- 1.03.2014 00:00
Adalet denince bizim aklımıza adi suçlular, birde rejime muhalif olanların göz altına alınması veya tutuklanması gelir ama onların da bir savunma ve adil yargılanma hakları olduğu adaletin adil olması gerektiği akıllara nedense pek gelmez,gerçi bu toplumun hukuk deyince aklına devlet-polis -asker üçgeninden anladığı tartışılmaz bir vakadır..
Yargının bağımsız ve tarafsızlığını ancak güçlülerin yargılanması ile gündeme gelir,uzun tutukluluk süresinin hükümlülüğe dönüştüğünü bizler, Ergenekon ve balyoz davalarından yargılanan generallerin yargılanmasında öğrendik,hal bu ki bu yasayı yani uzun tutukluluk süresini askerler çıkartmıştı kılıçlarının iki tarafının kestiği süreçte.
Askerlerin darbeyle yönetime el koyduğu dönemde yıllarca idamla yargılanıp ta beraatla sonuçlanan davalar hiç gündeme gelmez ve hatırlanmaz.
Hukukun bir gün herkese lazım olacağı ancak silahlı ve sivil bürokrasinin yargılandığı veya iktidarların yargıya hesap vermesi gündeme geldiğinde hukuk devletinden söz edilir.
Şimdi toplum olarak Adalet diye bağırıyoruz,o kadar adına sivil toplum dediğimiz örgütler tepkisini göstermesi gerekirken, bir futbol kulübü taraftarını ve adaletten yana olanlara öncülük ederek yüz binleri sokağa döktü.
Bizim sahibinin sesi olan medya bu yüz binleri görmedi ama yüz binler yürüdü 16 Şubat 2014 tarihinde İstanbul’da “Türkiye için adalet,Fenerbahçe için Adalet” diye ama yandaş medya bu yüz binleri haber yapmadı,göstermedi,yazmadı veya birinci sayfadan haber olarak girmedi ,spor sayfasına sıkıştırdılar,üç beş saniyelik ekranda yansıtmadan öteye geçmedi.
Her halde hatırlamışsınızdır Fenerbahçe Spor kulübünün avukatlarının öncülük ettiği kulüp gözetmeksizin tüm taraftarların destek vermesiyle ”Türkiye’ye Adalet Fenerbahçe’ye Adalet” sloganıyla insanlar sokaklara döküldü, emniyetin rakamına göre 310 bin kişi bu eyleme katıldı,kimi kamu oyu araştırması yapan kanaat önderleri ise bu kitlesel gösteriye 400 ile 500 bin insanın katıldığını açıklıyorlardı.
Ne kadar Fenerbahçe kulübünün şikeye yönelik taraftar gösterisi gibi gösterilse de, aslında bu insan selinin içinde diğer kulüplerin taraftarları ve gezi olaylarının omurgasını oluşturan, özgürlükten yana olan,yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna sessiz kalmayan demokrasi güçleri de omuz verdiler.
Gezsi olayları Başbakanın gidişatının otoriter bir devlete doğru kaydığını, özel hayata müdahaleye karşı çıkış olarak ülkenin 79 ilinde üç aya yakın tam 3.5 milyon insan sokaklarda, meydanlarda,polis şiddetine ve baskısına karşı yeryüzüne örnek olan bir eylem ortaya koydu..
Bu gösterilere katılmış ve destek vermiş birisi olarak gezi gösterilerinde en çok atılan sloganlardan birisi “Hırsız Tayyip Erdoğan” diye tempo tutmalarıydı.
Gezi olaylarının tepkisinin Erdoğan okuyamadı,bu eylemleri bir kişi okudu o da Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı şöyle diyordu,”biz hayatında bir araya gelmeyecek insanları bir araya getirdik” bunu iyi okumalıyız,diye.
Gezi olayları perşembenin gelişi çarşambadan bellidir misali bu işaretleri veriyordu,orantısız polis şiddeti bu olaylarda tam 7 genci hayatının baharında yaşamdan kopardı, 12 kişinin bir gözünü kaybetmesi ve binlerce insanın işkenceden geçmesi, hukuk devletinde olmayacak bir vahşetti.
Hele Başbakanın yeryüzüne emsal teşkil etmiş böylesi kitlesel bir gösteriyi itibarsızlaştırmak için,üç beş çapulcu diyerek aşağılaması ve ardından toplumun değerlerini kullanarak camide içki içtiler ve baş örtülü bacılarıma saldırdılar öteleyici dili toplumsal yarılmalara neden oldu.
17 Aralıkta “rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla” başlayan 25 Aralık ikinci operasyonun başbakanın oğluna uzanmasının önünü keserek müdahale etmesiyle, Erdoğan’ın yargıya darbe yapmasıyla, yaşanan siyasi kaostan sonra adaletin ne kadar önemli olduğunu ancak kavrar olduk.
24 Şubat gecesi internete düşen tam bir bomba etkisi yapan “başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında” geçen telefon görüşmesi ortalığı toz duman ederken,bu sorunların ancak yargı yoluyla çözüleceği başka bir reçetesinin olmadığını bir türlü Erdoğan anlamadığı gibi istifa müessesinin de işletmedi. Bu ses ne benim ne de oğlumun demediği gibi böyle bir görüşme yapmadım da demiyor Başbakan!.Tek dediği montaj.
Şimdi Erdoğan yasa dışı bu telefon dinlemelerinden ileride yine kendisi ve partilileri hakkında ortaya çıkacak kasetlerden endişelenmiş olmalı ki;büyük bir telaş içinde önceden kasetleri çıkan,siyaseti bitenlerden medet umar duruma geldi..
Hatırlandığı gibi Başbakan bu seks kasetleri çıkan siyasilerin özel hayatı olmadığını seçim meydanlarında anlatırken ağzından bal damlıyordu” özel değil genel genel eşleriyle mi bunu yapmışlarda özel olsun,diyerek haykırıyordu.
Dönemin ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım telefon dinlemelerinin bir yargı kararı olmadan telefon dinlemelerine tepki gösterenlere,bir korkunuz yoksa neden dinlemelerden şikayetçisiniz diyordu.
Kalkmışlar Erdoğan ve onun kurmayları ve medyadaki saz ekibi ortadan kaldırdıkları hukuktan adaletten bahsediyorlar..Savcı ve hakimleri değiştirerek 17 Aralık’ta tutuklananları tahliye ettiriyorlar bu bir yargı kararı derken,tutuklanmaya da yargı darbesi diyorlardı,hangisine inancağız?
Demokrasinin kuvvetler ayrılığı önümüzde engel diyen bir başbakanın adaleti olmaz,olursa da bu kadar olur.
Adaleti baypas ederseniz toplumu karanlıkta bırakırsanız ve bir gün bu karanlıkta siz de kalırsınız unutmayın..
Şuan geldiğimiz yerde toplum olarak bunu göstermiyor mu?
Devlet aklını hukukun evrensel ipiyle bağlamayanın başı beladan kurtulmaz,adaleti de olmaz.
Boşuna mı AB’liği diye yırtılıyoruz.
Halk arasında sanki bizim adaleti tanımlayan fıkra gibi bir benzetme vardır.
“Terazisinin kefesi tezekten olanın gramı da b….tan olur” diye.
Yorum Yap