- 12.05.2014 00:00
Ülkenin gündemi iki hat üzerinden yürüyor birisi,Ağustos ayında yapılacak ve ilk defa halk tarafından seçilecek Cumhurbaşkanlığı seçimi ve diğeri ise,17 Aralık ‘ta ”yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla başlayan” ve yargıya yapılan darbeyle,hırsızlığın üstünü örtmek ve AKP’li dört eski bakanın hakkında mecliste hazırlanan fezleke tartışmalarıyla yürürken..
Böylesi hayati iki gündeme kilitlenen yerde ben de medya da çok az rastlanan iki konu üzerinde okuduğum iki makale üzerinde yazı yazmayı ve yazıya başlık ettiğim iki kavram üzerinde düşüncelerimi ifade etmek istedim..Pek ülke gündemiyle örtüşmese de,toplumsal yaşamımıza sirayet eden bu iki kavramı gündeme taşıyan,iki yazarın kaleme aldığı “milliyetçilik ve eğitim” konusunu yazmayı önemli gördüm tabi bu iki kavramdan ‘din ve mezhep’i’ de ayrı tutmak mümkün değil.
Yazılarını genelde beğenerek okuduğum “din ve milliyetçiliğin” toplum üzerindeki etkilerini yazan Taraf gazetesi yazarı Mücahit Bilici’nin Hakkın hatırı köşesinde 3 Mayıs tarihli “Milliyetçilik:Bir Gönüllü Körlük” yazısı, diğeri ise Radikal Gazetesinin yorum köşesinde 5 Mayıs tarihli, Tarih öğretmeni Ayşe Alan’ın “Askeri Vesayetten Dini Vesayete,Sivilleşmeyen Eğitim” yazısından yola çıkarak bu iki kavramı irdelemeyi düşündüm.
Mücahit Bilici,”Hakikati evrensellikte arayanlar milliyetçiliğin zararlı bir şey olduğunu bilirler.Madem Milliyetçilik bu kadar kötüdür,niye bu kadar yaygın bir eğilimdir?Milliyetçiliği haklı olarak kınayanların belki de hiç sormadığı soru:Acaba milliyetçiliğin bir faydası var mıdır?”Diye haklı olarak soruyor ver devam ediyordu..
Milliyetçilik, benliği gasp edilmiş olanlara,benliklerini restore etme imkanı sunan bir bencilliktir..Bu sebeple gönüllü bir körlük olarak görülmelidir,çünkü bir körün aksini görmemek kaçınılmaz bir insani durum değil, bir tercihin sonucudur.Milliyetçi,kendisinden gayriyi düşünmemeyi bir yol olarak seçmiştir,sömürge için fena olmayan bir çıkış stratejisidir.Milliyetçilik,ötekine kör olmak anlamında bencillik kazandıran bir tedavi yöntemidir.
Milliyetçilikte bana ait olan her şey güzel,bana ait olmayan her şeyi çirkindir.Milliyetçilik duygudan çıkıp akla girememek,sübjektiften çıkıp evrensele varamamak gibi sonuçlar doğurur.Milliyetçi, teori yapmaz,yapamaz çünkü aklı yoktur.
Milliyetçilik yanlış bir objektifliğin arkasına takılmış,sahte bir evrenselliğin caddelerinde serseri ve evsiz kalmış olanlar için evine dönem vasıtası olarak işler.Akıldan çıkıp duyguya düşmek olan milliyetçilik,insanı zer-hoş eder..Zira,evrenselleşme aleti olan akıldan ve kıyaslamadan insanı azad eder.Onu,halinden memnun bir nevi hayvan eder.Milliyetçiliğin faydası,kendisinin kaybetmiş olana kendisini buldurmasıdır.
Sadece kendisiyle ilgili olmak insanca bir şey değildir,Milliyetçilik zehirli bir baldır.Kendisine karşı uyuşmuş olanı uyandırır ancak insanı başkasına karşı uyuşturur,derken Bilici..
Türklerin,Kürtlerin hukuk ve hürriyetlerine bu kadar kör olmasının sebebini de Milliyetçilikleridir,diye tanımlıyor..Milliyetçilik Kürtleri Türklerden özgürleştirir ama aynı zamanda da Türklere yaptığı şeyi yapar,Kürtleri körleştirir.Milliyetçiliğin Kürtlere de görünmeyen zehirli bir bal olduğunun da altını çiziyor..”
Yazar analizinde haksız mı,kafatasçı milliyetçilikten toplum olarak az çekmedik!.
Ben son aylarda böylesi felsefi, Milliyetçilik üzerine bir yazı okumadığımı da belirteyim Bilici’ye de böyle edebi bir tat veren ve insanı gerçekle yüzleştiren bir yazısından dolayı da kutluyorum ve yazara eline kalemine sağlık demekten başka bir şey bulamıyorum.
Burada milliyetçiliğin sadece ırktan gelen tek damar olmadığının da altını çizmeliyiz. Milliyetçilikte damar damar..
“Irk milliyetçiliği,din milliyetçiliği,mezhep milliyetçiliği,renk milliyetçiliği,cinsiyet milliyetçiliği,vatan milliyetçiliği,bölge milliyetçiliği ve hemşeri milliyetçiliği gibi insanı ikinci plana atan ve birbirlerinden beslenerek milliyetçilik toplumsal yaşamın her alanında ve yeryüzünde kendisini göstertmekte,gösterirken de en bağnaz uygulanan ilkel politikalarıyla, en kanlısına kadar insanlar hayatlarıyla ödemiyorlar mı,milliyetçiliği?”
Bu iki yazıyı bir arada okuyunca görüyoruz ki,Milliyetçilik bizde din ve mezhep ile sentezleştirilerek verilmektedir.Bunu da Tarih Öğretmeni Ayşe Alan yazısında karşımıza çıkarıyor.
Tarih öğretmeni Ayşe Alan eğitimde sivilleşme de AKP’nin bazı olumlu reformlarının hakkını teslim ederken,Milli Eğitimin müfredatından değişmeyen ve uygulanan akılla- mantıkla alakası olmayan uygulamalara dikkat çekiyor..
“Öğrencilere seçme şansı bırakılmayan, öğretmene yetki verilmeyen bir sistem sivil olabilir mi?
“Düşünün ki bir orta okul öğrencisi İnsan Hakları dersi alamıyor,buna karşılık üç farklı Din Bilgisi dersinden birini seçme şansı var.”
“Bir lise öğrencisi demokrasi dersi seçebiliyor ama bu derse haftada yalnız bir saat ayrılmış.Aynı şekilde seçmeli din derslerinin sayısı üç ve en az haftada iki saat.”
Yeni çizelgede seçmeli ders sayısı azaltılmış durumda.
“Bunun en çarpıcı örneği 10’ncu sınıfların seçmeli tarih derslerinin kaldırılması.Bir örnek daha,Lise seviyesinde seçmeli psikoloji veya sosyoloji dersini almak için 11’nci sınıfı beklemek durumundasınız.”
“Felsefe ise sadece 12’nci sınıf seviyesinde açılmış.Buna karşılık ‘Din,ahlak ve Temel Değerler ‘ adı altındaki dersler olan Kuran-ı Kerim,temel dini bilgiler ve Haz.Muhammed’in hayatı derslerini 9’ncu sınıftan 12’nci sınıfa kadar istediğiniz her seviyede alabiliyorsunuz.”
“Buna göre bizim temel değerlerimiz ‘Sünni İslam’ değerleri.Bir Gayrimüslim öğrenci bu tabloya göre din dersleri almayacağı için temel değerlerinden yoksun yetişecek olması.”
“Bu kadar sınırları çizilmiş bir eğitim sistemi sivil olabilir mi?Askeri vesayeti kaldırıp yerine başka bir vesayeti getirdiğinizde tektipleştirmeden uzaklaşabilir misiniz? “
Ayşe Alan can alıcı olan özgür eğitim sorunlarını özetleyerek parmak basıyor, ülkede uygulanan eğitim sisteminin ne durumda olduğunu da gözler önüne seriyor.
Böylesi eğitim konsepti “din,ırk ve mezhep’e” dayanan ve uygulanan bir eğitimle soran, sorgulayan,araştıran kendine özgüveni olan özgür bireyi,beceri kazanan,meslek sahibi yapan, insanları yetiştirmek ve yeryüzüyle kendini kıyaslayan, meslekli kadroları ortaya çıkartmak mümkün mü?
Felsefenin yasaklandığı,milliyetçilik,din ve ırka” dayalı, körpe çocuklara çağın gerisinde kalmış bir müfredatla zenginliği,özgürlüğü yakalayabilir miyiz,yeryüzüyle rekabet etme şansımız ne kadar olur?
Bazı AKP’li bakanlar başta Ali Babacan bizim çağsal bir toplum olmamız için eğitim ve hukukta köklü AB standartlarında, reform yapmamız gerektiğini, bunu yapmazsak büyüyen ekonomimizin fazla bir anlamı olamayacağını söylüyorlar ama yukarıda resmini çıkarttığımız,milliyetçilik,din,mezhep ve ırk üzerinden uyguladıkları eğitim ve politikalarında da bir değişiklik yapmıyorlar,peki bu nasıl olacak?
Dindar nesil yetiştireceğim diyen bir zihniyetin eğitime yön verdiği ülke de,din ırk ve mezhep üzerine verilen eğitimle insanlar beceri kazanabilir mi,sanat ve edebiyatla uğraşan yeryüzüyle kendini kıyaslayan insanlar çıkar mı?
Çağsal topluma yeni bir kavram ve nesne icat edemediğimiz,bilgi çağına yön veren bir teknolojinin patent sahibi olmadığımızın sonucunu, eğitim politikamızda aramamız gerekmiyor mu?
Yorum Yap