- 23.12.2013 00:00
Bazı halk deyişleri vardır ve her şeyi özetler sanki anlatacaklarınızın sağlamasını yapar.
Hatırlanırsa Sadettin Tanta’nın içişleri bakanlığı döneminde öyle yolsuzluk operasyonları yapılıyordu ki,hayvan ismi kalmamıştı..
Operasyonda verilen hayvan isimleri yarasa,kobra,atmaca gibi ne kadar yırtıcı hayvan ismi varsa hepsi verildi ama yolsuzluk konusunda bir arpa boyu alınamadı..
Peki neden yolsuzluklar üzerine operasyonlar yapılıyordu yolsuzluklar önlenemiyor?
Önlenemez..
Çünkü sistemi denetleyecek ve hesap sorulacak bir şekilde saydamlaştırmadığınız sürece yolsuzlukları önleyemezsiniz..
Hangi parti gelirse gelsin hiçbir şey değişmez,hırsızlar gücünü sistemden alıyor.
AKP’ kendini iktidara aday gösterdiğinde yolsuzluk,yoksulluk ve yasakları yok etmek için geldi ama Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonu AKP’nin 11 yıllık iktidarında 17 Aralık operasyonu olarak tarihe geçti..
Yolsuzluğu ancak yoksulluğu bertaraf ederseniz önlersiniz..
Yoksulluk her alanda kendini gösteriyor.
Ekonominin yüzde 48’i kayıt dışı..
Bankalardaki mevcut mevduatın yüzde 52’si 42 bin kişinin olduğu..
Türkiye dünyada gelir dağılımı bozuk 5 ülkeden biri olması..
Bugün bizim ülkemizde 12 milyon insan günde 2 dolar ile geçiniyor.
1 milyon insan ise açlık sınırında yaşıyor ve günde 1 dolar ile hayatını idame ediyor.
20 milyon çalışanın 11 milyonu asgari ücretle 830 TL ile evini geçindirmeye çalışıyor.
Türkiye’de en yoksul ile en zengin arasındaki gelir farkı tam 14 kat..
Bu gelir farkı Yunanistan da 7 kat..
Görece olarak ve kısmi olarak ekonomide önemli bir büyüme zenginleşme olsa da,bu pasta nedense yoksulluğu yenecek düzeyde eşit dağıtılmıyor?
Başbakan ekonomideki büyümeyi sık vurguluyor ama gelir dağılımı adaletsizliğinden hiç söz etmiyor..
Sürekli kendinden önceki iktidarlar dönemindeki yoksullukla karşılaştırıyor ama AB üyesi ülkelerle karşılaştırmıyor..
Daha can yakıcı bir vahşet işleniyor Türkiye’de o da iş kazalarındaki cinayetler.
Günde ortalama ülkede 3 işçi ölüyor 5 işçi sakat kalıyor..
AKP’nin 11 yıllık iktidarında tam 11 bin 997 (yazı ile on bir bin dokuz yüz doksan yedi) işçi ölmüş buna Aralık 2013 ayı dahil değil..
Hiç siz başbakan Erdoğan’ın işçi ölümlerinden bahsettiğini duydunuz mu?
Başbakan bahsetmeyince onun yandaş medyası da, tetikçi takımı da hiç bu cinayet ekonomisinden ne yazıyorlar ne de konuşuyorlar.
Türkiye iş kazalarında dünyada Çin’den sonra ikinci ülke ama AB üyesi Ülkerlindeki toplam iş kazlarındaki işçi ölümlerinin tam 7 kat fazla.
Türkiye dünyanın 17.büyük ekonomisi olarak gözüküyor ama gelir dağılımı ,yoksulluk,yasaklar ve yolsuzlukta ise Afrika ülkeleri seviyesinde veya gerisinde kalıyor.
34 OECD ülkesi içinde ‘yaşam kalitesi Endeksi’nde’ sıralaması ise en sonuncu .
Yine bir başka çarpıcı rakamı OECD’nin başka bir çalışma raporuna göre,Türkiye’deki en büyük sendikasızlaştırma operasyonu AKP’e iktidarı döneminde yaşandığını,Türkiye de 20 milyon çalışanın sadece yüzde 5’i sendikalı olduğunu biliyor musunuz?
Böylesi vahşi ve örgütsüz bir çalışma sisteminin olduğu yerde ne işçi ölümler durur ne de yoksulluk yenilir.
Sistem aynen duruyor hem de 12 Eylül faşist generallerinin çıkarttığı anayasa ve kurumlarıyla ülkeyi yönetmeye devam edenin yolsuzluğu,yoksulluğu ve yasakları yok edeceğim demesi hamasetten başka bir şey değildir.
Başbakan Erdoğan 11 yıl iktidarı boyunca topluma AB standartlarında yeni bir anayasa sözü vermesine rağmen çıkartmadı ve hep ipe un serdi.
Nasıl olsa sistem bana çalışıyor askeri vesayet etkisiz hale geldiğine göre, Kemalizm’in din versiyonuna yöneldi,topluma da din üzerinden format atmaya çalışıyor.
Demedi mi Erdoğan,dindar nesil yetiştireceğiz,neslimizi bozdular,imam hatiplere gidenler tinerci olmaz,caminin dışında başka bir ibadet yeri tanımayız,alkol yasası düzenlemesinde dinimizin emrine mi uyacağız, yoksa iki ayyaşın düzenlemesine mi?
Ve Diyanet İşleri Başkanlığının (DİB) bütçesini 11 bakanlığın bütçesine eşit olması, DİB’ lığını devlet protokolünde 51. Sıradan 10.sıraya getirmesi dini otoriterleşmeye yönelmesi ve özel hayata müdahalesi bunun işaretleri değil mi?
Sistem olduğu gibi duruyor ama Başbakan demokratik olmayan sistemi din ile formatlayarak,kendine muhalif olan sosyal kesimleri de, din ve mezhep üzerinden zapturapt altına almaya çalışıyor.
Sistemden beslenenler sistemi değiştirmezler sözü, başbakan ve onun iktidarları içinde geçerli olduğunu doğruluyor.
AB, standartlarında yeni bir anayasa ve kurumları yeniden oluşturmadığımız sürece, iktidarda kim olursa olsun, biz bu yolsuzlukları her zaman kader olarak görmeye devam edeceğiz.
Sayıştay’ı devre dışı bırakarak devletin harcamalarını kime denetlettireceksiniz,ihaleye karışan yolsuzluklarını nasıl önleyeceksiniz?
Yargıya talimat vermek isteyenin,medyayı baskı altına alanın..
İktidarını Şengay beşlisinin içinde görmek isteyenin ileri demokrasisi de bu kadar olur?
Sistemle yüzleşmeyenlerin hırsızı ve sebebi hep dış güçler olur!..
Yorum Yap