- 7.06.2020 00:00
4 Haziran’da yeniden başlatılan vekillik düşürme hamlesi 2013’ten bu yana biriken devasa hukukdışılık, adaletsizlik, küstahlık, zulüm, korku ve beceriksizliğin geldiği son aşama. Arkası illâki gelecek. 2013’ten bu yana olduğu gibi rejim memleketi hep daha fazla hukukdışılık, adaletsizlik, küstahlık, zulüm, korku ve beceriksizlikle yönetmeye çabalayacak. Rejim kendi başlattığı icraatın esiri hâline geldi ve tüm memleketi geri dönüşü olmayan bir girdabın, hiçbir şekilde ihya edilemeyecek bir sistemin içine sürükledi. Bir nevî madde bağımlılığı…
Normalleşme, reform, kıyısından bucağından akl-ı selime geri dönme, dış ilişkileri tanzim etme hayalleri gören nevzuhur partilerin, rejimi yurtdışında aklama peşindeki medenî trollerin, hâlâ mucizelere inanmaya çalışan polyannaların, kurumsal ve ahlâkî harabeler arasında hâlâ “böyle gidersek sonu iyi olmaz”, “demokrasimiz yol ayrımında”, “hukuk devletine yakışmıyor”, “Anayasaya aykırı” diyenlerin beyhude çabaları aynı zamanda biçareliklerinin de tescili.
Yakın bir misal 31 Mart yerel seçiminde demokrasi keşfetme peşindeki muhalefetten kanaat önderleri. Bu konuda görünüşte karşıt cenahlar ortak bir millî duruşta birleşiverdilerdi. Rejim kalemleri seçimin cereyan etmesinin dahî temsilî demokrasinin göstergesi olduğunu savunurken millî muhalifler yerel seçimi “rekabetçi Türk demokrasisinin dayanıklılığının ispatı” masalıyla pazarladılar. Ortalık hukuk, adalet, vicdan çöplüğü ve kötülük imparatorluğu hâline gelmişken…
Bir diğer millî muhalif kanat Adana, Ankara, Antalya, İstanbul, İzmir’e bakarak seçimin meşruiyet ile gayrimeşruiyet arasında cereyan ettiğini, memleketin demokrasi ile otoriterlik arasında bir yol ayrımında olduğunu iddia ettiydi.
Oysa tüm seçimlerin ve sonuçlarının meşruiyetinin rejim tarafından 7 Haziran 2015 gecesinden itibaren, HDP hariç muhalefetin desteğiyle yok edildiğini ve o tarihten itibaren seçimlerin ancak rejim tarafından kazanıldığında meşru olacaklarını pek kimse görmek istemedi. Temmuz 2015’te yazmışım:
“Emrindeki örgüt (AKP) tek başına seçim kazanana kadar, dolayısıyla kendisini dokunulmaz ve ölümsüz kılacak bir hükümet kurulana kadar savaş dâhil her şeyi denemeye hazır ve her şeyi yakıp yıkarak zafer peşinde”.
Eğer demokrasi en basit ölçütüyle seçimi kaybettiğinde iktidarı teslim etmek ise, bu ilk 7 Haziran 2015’te uygulanmadı. Rejim, meşruiyetinin temel dayanağı olan seçimi ve sonuçlarını ilk kez o zaman reddetti.
Muhalefetin son yerel seçim zaferlerine ne oldu nitekim? Üstelik kolu kanadı anayasal olarak kırık, merkezin kulu, güdük Türk tipi yerel yönetim sisteminde? Bir iki kozmetik değişiklikten sonra CHP’li başkanlar, rejimin eline bakar oldular. HDP’li adayların kazandığı üç büyükşehir, beş il, 45 ilçe, 12 belde olmak üzere toplam 65 belediyede altı başkana KHK’li oldukları gerekçesiyle mazbata verilmedi, 45’ine de kayyum atandı. Hatırlayalım önceki yerel yasama döneminde Demokratik Bölgeler Partisi yönetiminde bulunan 102 belediyeden 96’sına kayyum atanmıştı.
Hep söylenir, “Türkiye’de bir rejim sorunu olduğu kadar bir muhalefet sorunu vardır” denir. Bu gözlem aslında sistemin tümünü kapsıyor ve memlekette sistem, HDP dışında, tek ses, tek vücut ve tek tabanca. Beğenirsiniz beğenmezsiniz 2023’e doğru Türkiye’nin görünümü, Türkeş’in demesiyle betondan.
Yerli ve millî muhalefet olarak adlandırdığım, görünüşte parçalı ama mesele rejime destek atmak olduğunda tek renk, tek kalp, tek yumruk oluveren zevat siyaseti 7 Haziran 2015 gecesi tasfiye etti. 8 Haziran 2015 sabahı “aziz milletin yüce meclisine” doluşuveren Kürd ve Kürd olmayan HDP’li vekilleri görünce fenalık geçirdiler. Müzmin Erdoğan düşmanlıklarını unutma pahasına 1 Kasım’a götüren kanlı yolun kenarında hizaya geçtiler. İlk ve son defa elde ettikleri bariz başarıyı elleriyle gömdüler, rejime karşı taktik ve süreli bir hükümet ortaklığını akıllarından bile geçirmeden reislerine teslim oldular.
1 Kasım zaferinden sonra rejim azdı. Art arda gelen hamlelerle kontrolü pekiştirdi. 2016’da oto-darbe, 2017’de başkanlık sistemi referandumu, 2018’de başkanlık ve kul mertebesine indirgenmiş parlamento seçimiyle siyaset oyununun yegâne kurucusu hâline geldi.
Bu mükemmel tasarlanmış hileli barbutta, 2015’ten bu yana yegâne gerçek muhalefet olan HDP’nin yeri yok. 4 Haziran tasfiyesi HDP’nin kapatılmasına kadar gidebilir. Kimsenin de sesi çıkmaz. Tıpkı gasp edilen HDP belediyelerinde olduğu gibi.
İmamoğlu ilk seçildiğinde mazbatası konusunda haklı olarak kıyameti koparan millî ve yerli muhalefetten ne HDP mazbataları konusunda, ne KHK hilesiyle seçimleri düşürülenler konusunda, ne HDP’nin alenî haksızlıklara itirazına verilen ret cevabı konusunda tık çıkmadıydı. Bugün de kendi vekilleri salıverildiğinde, zaten kerhen bahsettikleri iki HDP’li vekilin adlarını unutuverdiler.
Muazzam baskı altında olan HDP iki vekilini kaybettikten sonra “meclise devam” dedi. “Kazandığımız hiçbir mevzii AKP’ye terk etmeyeceğiz”! Mevziiden ne kastediliyor belli değil. Partinin mecliste yaptığı muhalefetin hiçbir, tekrar edelim hiçbir etkisi ve işlevi yok. Ne yazılı soru önergelerine cevap veriliyor ne söz aldıklarında dinleyenleri var. Sadece tarihe not düşülüyor.
Partiye yakın kanaat önderleri arasında, eski vekiller ve parti seçmeninin bu “mecliscilik” taktiğini anlamadığı ve tenkit ettiği biliniyor. Cesur vekillerin belki tek zırhı dokunulmazlıkları ama buna rağmen başlarına bugüne kadar neler neler geldi. Kaldı ki rejim üçer beşer vekilliklerini düşürüyor ve düşürmeye devam edecek.
Halka, sine-i millete dönmek CHP’siz olacağı için bu hamle rejimin ekmeğine yağ sürmek olarak algılansa da esas mecliste kalmak rejimin ekmeğine yağ sürüyor. Zira hileli barbut rejimin koyduğu kurala göre oynanıyor. Oysa meclisten çekilecek bir HDP hileli oyunu bozar, muhalefeti sivil itaatsizlik yol ve yordamlarıyla tabana taşıyabilir.
Parti kapatma mevzusuna gelince, içinde bulunduğumuz, kimisinin dediği gibi “burjuva demokrasisi” filan değil, partinin de adını koyduğu ama bir türlü gereken sonucu çıkaramadığı düz faşizm dönemi. Dolayısıyla bugün “parti kapatılsa bile başka adla yeniden açılır” hüsn-ü zandır.
Bugün memleketin muhalefetinin önünde duran yegâne siyaset, siyaseti, iğdiş edildiği meclisten kurtararak dışarıya taşımaktır.
Yorum Yap