- 24.06.2014 00:00
Orta Doğu tarihinde hiçbir zaman normal bir bölge olmadı ama hiçbir dönemde de bu kadar kan revan içinde bir savaş pazarı da görmedi.
Orta Doğuda savaşlardan savaş seç denilecek kadar ateşin çeşidinden fazla bir savaş yaşanıyor burnumuzun dibinde.
Dinler savaşı mı dersiniz,mezhep çatışmalar mı dersiniz,petrol savaşı mı dersiniz,kimlik ve yeni devlet olma savaşı mı dersiniz ne ararsan var mübareğin içinde.
İşte böylesi kan kaynayan bölge kazanının içinde insan kelle paçası haşlanıyor.
Tarihin hiçbir döneminde böyle bir çetrefil savaşa insanoğlu tanıklık etmiş midir bilemiyoruz, her halde tarihçiler bu yeni orta doğu savaşlarını nasıl gelecek nesillere yansıtacak gerçekten işleri çok zor.Ya bu orta doğunun savaş belgeselini insanlar nasıl izleyecek o kadar bir vahşet var ki,İslamcı terör örgütleri insan kellesiyle top oynayan,öldürdüğü insanın ciğerini yiyen,kafasına kurşun sıkıp savunmasız insanları apartmandan aşağı atmalar gibi..
Yazıya oturmadan yazacaklarımı bir göz attım o kadar çok yazmaya aldığım konu var ki ,hiç birine zamanında yazamamışım, bu sadece benim çektiğim bir sıkıntı değil, her gün veya belirli günlerde yazı yazanların ortak kaderi gazeteciliğin doğasında olan bir uğraş bu.
Gündem bizde öyle hızlı gelişiyor ve akıyor ki; azgın bir nehrin önüne nasıl baraj yapılamazsa bizim ülkede de tek gündem üzerinde yazı yazmak ve o gündemin üzerinden günlerce yorum yapmak ve tartışmakta o kadar zor.
Son bir ayın gündemini hatırlayalım,Soma maden ocağında katledilen 301 işçinin ölümü,Gezi olaylarının yıl dönümündeki gerginlik,Lice olaylarıyla başlayan ve iki kişinin çatışmada ölmesi,cenazelerin defnedilmesi sırasında bir göstericinin askeri garnizonda direkten bayrak indirmesi,peşinden İslamcı terör örgütü IŞİD’in Musul’u ele geçirip,Musul Türk Konsolosluğunu basıp görevlileri ve 31 Tır sürücüsünü rehine almasıyla ülke gündemi içten dışa döndü.. Tabi 10 Ağustosta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi gündemden düşmese de İslamcı terör örgütü IŞİD ile gündemde at başı gidiyor.
CHP ve MHP’nin Pof.Dr Ekmeleddin İnsanoğlu’nu ortak Cumhurbaşkanı aday olarak açıklaması ülke gündemine sürpriz bir isim olarak girdi,Erdoğan’ın ters köşe olacaksınız sözünü CHP ve MHP gerçekleştirdi.
Gündemi yazmak şöyle dursun sıralamaya koymak bile bir yazı konusu oluyor gördüğünüz gibi.
Gündemin bu kadar akışkan ve değişken olmasının nedeni bizde içinde olmak üzer;sanayi devrimini tamamlamamış kurumları ve kavramları yerine oturmamış, kuralları yerleşmemiş,eğitim düzeyi düşük, örgütlü bir toplum olmayan, hukukla tanışmamış demokratik bir sistemin yaşam biçimine dönüşmediği ülkelerde, tabi ki Orta Doğu ülkelerinde ve İslam ülkelerinde gündem hava muhalefeti kadar tutarlı değil.
Orta Doğudaki bu savaş ortamına nasıl geldik,bizim ülke siyasetçilerinin bu savaşların sınırımıza ve bölgemizi sarmasında hiç mi payları yok?
Adına ‘Arap Baharı’ denilen Tunus’tan başlayan diktatörlükleri domino taşı gibi yıkan bu kasırga Mısır,Libya gibi kırk yıldır diktatörlükle ülkelerini yöneten diktatörleri silip süpürürken komşumuz olan Suriye diktatörü Esad’ında kapısını çaldı.
Tabi bizim Başbakanımız birden bu gelişmeleri kendi siyasi ikbali ve hayal ettiği sistem üzerinden okumaya kalkması,Sünni-Şii politikası üzerinden ittifak tutması ve öngörüsüz adım atması; anızı yakan köylünün rüzgarın etkisiyle ormana sıçrayacağını hesaplayamayışının bedelini ödemeye başladık ülke olarak.
Başbakan 12 Eylül 2010 referandumundan sonra artık Sünni ve dinci politikalara soyundu.
“Reyhanlı da bombalı saldırıda ölen 53 kişi için benim 53 Sünni vatandaşım şehit oldu demesi”
“Neslimizi bozdular dindar nesil yetiştireceğiz demesi”
“Sünni din ağırlıklı bir eğitim müfredatına yönelmesi”
“2011 Genel seçimlerinde tam yedi ilde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun mezhebine vurgu yaparak,Kılıçdaroğlu alevi ama diyemiyor diyerek meydanlarda binlerce insana yuhalatmadı mı?
“Alevilerin ibadet mekanı olan Cem evine yasal statü vermemesi,Camini dışından ibadet yeri “tanımayız demesi,Aleviliği küçümsemesi”
“Başbakan 12 yıllık iktidarında üst düzeyde görev yapan bir tane Alevi kökenli bürokrata göreve getirmemesi bunun kanıtlamıyor mu?”
Başbakanın bu yaptıkları mezhepçi ve dinci bir siyasetin argümanları değil mi?
Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,insan değil de Orta Doğu da Müslüman kanı akıyor demesi,biz 1911 yılında elde ettiğimiz hakları ve Osmanlı döneminde kaybettiğimiz toprakları geri alacağız hayalini canlandırması..
Arap Baharıyla Orta Doğunun haritası yeniden çiziliyor diyor Davutoğlu ama bu çizilen harita Türkiye’yi kapsamayacağını söyleyemiyor.Şu an Irak’ın üçe bölündüğü Suriye’nin akıbetini de bilen yok.Komşu ülkelerinin toprak bütünlüğünü savunmayanın sınırları duvarla tel örgüyle koruna bilir mi?
Böylesi öngörüsüz ve bir adım ötesini göremeyen bir siyasetin getirdiği bir dış politikanın sonuçlarını yaşıyoruz.
Özellikle Suriye iç savaşının çıkmasında Başbakan ve Davutoğlunun Sünni ve Osmanlı hayali politikası bizi bu duruma getirdi ve sınırımızda ve bölgemizde süren savaş ülkemize sıçraması an meselesi.
Başbakanın anlaşılmaz bir iç ve dış politik duruşu var,dış politikasını eleştirenlere bunlar Mısırda darbecileri,Suriye de diktatör Esed’i destekleyenler diyor.
Gezi olaylarından bu tarafa ise Başbakan demokratik hakkını kullanmak için sokağa çıkanlara bunlar darbe provası yapan,yabancı güçlerin uşağı,faiz lobisi bunlara yön veriyor, Paralel devletle iş tutanlar diyerek muhalif olan her kesimi başta medya ve yazarlar olmak üzere yaftalamadan nasibi almamış kimse kalmadı bu ülkede.
Peki bu IŞİD ve Musul’da konsolosluk elemanlarının kaçırılması Tır şoförlerinin rehin alınması konusunda medyaya getirilen yasağa ne demeli?Ve daha kötüsü Başbakanın ve onun yandaş medyasının IŞİD’e terör örgütü dememesini nereye koyacağız?
Sorunları ve olayları yasaklarla çözen,terörü kendi meşrebiyle tanımlayan bir ülke ve siyasi erkin yeryüzünde itibar görmesinin bir ağırlığı olur mu?
Gerçekle yüzleşmek çok acıdır ama yüzleşirseniz de kendinize gelir söylediklerinize başta kendiniz inanır ve karışınızdakine de inandırıcı olursunuz.
Başbakan iç ve dış politikada yanlışlarıyla yüzleşmedikçe,toplumun farklı kesimleriyle bir mutabakat aramadığı ve demokratik bir anayasa yapmadıkça; iç barışı sağlamamız ve orta doğu bataklığından çıkmamız çok zor gözüküyor.
Beylik laflarla dış politika yürütülmüyor,bir ülkenin büyüklüğünü onun dış politikasındaki ağırlığı belirliyor.
Yorum Yap