Canana kıyanlar hakkın kulu sayılır mı?

  • 26.09.2013 00:00

 Neşet Ertaş’ın hangi deyişi yazıya başlık olmaz eli kalem tutana onlarca makale döşettirmez ki;tatlı dile güler yüze doyulur mu,yalan dünya mı,aydos mu,mevlam ayrılık vermesin gode uçan kuşa leylam mı,zahidem mi,Gönül dağı mı,gemiğini darak eyle zülfün teline mi,kendim ettim kendim buldum mu?

Bir anda aklıma gelip hatırladıklarımdan yola çıkarak bundan bir yıl önce 25 Eylül 2012 yılında aramızdan ayrılan, büyük ozan ve  söz yazarı halkının kendinle özdeşleştiren mahlası olan “bozkırın tezenesini” hangi sözünü ve  deyişini bir yazıya sığdırmak mümkün; bunun sıkıntısı ve zorluğu içinde yazıyorum..Ne kadar bu  ölümsüz ozanı anlatabileceğim bilemiyorum ama onu her yıl ölümünde bir yazı ile hatırlatacağımın sözünü verebilirim,elim kalem tutuğu ve ömrüm yettiği sürece..

Neşet Ertaş için bir hastaneye kaldırıldığında bir de ölümü üzerine iki yazı yazdım bu üçüncü oluyor.

Gerçi bir değil yüzlerce yazıya,şiire,öyküye, hikayeye ve belgesele sığmayacak kadar bir derinliği olan, halkın duygularını deyişleriyle  hayata bağlatan ,bazen ağlatan bazen hüzünlendiren bazen de elinde kaşıkla oynatan bir ozandı o.Tez konusu olacak kadar müzisyen birisiydi o;aynı zamanda kitapsız öğrenenlerden alaylı birsiydi.

Peki Neşet Ertaş’ı bu kadar sevdiren  ne diye düşündük mü hiç?

Ben bunu sanatının içinde  deyişlerinin sözünde ve karakterinde aramışım hep;dikkat ederseniz;gazetelere verdiği yazılı mülakatta ve çıktığı televizyon programlarında hep aksanıyla konuşmuş; bulunduğu ortama ayak uydurmamış; hatta yazılı röportajlarında orta Anadolu şivesiyle yazdırmıştır..Örnek olarak pamuk değil pambık,çağır değil çığır,ne yapıyorsun değil nörüyon gibi yetiştiği toprağın ve kültürünün sesi olduğu gibi aynı zamanda o topumun  edebiyatta unutulmayacak kadar yazılı dili olmuştur.Neşet Ertaş’ın kullandığı çoğu sözcükleri ve terimleri Yaşar Kemal sözlüğünü yazarı Ali Püsküllü oğlunun eserinde görürüz;tekme değil tebik geçer bir yerde; Neşet Ertaş’ta tekme demezdi tebik attı veya vurdu derdi.

Bir başka özelliği Neşet Ertaş’ın,benim gözlemimde yaşadıklarına  hiç katmadan ve abartmadan anlatması ve pişmanlık duymamasıydı ve kendini de olduğundan fazla göstermemesiydi.Doğal bir bitki gibiydi mevsimine göre ,bir bitki nasıl kendini gösteriyorsa o da yaşamını öyle anlatırdı ve duygularını da deyişlerine yansıtırdı.

Meslektaşlarından ayıran ve fark edilen farkı ise;her sanatçı da değil,her insanda rastlanmayacak  kadar da  nazik,zarif,kibar  ve saygılı birisi olmasıydı..Terlediği zaman ceketini çıkartmasak için dinleyicilerinden müsaade istemesi ,her insanda olması gereken ve olmayan insanlara da ders verircesine bir  zerafat gösterirdi..Hiç övünmedi hep mütevazi oldu, hiçbir eserinin çalınmasından telif hakkı için dava açmadı,niye bana ait olduğunu söylemiyorlar,müsaade istemiyorlar  diye de yakınmadı..Ağlamadı,hiç kendine acındırmadı  sazını eline alıp ta çalıp-söylemeye başladı mı içine dökülen göz yaşlarını dinleyen hissederdi.

İnsanı insan yapanların başında; insanın insan gibi yaşaması ve hiçbir insanı dinine,mezhebine,ırkına,cinsiyetine  ve bölgesine,kıtasına göre değil de; insanlığına göre yaklaşmasıydı Neşet Ertaş’ı fark ettiren…İyi Bir Neşet Ertaş dinleyicisi iseniz;hiçbir deyişlerinin içinde  ırk,din,mezhep,renk,cinsiyet  geçmemesi ve ölçüsünün insan olması, insana seslenmesi bunun en naif anlatımı olsa gerek!.Güzelliği ve sevdayı hep insanda arayan bir sevdanın sevdalısıydı o..

Bütün Türkülerinde hasret,özlem,yoksulluk,ayrılık,garibana ve mahlası olan garip,sevda ve aşkla insanları anlatması ve anlaması olmuştur.Yunusun sevgisini karacaoğlanın sevdasını babasının yolunu seçen bir ozandı o..

Neşet Ertaş, kendisinin ve bu kültürü yaşayan Abdalların hayatını anlatırken; insan onlar gibi yaşayıp ölmek istercesine nefes almadan dinler ve büyük bir hayranlık duyardı..Hayata bir sanatçının bakması gereken, yoksulluk ve adalet üzerinden dile getirmeye çalışırdı.Kendine verilmek istenen devlet sanatçılığını da kabul etmemişti,ayrıcalığa ve  imtiyazlı bir insan olma peşinde de değildi.

Çünkü Abdalların kültüründe zenginlik yok,göö başağı olgunlaşmadan kopartmak yok,hırsızlık yok,tok olup ta aç olanı unutmak yok;bir kere paraya tapmak yok; yanlış anlaşılmasın bu örneği bir hümanist duygu babında söylüyorum; bir yerde insana zarar vermeyen ot yiyenlere benzeyen,bir duyguyla yaşayan insanlardır Abdallar.Ağzı var dili yok denilecek kadar da uyaroğludur bunlar,kadercidir,hiç kavga etmeyen bir şiarla hayata bağlanan,göz yaşlarıyla rahatlayanlardır,acılarını göz yaşlarıyla dışarı atan,kaderine küsüp küsüp ağlama diye, deyişinde bunu dile getirir ‘ Neşet Ertaş dertli anam türküsünde.

Abdallar,sanatını ekmeğinden daha çok önemseyen ve çaldığı enstrümanları bedeninin bir organı gibi koruyan,gözünü önünden ayırmayan,gözlerine bile güvenmeyen;kendilerini ancak çaldıkları davulları,zurnaları,sazı ve kemanlar anlar onları..

Abdal olupta ekmeğini müzisyenlikten idame etmeyen  herhangi bir  Abdala; dünyanın en rahat ve para kazandıran işini verin çalışmaz ve bu işten zevk almaz.Onun aradığı iş,sanatının içinde olandır, yoksa ruhuna hitap etmeyen yaptığı iş ne kadar ekonomik anlamda getirisi olsa da, onu tatmin etmez ruhuna hitap etmiyorsa hiç yüzü gülmez.

Bir  örnek vereceğim bu gözlemimi doğrulayan yaşamımdan çıkarttığım;biz İzmit’te Kırşehirli 5-6 arkadaştan oluşan bir grup, ayda bir kere her hangi bir yerde yemek yeriz on yıla yakındır,bu düzenlediğimiz yemek bazen İzmit Marinasında bir gemi de olur, bazen de bahçesi olan bir balık lokantası veya restorandı seçerdik.. Bir fabrikada yetkili olan Kırşehirli bir arkadaş dedi ki;fabrikaya Kırşehirli Abdallardan birini işe aldım onu da yemeğe çağıralım çok güzel keman çalıyor;Neşet Ertaş’tan da güzel türküler söylüyor,yalnız adamı zor tutuyorum  iki bin liraya yakın maaş almasına rağmen,yatacak yerini de ayarladım para vermiyor, ben bu işten sıkılıyorum deyip duruyor dedi..İsmi Hüseyin olan abdal kültürüyle yetişmiş birkaç yemekte aramızda bulundu rengini aratmayan karayağız otuz yaşarlında birisi;güzel de deyişler söylüyor, güldüren ve düşündüren Abdallara özgü öyküler anlattı köy düğünlerinden yaşadıkları ve duydukları üzerine;bir iki duble atınca  bir yemekte o yemek son oldu,Hüseyin kendini işe alana döndü dedi ki;emşerim bana fabrikada  iş değil, fabrikanın müdürlüğün verseler duramam, düğün sezonu başlayınca birde bakmışın ki Hüseyin ortadan kaybolmu;Kemanın,davulun,zurnanın ,sazın sesini duydum mu ve ben de çalmıyorsam hayattan hiçbir şeyden zevk almam; bunu sadece ben değil bizim kültürle büyüyen hiç kimse almaz demişti hiç unutmam..Gerçekten de bir yemekte buluştuğumuzda arkadaşa sorduk Hüseyin nerde diye;dediğini yaptı ve çekip gitti maaşını bile almadı demişti.

Benim bir başka gözlemim Abdallar üzerine; onlar bağşış alırken aldıkları parayı ceplerine koyarken paranın yarısı ceplerinin dışında kalır,onların parayı bir sermaye değil de değişim aracı olarak gördüklerinin işaretidir.Parayı da el kirine benzetirler.Çok olanı paylaşan az olanla da yetinen insanlardır abdallar .

Yarış ve cirit atlarına benzetirim ben Abdalları;eskiden köylerde  varlıklı ailelerin her evinde bir binek at bulundurulurmuş,binek ve yarış atları küheylandan olurmuş yani kısraktan değil, bu atlarla hem yolculuk ederler hem de düğünlerde cirit oynanır ve yarış yapılırmış;bu atlar davulun ve zurnanın sesini duydukları andan itibaren hiçbir şey yemez ve durmadan huysuzlaşır, kişnerlermiş, ne zaman kapıya çıkartılırsa o zaman sakinleşirlermiş…Abdallarda böyle bir sevda ve kültürle düğünlere,nişanlara kendilerini bağlamış, bunla hayata tutunan  zevk alan insanlardır..Ağ da ölür abdal da ölür sözleri bunlara aittir.

Yazıma başlarken de söyledim  Abdal kültürü ve Neşet Ertaş bir yazıyla anlatılacak bir ozan değil,kitaplara sığmayacak kadar büyük bir müzisyen ve boşluğu doldurulmayacak kadar da büyük bir kültürün insanı o..

Neşet Ertaş’ın hangi türküsünü dinleseniz sizi kendinizden geçirir ve kendi içinizde bir yolculuğa çıkartır veya haytanızda yaşadıklarınızla yüzleştirir, yaşadıklarınız bir film şeridi gibi gözünüzün önünden akar,aşklarınız depreşir,insan olduğunuzu hatırlatır ve insanı sevdirir..Demiyor mu dünya neye yarardı güzeli olmasaydı..Nar danesini hem dinle hem oyna hem de düşün, ne kadar derinlik var değil mi?

Birde aynı toprağın kültür ve ürünüyseniz o kültür içinize işlemişse kuru ekmeğinize katık olur,Neşet Ertaş’ın türküleri..

Büyük ozan, sen gittin gideli türkülerin seni yaşatıyor rahat uyu ,gözün arkanda kalmasın..

Sen yaşarken kendini kabul ettiren nadir ozanlardan birisin; herkese  bu kısmet olmadı, bu ayrıcalığındır seni başkalarından ayıran ve Türkülerinin  insanla özdeşleşmesidir.

                                                                                              

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums