı ve muhalefeti darbeci, rejim karşıtı ilan etmesi ile birlikte havuz medyasının demagoji haberleri ise medya etiği, demokrasi ve hukuki açısından içler acısı bir durumdayız.
Gerçek gündeme dönemiyoruz;1250 km kara sınırımız olan komşu ülkelerde Orta doğu da bir savaş çemberi içindeyiz..savaştan kaçarak ülkemize sığınan mülteci durumuna düşen 1 milyon 700 bin Suriyeli insan gelmiş; bu savaşın bir parçası bizim vatandaşlarımızın akrabaları ve bu savaşa her an girdik girecek bir durumdayız ama ne zaman bu sorunlarımızla yüzleşecek olsak; hemen bir din konusunu AKP hükümeti ve parti teşkilatı Erdoğan’ın talimatıyla gündemi saptırıp; din ve mezhep üstünden tartışır oluyoruz..
Kobani’ye IŞİD terör örgütü saldırıya geçince Milli Eğitim Bakanı,ortada hol yok yumurta yok misali bir açıklama yaparak; okula giden 10 yaşındaki kız çocuklarının baş örtüsü takabileceklerini bir genelgeyle duyurdu..Ve gündem birden siyah beyaz kadar değişti, bu kararlarını da özgürlükler olarak savundu bakan hem de on yaşında ki bir çocuk açısından..
Daha bir ay bile olmadı 6/7 Ekim 2014 tarihinde Kobaniye destek eylemlerinde 40 insanımız çatışmalarda ölerek toprağa verdik ve bu insanlar niye öldü,doğru dürüst bir araştırması yapılmadan, siyasilerin sorumluluğunu yerine getirmeden unutur olduk..
Peşinden 28 Ekim 2014 Tarihinde Ermenek’te maden ocağında bilinen facia patladı ve madende 18 işçi ocakta yükselen suların altında kaldı ve kurtarılması için devlet seferber oldu..Nedense bizim devlet ölümlerin önlenmesi için seferber olmaz da; hele ölümler tek tek ise sessizliğe bürünür ama toplu ölümlerde ortaya çıkınca, 23 Mayıs 2014 Tarihinde Soma’da 301 maden işçisinin ölümünün daha yarası kabuk bağlamadan; Ermenek’te deki 18 maden faciası toplum olarak hepimizi yasa boğmuşken; birden yine bilinen Erdoğan talimatlı bir din projesi daha İzmir AKP Kadın kolları Başkanından gerçek gündemi saptıran bir açıklama daha gündeme düştü..
AKP İzmir il teşkilatı Kadın Kolları Başkanı mesleği eczacı olan, aynı zamanda İzmir Büyük Şehir Meclis üyesi Özen Kızılırmak’tan bütün gazetelerde yer alan ,kendine göre yeni bir önerisi yayınlandı.
AKP, kadın kolları başkanı Özen Kızılırmak projesi şöyle:
“İzmir il müftüsü ve İzmir ilçe Müftüleriyle görüştükten sonra bu müftülerin de bu projeyi desteklediklerini, geliştirdikleri projenin manevi duygularını artıracağını, camilerin daha çok hayatın içinde olacağını savundu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na sunmaya hazırlandığı projesi,yeni doğan bebeklerin kulağına ezanla isim fısıldanmasını ve yeni evli çiftlerin hem imam, hem de resmi nikahların camide yapılmasını öngörüyor.”
Camide imamım nikah kıyma olayı yeni bir şey değil, çok önceden de İslamcı çevrenin gündeme getirdiği bir konu, hatta bir dinci gazete hastanede ameliyat olanlara dini ilahiler dinletilmesini ortaya atmıştı.
Devam ediyor Özen Kızılırmak: ”yeni doğan bebeğin kulağına ezanla ismi söylensin..Eş,dost davet edilsin, şerbetler, lokumlar dağıtılsın .” gibi..
28 Ekim 2014 günü yine Gazetelerde bir haber daha;İstanbul Esenler ilçesinde İmam Hatip okulunda haremlik-selamlık eğitime geçildi..Kızlar sabahçı, erkekler ise öğlenci olarak eğitim görecekler, kızlar ve erkekler artık aynı sınıfta ve ortamda eğitim göremeyecekler.
Okul yönetimine gazeteciler bu uygulamayı soruyor, ne yanıt veriyor yöneticiler bakar mısınız; uygulamanın nedeni neymiş biliyor musunuz, “erkekler arasındaki kız kavgalarını önlemek” demişler.. Söylediklerine kendileri de inanmıyorlar ama sahibinin sesi olmaktan da başka yapacakları bir şey yok.
Yine bir cami inşaatını gündeme getirdiler; İstanbul’da Büyük Şehir Belediyesi ile o semtte oturanlar parkta cami inşaatına karşı çıkıp, karşı karşıya geldi,yine din,mezhep ve cami Erdoğan’ın ve AKP’nin siyasette argümanı olmaya devam ediyor.
Bunlar düşünce,inanç ve ifade özgürlüğü açısından bir mahsuru yok ama neden ülkenin çok önemli sorunları ve insanlarımızın can güvenliği ortada ve ölümün başta maden ocaklarında, inşaat sektöründe kol gezdiği bir süreçte; gündeme hep din,mezhep ve caminin getirilmesi ve uygulamalara geçilmesi tesadüf olmasa gerek!.. Düşündürücü değil mi bunlar?
Bu öneriyi getiren ve uygulamaya geçen AKP’liler ve onu destekleyen yandaş havuz medyası ve dinci gazetelere bir önerimiz var..
Önerimiz de şu: ”Diyanet İşler Başkanlığı’nı özerkleştirelim ve cemaatlere bırakalım; devlet, DİB’lığına hiçbir mali destek yapmasın ,çalışanların maaşını ödemesin ve her inanan kişi ve gruplar cami giderlerini ve imamın maaşını karşılasın, gelin bunu tartışalım..
Ne dersiniz her boşluğa cami yapmak isteyen ve dilinin altındaki baklayı çıkartmaktan korkan ve söylemekten kaçan ama;devleti dini esaslara göre yönetmek isteyenler, bu önerimize var mısınız?
Bakalım cami de namaz kıldıracak imam bulabilecek ve caminin giderlerini karşılayabilecek misiniz?
Ekmek elden su gölden anlayışıyla Müslümanlık neymiş görelim.
DİB’lığının bütçesini bir hatırlatalım bu paranın vanası kapatılınca, akıllarına gelen her şeyi önermeye cesaret edebilirler mi?
AKP’ e iktidara geldiğinde DİB’lığının bütçesi 5 bakanlığın bütçesine eşit iken..
Şimdi 11 Bakanlığın bütçesine eşit oldu ve DİB’lığının mevcut bütçesi 5 milyar 400 milyon Türk Lirası. Yanlış okumadınız eski para birimiyle 5 katrilyon 400 Trilyon ediyor.
AKP iktidara geldiğinde DİB’lığının kadrolu personel sayısı74 bin idi..
Şimdi DİB’lığında 141 bin kişi çalışıyor ..
Bu da yetmezmiş gibi DİB’lığı her yıl maliyeden 10 bin kişilik kadro istiyor maliye ancak bunun 3 ile 5 binini karşılıyor;DİB’lığında diğer kurumlara her yıl 2 bin 500 kişi yatay geçiş yapıyor; burası da ayrı bir AKP’nin kadrolaşma taktiği olarak karşımıza çıkıyor.
Böylesi işçi ölümlerinin buna kaza denilmez, cinayetlerinin işlendiği yerde bu katliamların durdurulması, siyasi sorumluluğunu yerine getirmesi konusunda kafa yormaz da AKP teşkilatı; niye hep din üzerinden topluma format atmaya kalkan, önerilerini açıklar. Bunlar size düşündürücü gelmiyor mu?
Ürpertici gelen vahim bir işçi ölümleri istatistiği verelim:
1946 YILINDAN 2014 YILINA KADAR ÖLEN İŞÇİ SAYSISI TAM 65 BİN 800 İken,155 bin işçi de sakat kalmış.
Altmış sekiz yılda 65 bin 800 işçi kazalarda ölmüş ama AKP’nin 12 yıllık iktidarında ölen işçi sayısı ise tam 14 bin 500, düşünebiliyor musunuz? 68 yılda Toplam ölen 65 bin 800 işçi sayısının yüzde 22’si AKP iktidarında hayatlarını kaybetmiş.
Maden ocaklarında ve yüksek rezidans inşaatlarından asansör ve iskelelerden iş yerlerinde cinayet ekonomisinin sonucu hayatlarını kaybeden işçilerin; doğduklarında kulaklarına ezan okunarak adları fısıldansaydı, kaderleri değişir miydi?
Kendilerini yeryüzüyle kıyaslamadan korktukları ve gerçekle yüzleşmedikleri için,bu iş kazaları işin fıtratında var denildiği sürece, hurafelerle inançlı saf insanların dini duygularının istismar edildiği bir süreci yaşıyoruz.
Yargının yürütmeye bağlandığı, yargı korkusunun unutulduğu ve kurallarının işlemediği, siyasi iktidarın sorumluluğunu yerine getirmediği bir ülkede işçi katliamları ne ilk ne de son olacak..
Türkiye’de 14 bin maden sahasını 240 kişi devlet adına denetliyormuş tamamen denetimsiz bir maden ocakları oluşturulmuş.
İşin en tuhaf yanı toplu madende ölen ocakları işletenlerin Soma ve Ermenek dahil,AKP’de siyuaset yapan ve AKP’nin kolladığı insanlar olması, tesadüf denilebilir mi?
Ermenek’te ocaktan sağ olarak ölümden kıl payı kurtulan işçinin titreyerek TV kanallarında söylediği söz aklımda kaldı: ”Ocakta suyun içinde kalan bir işçi arkadaş bağırdı, kaçın kurutulun diye ama kendisi gelemedi” diyordu. Ölüm ile sağ kalmanın arasında kalanın bir sözü olarak hatırlanacak bu madencinin sözü.
Yorum Yap