- 18.12.2013 00:00
Bir ülkenin gündemi bu kadar hızlı değişiyorsa o ülkede anormal bir şeyler oluyor ki, değişiyor demektir.
İstikrarsız,kuralsız ve ilkesiz bir toplumun yaşadıklarından başka bir şey değildir bunlar.
Kuralsızlığın kural olduğu yerde hukukta guguk olur.
İşte tam bize göre bir ülke manzaralarını yaşıyoruz.
Demokratikleşmeyi ıskalarsanız, hukuk keyfi uygulama argümanı olarak kullanılır,yeryüzüne de rezil olursunuz..
Bu uygulamaları okuyan bir yabancı sormaz mı, kendi vatandaşına çifte standart yargı kararlarının uygulandığı bir ülkede ,yabancının hukuku olur mu,diye aklından geçirmez mi?
Anayasa Mahkemesi Ergenekon davasından tutuklu 34 yıl ceza almış ama cezası Yargıtay’ca onaylanmamış CHP İzmir Milletvekili gazeteci Mustafa Balbay’ın bireysel baş vuru hakkını haklı bularak oy birliğiyle tahliye edilmesine karar vermesi..Tutuklu diğer milletvekili içinde bir umut olurken, mahkemenin bu kararı kamuoyunda toplumun her kesiminde büyük bir destek gördü ve sevinçle karşılandı.
Fakat gel gör ki Anakara da geçerli olan yüksek mahkemenin kararı uygulanırken, tutuklu bulunan Kürt olunca iş değişti birden..
BDP’li tutuklu 5 milletvekili içinde avukatları emsal göstererek tutuklu milletvekillerin tahliyesini istedi,davaya bakan 5. Ve 6.Diyarbakır ağır ceza mahkemesinden.
Çıkan sonuç yerel mahkemece dördü BDP’li olmak üzere 5 milletvekilinin tahliye taleplerini reddetti.
Buna çifte standart mı demek lazım, yoksa yargının keyfiyeti i desek,bir hukuk skandalı mı, ne dersek diyelim her şey ortada ayıkla pirincin taşını misali.
Neden bu ülkede hukuk ülkenin dört bir yanında eşit bir şekilde uygulanmaz, yargı kararları,devletle sorunlu olan bölgelerde ve insanlarda farklı negatif anlamda işler, bunu birileri anlatsın, desek bu da abdallık olur, bilinmeyecek bir şey değil,aslında BDP’li milletvekillerini tahliye edilmemesin de, derin devletin yargı üzerinde hala etkisi olanca gücüyle devam ediyor..
Eğer Türkiye bir hukuk devleti olsaydı başta AMED olmak üzere olağanüstü halle yönetilen doğu ve güney doğu illerinde 17 bin faili meçhul cinayet işlenir miydi?
Devlet hukukun evrensel ipiyle bağlı olsaydı, doksanlı yıllarda 3 milyon insanın başka illere göçe zorlanır,5 bin köy yakılıp yıkılarak boşaltılır mıydı?
Cumhuriyetin ilk yıllarına gidersek 1938 yılında Dersim isyanında 50 bin kişi mağaralarda fareler gibi zehirlenerek,zehirlenmeyenlerinde kurşunlanarak katledilir miydi?
Bu bölgede Cumhuriyetten bu tarafa tam 34 Kürt isyanı oldu..
28 Aralık 2011 yılında ne oldu?
Tarihe Roboski katliamı olarak geçen 34 Kürt vatandaş askeri savaş uçaklarıyla bombalanarak her organları etraftan toplanarak,torbalara konulup katır sırtında yakınlarına teslim edilmesin rağmen, bu olayın üstü kapatılmaya çalışılıyor,bu vahşet ve insanlık dramı, milletvekillerinin tahliye edilmemesinden daha vahim bir olay değil mi?
Roboski katliamını yapan ve emir veren komutanlara Başbakan teşekkür etmedi mi?
Ya Roboski katliamında ölenlerin yakınları davanın peşini bırakmayıp Başbakan’a bu katliamın emrini kim verdi diye sorunca, Erdoğan, bu emri ben vermedim demedi mi?
Peki sen emir vermedin de bu savaş uçakları kimden emir aldı?
Roboski katliamını gündemde tutanlara Erdoğan,tutturmuşlar bir Uludere diyerek küçümseyip,her kürtaj bir Uludere diyen zihniyetin,ülkeyi yönettiği yerde, yargı yansız ve bağımsız olabilir mi?
Başbakan siz bu Roboski davasını neden askeri mahkemeye verdiniz?
Çift yargı sisteminin olduğu bir ülkede demokrasi olur mu?
Neden Roboski katliamı bir türlü aydınlatılmıyor,bilmediğimiz bir şeyler mi var?
Ya Hırant Dink cinayetinden de bir gelişme yok,hani Hırant Dink cinayeti de, Roboski katliamı da Ankara’nın dehlizlerine kaybolmayacaktı?
Sahi sayın Başbakan siz Roboski katliamından sonra komutanlara niye teşekkür etmiştiniz?
Gerçi, Gezi olaylarında masum direnişçilere polislerin orantısız barbarca dünyayı ayağa kaldıran şiddetine de polisleri kahraman ilan etmiştiniz, çok şaşırılacak bir durum yokta,ne yapalım ortada bir toplu katliam var askeri uçaklarla yapılmış,bizde soruyoruz hani diyorsunuz ya, biz vatandaşların can ve mal güvenliğinden sorumluyuz, diye..
Ya sayın başbakan bir daha hatırlatalım, bu iş kazlarında ölen işçi cinayet haberlerini okumuyor musunuz,11 yıllık iktidarınızda tam 11 bin 850 işçi ölmüş,bundan vicdanen rahatsız olmuyor musunuz?
Diyarbakır yerel mahkemesinin kararlarına ben şahsen şaşırmış değilim.
Bir ülkenin başbakanı demokrasinin kuvvetler ayrılığı önümüzde engel diyorsa.
Başbakanı yargıya talimat verdim ..
Bir ülkenin Başbakanı,MGK kararlarını ve devletin fişlemeleri ifşa eden gazeteci için, vatana ihanet etti,yargı gereğini yapacak,yargı yapmazsa anayasal suç işler dediği yerde..
AB’den uzaklaşıp demokratik olmayan ülkelerden oluşan Şengay beşlisinin içinde yer almak isteyen bir Başbakanın, ülkeyi yönettiği yerde yargının da kararı böyle olur..
Amed’de yaşayanlar böylesi kararlara çok tanık olmuş, çokta okumuşlar veya büyüklerinden dinlemişlerdir.
İstiklal mahkemelerinin geçmişte aldığı kararlarına baktığımızda, bugün verilen yargı kararları çokta sürpriz değildir.
“İstiklal mahkemesinin kararıdır,sanığın idamına, tanıklarında bir sonraki mahkemede dinlenmesine karar verilmiştir.”
Bu coğrafya da eşit vatandaşlık hukuku olmadı ki,bağımsız yargı kararı olsun.
Benim açımdan Diyarbakır 5 ve 6. Ağır ceza mahkemelerinin BDP’li milletvekillerinin tahliye edilmemesi için verdiği karara hiçte şaşırtıcı gelmedi.
Belki bir gün bu ülkede Amed’ide kapsayan, devletin hukukun evrensel ilkeleriyle yönetildiği,yargının yansız ve bağımsız olduğu ,yargı kararlarının Kürtlere ‘de ülkenin batısında ki gibi uygulanan yargı kararlarını görürüz inşallah.
Not:yazıyı bitirdim,polis üçü bakanın oğlu olmak üzere farklı iş adamlarına İstanbul ve Ankara da eşanlamlı göz altı operasyonu başlattı ve günden değişti.
Yorum Yap