- 5.02.2016 00:00
Bu soruyu, “Sezer'i ne zaman askere aldılar?”, 10. Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer için sorduğumuzu hatırlıyorum.
Anayasa Mahkemesi başkanlığından Çankaya'ya çıkan Sayın Sezer'i hukuk çevreleri, Anayasa Mahkemesi kararları ile ilgilenenler dışında genel kamuoyu pek tanımazdı. Sıkıntılı senelerdi, askeri vesayetin gücünün tüm çirkinliğiyle hissedildiği dönemdi. Sayın Sezer, Anayasa Mahkemesi başkanı sıfatıyla bir yıldönümünde, muhtemelen Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş yıldönümüydü. Muhteşem bir konuşma yapmış, toplumun özgürlükçü kesimlerinin projektörleri üzerine çevrilmişti. TBMM tarafından 10. cumhurbaşkanı olarak seçildiği zaman çok umutlandığımızı iyi hatırlıyorum; sonrası malum, bir, iki Migros ve kırmızı ışık şovuyla birlikte Sayın Sezer eski Türkiye'nin en eski tınılı sözcüsü haline geldi, menfur Danıştay saldırısı sonrası bir saat içinde yanlış açıklamalar yaptı, vs. Bizler de, biraz da o muhteşem yıldönümü konuşmasının aldatılmışlığını hissederek muhtemelen, “Sayın Sezer'i Ankara'da askere aldılar” diye takılırdık.
Ankara biraz böyle bir yer, orada yüksek görevlere gelenler bir biçimde silah altına alınıyorlar galiba. Silah altına alınıyorlar derken muradım değişimci, dönüşümcü projelerin lisan-ı münasiple rafa kalkıyor olması, yerlerini de en eski, en bayat söylemlerin alması. “Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık.” diyen Sayın Erdoğan, gün geldi “Ayaklar baş oldu” bile diyebildi.
Bu konuya neden girdim, açıklamaya gayret edeceğim. Son günlerde gazetelerde, bizler merkeziyetçi yapının daha adem-i merkeziyetçi bir yapıya, yasama ve yürütme marifetiyle evrilmesini beklerken Türkiye'de valilerin seçilmiş belediye başkanlarına oranla daha da güçlendirileceğini, merkezin bu siyasi mücadelede bir adım daha öne çıkartılacağını öğreniyoruz. Bu tercih siyasi bir tercihtir, çok eleştireceğiz ama sonuçlarını da hep birlikte göreceğiz.
“Kamu Yönetimi Reform Tasarısı” ve Ankara'nın karanlığı(!)
Valilerin illerde daha da güçleneceği haberlerini okurken aklıma kaçınılmaz olarak dönemin Başbakanlık Müsteşarı Sayın Ömer Dinçer'in büyük çabalarıyla TBMM'den geçerek kanunlaşan “Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun” geldi. Evet, metin TBMM'de kabul edildi, yani kanunlaştı ama dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer, kanunun belirli maddelerinin anayasaya aykırı olduğu savı ile geri gönderdi. Aşağıda, Sayın Sezer'in veto gerekçesinin son cümlesi de aynen aktarılmaktadır: “Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5227 sayılı "Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun", 4, 5, 6, 7, 8, 9, 11, 16, 23, 38, 39, 40, 46, 49, geçici 1, geçici 3, geçici 4, geçici 5, geçici 6, geçici 7, geçici 8 ve geçici 9. maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa'nın değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.”
Bu arada, konu ile doğrudan ilgisi olmamakla birlikte, Sayın Sezer'in aynı veto gerekçesine koyduğu bir değerlendirmeyi de, belki gülersiniz diye, buraya alıyorum; yasa, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin anayasal hükümlere gönderme yapmadığı için Sayın Sezer tarafından anayasaya aykırı bulunmuş.
“Görüldüğü gibi, anayasal kural, kişinin temel hak ve özgürlüklerinin "sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle" bağdaşacak biçimde sınırlandırılmasına olanak sağlamaktadır. Oysa, bu sınırlama kuralına incelenen yasanın 4. maddesinde yer verilmemiştir. Böyle bir temel yasada bilinerek boşluk yaratılması ve boşluğun gerekçeyle doldurulmaya çalışılması anlamlı ve anlaşılır değildir.”
Sayın Sezer'in değerlendirmelerini bir kenara bırakalım ve biz tekrar ana konumuza ama bu kez Sayın Sezer'in değil, AKP'nin askere alınması meselesine dönelim.
AKP iktidarı 2004 senesinde yukarıda belirttiğim Kamu Yönetimi Reform Tasarısı'nı TBMM'ye getiriyor, geçiriyor ama dönemin cumhurbaşkanı çok ilginç gerekçelerle veto ediyor. Buraya kadar her şey normal görünüyor ama bundan sonrası biraz tuhaf ve benim kanaatimce de AKP'nin askere alınması sürecine tekabül ediyor. Yasa, Sezer tarafından veto edildikten sonra bir daha gündeme gelmiyor ve Ankara'nın karanlık koridorlarında kaybolup gidiyor. Sezer'in veto gerekçesi yasanın anayasaya aykırılıklar içermesi, bunu anlıyorum ama bendeniz bu konuda bir destek yazısı yazdığım gün, yaklaşık on sene önce, AKP'nin önde gelen çok önemli bir ismi beni aramış, iznini almadığım için ismini vermeyeceğim, yasanın kenara çekilmesinin nedeninin anayasaya açık aykırılık olduğunu ifade etmişti. Bu iddiayı dile getiren kişi, tekraren söylüyorum, partinin çok büyük bir ismi. Bu yasa tasarısını oluşturan uzmanlar ekibinin başında dönemin Başbakanlık Müsteşarı Sayın Prof. Dr. Ömer Dinçer var. Tasarı basında uzun uzun tartışılıyor, TBMM Komisyonu'na geliyor, burada da yoğun tartışmalara sebep oluyor ama AKP grubu tasarının arkasında duruyor ve tasarı Genel Kurul'a indiğinde de CHP'nin muhalefetine rağmen yasalaşıyor. Gerisi malum, devreye Sezer vetosu giriyor ve kanun bir yerlerde kayboluyor. TBMM'den ne aynen geçiriliyor ne de iddia edilen anayasal aykırılıklar temizleniyor. Tüm bu süreçte, Kanunlar Dairesi'nde, komisyonlarda, Genel Kurul'da AKP içinden kimse bu anayasaya aykırılıkların farkına varamadı mı? Devreye muhtemelen “iyi sıhhatte olsunlar” giriyor. AKP, siyasi tarihinin en büyük ricadını yaşıyor ve bunu da bir problem yapmadan, konuyu toplumun dikkatinden kaçırarak yapıyor. 2004 senesinde yaşanan bu durum, muhtemelen AKP'nin nizamiyeden içeri ilk adım atışıydı ama sonra bu giriş hızlanarak sürdü. Şimdi adem-i merkeziyetçi söylemlerin yerini valilerin yetkilerinin artırılması almış durumda. İleride, bu dönemin siyasi tarihini yazacak, çalışacak arkadaşlara önerim bu yasanın başına gelenlerin peşine düşmeleri; döneme ilişkin çok önemli ipuçlarına ulaşacaklardır, buna eminim.
Geçerken değinilmesi gerekli başka bir konu da, kendine sosyal demokrat parti diyen CHP'nin de bu yasaya yönelik yürüttüğü büyük muhalefet; dünyada tüm sosyal demokrat partiler daha az merkeziyetçi siyasi programlara destek verirken, bizde durum tam tersi oluyor, bu da bize özgü tuhaflıkların en başında geliyor.
Bu yasa çok önemli idi, hâlâ çok önemli. Yasa, Resmî Gazete'de yayınlanıp yürürlüğe girebilse, Anayasa Mahkemesi barajını aşabilse Türkiye'nin idari yapısında büyük bir devrim niteliğinde olacak bir yasaydı, birileri izin vermedi, AKP de o dönemde bu güce teslim oldu ve zaten o teslim oluş bugün artarak devam ediyor. Ömer Dinçer'in hazırladığı bu yasa yürürlüğe girebilmiş olsa idi, muhtemelen Kürt meselesinin çözümünde de çok büyük mesafeler alınmış olacak, etkin ve demokratik bir adem-i merkeziyetçi yapıya adım atılmış olacak idi.
Olmadı, olamadı, AKP'yi o yasayla beraber askere aldılar ve o gün bugün terhis de etmiyorlar zaten.
Zaman
Yorum Yap