- 21.06.2013 00:00
Bir faciadan dönüldü ama kimse bunun farkına varmadı ve arka planını da araştırmadı; lokal bir olaymış gibi medya üzerine gitmedi,medyaya da sıcağı sıcağına yansıtılmadı,haberdar edilmemesi de çok hayırlı bir şey oldu…Yoksa daha vahim bir hal alabilir ülke geneline yayılabilirdi bu olay..
Fazla merak ettiniz hemen konuya gireyim;olay 17 Haziran 2013 tarihinde gece saat 21 sularında Kocaeli’nin Derince ilçesinin Çınarlı köyü mahallesinden oluyor..
Bu mahalle aynı zamanda AKP’li Sanayi ve teknoloji bakanı Nihat Ergün’ün mahallesi ve seçim bölgesi.
Gezi direnişine destek veren sayıları 3 ile 5 bin olarak söylenen kalabalık Esentepe ve Erzurum mahallesinden;katılımcıların da ağırlıklı olarak Kürtlerden ve Alevilerden oluşan topluluk; çoluk çocuk yürüyüş güzergahlarında Çınarlı köyü camisinsin önüne geldiklerinde ,direnişe katılanların iddiasına göre;caminin altındaki çay ocağından kendilerine önce küfür edilip sonra taş atıldığını, kendilerinin de karşılık vermesiyle olay patlak veriyor, çay ocağındakilerle direnişçiler arasında işler iyice geriliyor, direnişçiler den bir grup caminin kuran kursunun camlarını kırarlar, araya emniyet güçleri girer ilçe emniyet müdürü tartaklanır...Olayı haber alır almaz olay yerine gelen İlin Valisi Ercan Topaçan yanına İlçenin kaymakamını alarak,soğukkanlı gösteri ve yürüyüşlerde devlet geleneğinde pek rastlanmayan demokratik bir yol izler;polisi göstericilerin üzerine salmaz ve devlet terörüne baş vurmaz,diyalog ve uzlaşı yolunu seçer; hemen Alevi derneklerinin başkanlarını ve Cem evi yöneticilerini çağırır, caminin imamını, ilçe müftüsünü bir araya getirir, bu kavgayı çatışmaya dönüştürmeden,olayı yayıp germeden bir kişinin bile burnu kanamadan, çok büyük bir kanlı Alevi-Sünni çatışmasının önün keserler ve olay tatlıya bağlanır.Büyük facia yerel basında da üç gün sonra yer alır ve kapanır ama her yerde böyle bir Vali Ercan Topaçan çıkmaz ki bunu da düşünmeliyiz..Valiyi diğer illerin valilerinin de örnek almasını öneririz.
Ya olay sıcağı sıcağına televizyon ekranlarında canlı verilseydi, düşünebiliyor musunuz,insan düşünmeye bile cesaret edemiyor ;ya diğer illere yansımasının sonucu nasıl olurdu?
Geçmişi hatırlayalım Kahraman Maraş ta Alevi-Sünni çatışmasında katledilen 120 alevi vatandaşı,çorum ve Sivas olayları, bizim kabuk bağlamamış kanayan yaramız değil mi?
Gezi direnişiyle birlikte bizim Başbakanımız inanılmaz bir şekilde toplumda yarılmalara ve kutuplaştırmalara varan konuşmaları kabul edilir bir durum değil,hem de mezhep ve din ağırlıklı konuşması!.
Bir başbakan şunu nasıl söyler insan inanamıyor ama gerçek:
“Reyhanlı saldırısında 53 Sünni vatandaşımız şehit oldu” diye açıklamalar da bulunuyor Erdoğan..Bu mezhepçilik değil mi?Neden ölenlerin insanlığını, olayın vahşetini değil de, mezhebini öne çıkartıyor?
Bizim şu tezimize öfkeleniyor AKP’nin yandaş medyası ve Başbakan ama; bu konuşmaları ve uygulamaları Kemalizm’in din versiyonu değil mi?
Gezi direnişçilerinin İstanbul da bir camiye polis saldırısıyla sığınmasını,direnişçilerin cami de içki içtiler demesi, ne kadar tehlikeli olduğunu nasıl hesaba katmıyor; inanan insanların bu kadar inançları üzerinden siyaset yapması,her an bir kitlesel çatışmaya davetiye çıkartmaz mı?
Erdoğan sürekli CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğine vurgu yapması ve meydanlarda toplanan kitlelere yuhalatması,insanlığa ve ülkeye ne hayrı olur Allah aşkına!..
Başbakanın mezhepçi olduğu artık gizlenemez bir şekilde her yerde kendini gösteriyor;Suriye politikası da bunu kanıtlıyor..Alevilerin ibadet yeri olan Cem evlerine yasal statü kazandırmaması,Camini dışında başka bir yeri ibadet yeri olarak kabul etmeyiz demesi;dindar nesil yetiştireceğiz,neslimiz bozdular,tek din demesi ve üçüncü köprünün ismini Yavuz Sultan Selim koyması,bardağı taşıran son damla oldu.
Tek mezhepten bahseden, tek dinli bir toplum yaratmanın argümanı değil mi, Başbakanın konuşmaları?
Demokratik dünya kamuoyunun ve özgür medyanın Başbakana tepkisi ve köprüleri atmaları,bir öfkeyle alınmış kararlar olmasa gerek!..Din ağırlıklı otoriterleşen politikası,özel hayata müdahale değil mi,Gezi direnişiyle kitlelerin soka dökülmesi?
Başbakan gibi mezhep ve din ağırlıklı bir siyasetçi böyle bir konuşma yapsa anında savcılar devreye girer ama hiçbir ses soluk yok bizim savcılarımızdan, işleri güçleri rast gelsin...Boşuna dememiş Erdoğan “yargıya talimat” verdim,diye..
Gezi direnişi Başbakanda çok büyük sarsıntı yarattı her halinden belli,bir türlü kendine gelemedi ve demek ki böyle bir şey beklemiyormuş ama dünyadaki gelişmelerde mi,görmüyor?
Arap Baharı denilen küresel eylemler bizim ülkemizin sınırına dayandı,bizim içerideki sorunlarımızın bundan etkilenmemesi,olur mu?
Kürt sorunu,Alevi meselesi,Ruhban okulu,Ermeni konusu,Kıbrıs meselesi,demokratikleşememe bize ait değil mi?
Bu sorunların hangisini çözdük?
Her sorunumuzun içte ve dışta bir ayağı olan sorunlar değil mi?
Eğer Başbakan bu anlayış ve dil ile siyasetine devam edecekse,edecek gibi gözüküyor, ülkeyi ve bu ülkede yaşayanları zor ve tehlikeli günler bekliyor demektir.Bunu bilmek için de kahin olmaya gerek yok.
Başbakan insan odaklı zihniyet ve siyaset diline yönelmeli;Müslüman kanı akıyor,ölenler Sünni vatandaşım,diyerek toplumsal barışı sağlayamaz.Çoğulcu ve katılımcı bir hukuk dili yok Erdoğan’ın.
Başbakanın demokrat kimliği evrensel kriterlerle örtüşmüyor; sadece seçimle göreve gelmesinin dışında bir esprisi yok..Erdoğan, muhalefetsiz içinde hukuk geçmeyen bir demokrasi mantığıyla ülkeyi yönetmek istiyor.
Duranadam eylemi ülkede ve dünyada çok büyük yankı yaptı ama on binler bu eylemi nereye kadar destekler,bu fırtına sessizliği olmasın?
Yorum Yap