Industrie 4.0 Bir tasarımın ekonomi politiği

  • 15.12.2017 00:00

 „ Modern endüstri, var olan bir üretim sürecini hiçbir zaman sonlanmış olarak görmez, ele almaz. Bu nedenle onun teknik temeli -daha önceki üretim biçimleri tutucu iken- devrimcidir.“[1]

Üç yıl önce bir yazımızda ele aldığımız bu konuyu yeni bilgiler ve gelişmeler temelinde tamamlamak elzem oldu. Bu yüzden yaygın deyimi bir güncelleştirme (update) yapmaya çalışacağız.[2]Konuyu ağırlıklı olarak ekonomik açıdan irdeleyip sistem güvenliği yada hukuku vs. konuları incelememizin dışında tutacağımızı belirtelim.

GİRİŞ

İlk defa 2011 Hannover endüstri fuarında dile getirilen ve federal hükümet tarafından desteklenen, bir dizi enstitü, öncü firma ve değişik meslek gruplarının ve onların

temsilcisi örgütlerin katıldığı, 10-20 yılarası süreceği tahmin edilen bu tasarım ile,

öncelikleüretim tekniğinin digitalleştirilmesinin üst seviyelere taşınması planlanıyor. Hedefde  „akıllı fabrika“ya ulaşmak var. Bu fabrikanın teknik temelini ise Siber-fiziksel sistemler (CPS)[3]ile „herşeyin interneti“[4] oluşturuyor.

Industrie 4.0  ile fabrikadaki üretimin teknik temellerindeki değişim, deyim yerinde ise şimdiki üretim sisteminin dayandığı temel fikrin „tersine çevrilmesine“ dayanıyor. Üretim ademi merkeziyetçi, esnek, özgün, etkin, sürdürülebilir  yani „akıllı“ hale getirilmeye çalışılıyor: Gelecekte, „üretilecek olan ürün ile ilgili ne olacağı“ yada „nasıl yapılacağı“ merkezi olarak değil, ürünün kendisinin onu işleyen makinaya, ürüne yüklenmiş olan QR-kodu yada RFID-Chip[5]ile haber vermesi ile vuku bulacak: „Akıllı ürün“ ile digitalleştirilmiş üretim!

Bununla üretim süreci daha komplexleşiyor. İnformasyon tekniği ve mekaniği biribirine bağlıyan bu yeni sistemde makina (üretim aracı) ile ürün, önceden tespit edilmiş zaman dilimi (real time) içinde internet gibi network`ler üzerinden birbirleri ile komünikasyonu sağlıyorlar: Üretim, kendi kendini planlıyor; çünkü ürün geliştirilmesinden, ürüne ilişkin hizmete kadar herşeyin içinde, bununla ilgili bir software, yani kodlanmış bir bilgi var. Böylelikle „suni bilgi“, giderek „insani bilginin“ yerini almış oluyor. Burada kullanılabilecek olan kimi temel unsurlar ise çoktan bulunmuş bile: Smartphone, Tablet, Software, sensörler, cloud computing,[6]komünikasyon ağları, Server ve diğer bir dizi mekanik komponentler vs. Burada yapılmak istenen, tüm bunları -ait oldukları bilimsel alanların, firmaların ve ülkelerin dışına taşıyarak- birbirleri ile bağlamak! Eğer başarılırsa hakikaten „devrimsel“ bir gelişme olabilecek. Örnekleyecek olursak;

Uluslararası bir otomotiv firmasının Türkiye'deki fabrikasının karoseri bölümündeki „ön kaportası“, kendisini üreten makinaya „montaj için kaç tane delik açması gerektiğini ve sonradan hangi renkte boyanmak istediğini“ bildiriyor. Sensörler, RFID-Transporder  ve mikro kontrol sistem ile donatılmış olan „ön kaporta“, arzulanan rengi de depodan ısmarlayabiliyor. O, arabanın teslim tarihini de bildiği için, arabanın diğer komponentleri ve bölümleri için belirlenmiş olan bitim süreleri ile ahenk içinde işini zamanında bitiriyor. Ve müşteri, ısmarladığı ürünün üretimini kendi tabletinde „online“ canlı olarak izleyebiliyor. „Akıllı ürün“ ile „akıllı üretim“!

Çalışmamızın ileri bölümlerinde daha da detaylı olarak inceleyeceğimiz bu dev ve komplex tasarımın ortaya çıkışını tetikleyen faktörler, bunlara bir yerde temel teşkil eden aktörler oldukça çeşitli ve değişken!  Bu faktörler iki başlıkta toplanabilir:

1. Dünya ekonomisinde yeni gelişmeler (makro ekonomi)

2. Buna bağlı olarak işletme-fabrika düzeyindeki inovasyonlar (mikro ekonomi)

Bunlara ilişkin siyasetten, bilim adamlarına, ülkelere ve sanayicilere kadar projede yer alan, ondan etkilenen ve onu etkileyen tüm aktörlerin, ez cümle sürecin tüm itici güçlerinin proje konusundaki motivasyonlarını yeri geldikçe bu başlıklar altında söz konusu edeceğiz.

20. yüzyılın 2. yarısından bu yana dünyadaki (makro) ekonomik gelişmeler

Bu başlığa ilişkin belirlemeleri daha önce yaptığımız bir çalışmadan aktarıyoruz:

„.. Dünya ekonomisinin 20. yüzyılın sonlarından başlayarak bugün 21. yüzyılda geldiği aşama … ; gelişmenin, -özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında devasa biriken sermayenin kendini yeniden değerlendirmesi sorununa „daha kaliteli ve daha ucuz üreterek“ çözüm bulmak üzere- global dünya ekonomisinde üretici güçlerinin gelişmesinin önündeki engellerin bertaraf edilmesi, teknoloji üzerindeki tekellerin kırılması, teknolojiye ve bununla ilgili bilgiye ulaşımda engellerin kalkması ile önünün açılması,

a. bu gelişme ile birlikte, global ekonomik ilişkilerin bir üst seviyede tamamen serbest rekabete açık hale gelmesi ile karakterize olduğunu; bunun ise,
b. ülkeler ve bölgeler arası teknolojik farklılıkların giderek azalmasını, böylelikle „eşitsiz gelişme“ eğiliminin aşındığını,
c. bu trend ile birlikte global ekonomik ve politik arenanın „üç başlılık“tan çıkıp „multipolar“ (çok kutuplu) hale geldiğini,
d. bu gelişmenin ise batılı gelişmiş kapitalist ülkelerin eski (ekonomik) güçlerini -Gelişmekte olan Ülkeler karşısında- gözle görülür bir şekilde kaybetmeye başlaması anlamına geldiğini, dünya ölçeğinde(makro) ekonomik istatistiklerle, maddi üretim(mikro) düzeyinde ise seçilmiş bir kaç sektör bazında -„üretimin globalleşmesine“ örnek teşkil eden- bulgular ile tespit ettik, ortaya koyduk.“ [7]

Sonuçta dünya ekonomisinde ortaya çıkan tablo özetle; dünyada yapılan direk (yabancı) sermaye yatırımlarının (ihracının) -eskinin tersine- daha çok Gelişmekte olan Ülkeler'e yapılması, yani sermayenin daha çok buralara akması, dünya ticaretinin en azından yarısında -yine eskinin tersine- bu ülkelerin söz sahibi olması şeklinde ortaya çıktı. Bu süreç halen Gelişmekte olan Ülkeler  lehine devam etmekte.

Peki burada Industrie 4.0  projesi nereye oturuyor?

Bu sorunun cevabı Industrie 4.0  platformunun internet sayfasında:[8]

„Üretimin Industrie 4.0  ile esnekleştirilmesi, üretim öncesi ve sonrası süreçlere ilişkin tüm çalışanlardan açıkça daha fazla (mesleksel) yetkinlik isteyecektir. Kararlar alan, herhangi bir algoritma tarafından ikame edilemiyecek olan kalifiye elemanlara gelecekte daha fazla ihtiyaç duyulacak.  Bununla birlikte çalışanların yeni işler için eğitilmeleri, yetkinleştirilmeleri gerekir. Bir endüstri ülkesi olarak  Almanya için bunun anlamı: Yeni teknolojiler ile iş yerlerinin yurt dışından tekrar geri alınabilmesidir.“ (abç)

Projeyi destekleyen Federal Almanya hükümetinin Eğitim ve Araştırma Bakanlığı, Industrie 4.0' ın  gerçekleştirilmesi durumunda, giderek güçlenen Gelişmekte olan

Ülkeler  karşısında rekabet avantajı elde edilebileceğini hesaplıyor.[9] Özetle; projeyi maddi ve politik olarak destekleyen Federal Alman hükümetinin bu „ulus-devletçi“ 

motivasyonu, bir yerde -onun çelişkisini de oluşturacak şekilde- küresel karakterde:

Küreselleşme ile birlikte kaçıp giden „ulusal sermaye“yi tekrar „anavatanına“ geri kazanmak, Gelişmekte olan Ülkeler'in yükselen rekabetine karşı totalde mevzi kazanarak tekrar eski konumlarına ulaşmak ve böylece kapitalizmin merkez ülkelerinde küreselleşme ile birlikte oluşan istihdam, sosyal ve ekonomik gelişme sorunlarına çözüm bulmaya çalışmak.[10] Ama bu ulus-devletçi motivasyon, projenin henüz daha başlarında sınırlarına tosluyor:

Tasarımın, daha şimdiden uluslararası karakter alması (örneğin sürecin başını çeken katılımcı firmalardan Siemens'in Industrie 4.0  projesini daha şimdiden belli oranlarda gerçekleştirmeye başladığı Amberg-Bayern'deki pilot proje firmasının bir kopyasını Çin'de de kurması yada Industrie 4.0  projesinin öncü firmalarından Bosch'un, tasarımın kalbi niteliğindeki CPS  teknolojileri ile

ilgili çalışmalar yapan Centre for Research'ü Hindistan'da kurması vs.), değişik ülkelerle yapılan kooperasyonlar, bir dizi ülkede başka isimler altında benzeri projelerin ele alınması, ekonomik ilişkilerin eskiye oranla artık tamamen dışa açık olması gerçeği temelinde tüm üretim sürecinin -ürün dizaynından sunuma

kadar- artık giderek daha da küresel karakterde olması, konseptin özünde var olan dikey entegrasyon fikrinin olguyu kaçınılmaz olarak Küresel Üretim

Zincirleri [11] ile bağlaması, alman devletinin projedeki „ulusal“ motivasyonunun karşı kutubunu, yani sürecin çelişkisini oluşturuyor. Çünkü proje her ne kadar ulus çıkışlı olsa da uluslararası karakterde -ve bir önceki cümlede belirttiğimiz gibi- öyle de olmak zorunda:

„Digitalleşmenin getirdiği uluslarötesi olanakları ve zorunlulukları birlikte ele almak,

Industrie 4.0  platformunu Avrupa ve uluslararası düzeyde aktif olarak ilerleten kooperasyonların ana düşüncesidir.“[12]

2. Mikro ekonomik süreçler

Küresel zeminde cereyan eden süreçler temelinde gelişen diğer bir trend ise olgunun toplumsal ekonomik yaşamın hücresini, yani üretim birimini, yani maddi üretimin yapıldığı işletmeleri, buradaki değişimleri ilgilendiriyor. Deyim yerinde ise, kapitalizmin tarihsel olarak ortaya çıktığından beri, özellikle 1. endüstri devriminden bu yana en büyük çabalarından biri üretimi, onun birimlerini rasyonalleştirme olmuştur. Bu motivasyonun yegane dayanağı ise -bir zorunluluk olarak- sermayenin yeniden değerlendirme koşullarının iyileştirilmesidir.

Federal Almanya hükümetinin maddi olarak desteklediği Industrie 4.0  projesi ile mikro ekonomik plandaki ana hedef, maddi üretimin enformasyon ve iletişim teknolojileri ile birbirine bağlanması şeklinde özetlenebilir. Bunun temelini ise „akıllı“ sistemlerin digital olarak biribirine kaynaşması oluşturuyor. Bu temelde oluşan sistem ile olabildiğince kendi kendini organize edebilen etken bir üretim biçimi hedefleniyor:

Tüm üretim faktörleri; insanlar, makinalar, tesisler, logistik ve ürünler Industrie 4.0  tasarımında direk olarak kendi aralarında iletişim kurarak, kooperasyon yaparak üretimi gerçekleştiriyorlar. Böylesine bir iletişim ağı ile sadece bir üretim aşaması değil, başlı başına bir „katma değer yaratma zinciri“ oluşturulup bunun giderek mükemelleştirilmesi hedefleniyor.  Bu ağ, bir ürünün -tasarım, geliştirme, üretim, kullanım ve onarım yada recycling gibi- tüm yaşam (çevrim) sürecini kapsıyor.

Gelişmenin gelinen noktasında maddi üretimde bir niteliksel değişimi ifade eden bu tasarımı (ki buna Almanya'da 4. endüstri devrimi deniliyor) mikro-ekonomik açıdan zorunlu ve mümkün kılan faktör en başta serbest rekabet !  Yaşanan boyutları ile adeta yeniden keşfedilen (göreceli) serbest rekabet, ürünlerin „daha kısa sürelerde, daha özgün, daha ucuza ve daha kaliteli“ üretilmesini dayatıyor.Industrie 4.0  şartlarında beklentiler şu şekilde somutlanıyor:[13]

„Rekabet avantajlarından birisi de, daha hızlı ve güvenilir bir şekilde, üretilebilir ürünlerle piyasada var olabilme yeteneğinden ileri gelir. Üretim yönetimi için bu;

- en değişik varyantlarda, her müşterinin özel istemlerine göre, genel üretim sürecini aksatmadan gereğinde en küçük miktarlarda -hatta tek parça unikat ürün olarak- üretebilmeyi (süreç olarak) programlayabilmek,

- bu nedenle ortaya çıkabilecek ürünlerin karmaşıklığının, süreçlerin ve materyal tedariki sorunlarının üstesinden gelebilmek,

- piyasadaki her türlü belirsizliğe rağmen kısa vadeli sevkiyatları güvence altına alabilmek, her türlü alt-üst oluş, karmaşıklık ve müşteri özgünlüğüne rağmen ürünlerin uygunluğunu, normlara ve kurallara ilişkin süreçlerin sürdürüldüğünü ve muhafaza edildiğini gösterebilmek.“

Özetle; küresel ekonomik planda ortaya çıkan yeni dengeler zemininde kapitalist gelişmenin kaçınılmaz olarak üretici güçlerin gelişmesinin önünü açması ile birlikte oluşan yaşamsal önemdeki „herşeyi daha hızlı, gereğinde daha özgün, daha ucuza ve daha kaliteli“ üretme trendi,[14]  maddi üretim birimlerinde ve

periferisinde, yani toplumsal katma değer yaratımın hücrelerinde de niteliksel bir değişimi, bir üst düzeyde rasyonelleşmeyi gerekli kıldı.

Industrie 4.0  projesi ile beklenen verimlilik efekti, ürün dizaynından logistike kadar tüm üretim sürecinde, eski üretim biçimiyle kıyaslanmayacak ölçülerde gerçekleşiyor. Bu efektin, teknik gelişmelerin ucu açık olması temelinde gelecekte şimdiden tahmin edilemeyecek  boyutlara ulaşması potansiyelini içinde taşıması, tasarıma daha yakından bakmamızı gerekli kılıyor.

INDUSTRIE 4.0  NEDİR ?

Industrie 4.0  tasarımı oluşturulmadan önce, ona öncül olan 80-90'lı yıllarda ortaya atılan CIM  (Compüter Integrated Manufacturing)  konsepti, zamanına göre bir „erken doğum“ olması ve üretimde merkeziyetçi özellikler arzetmesi, yani üretimin sürecinin karakterinde temel olarak değişimleri içermemesi, bu anlamda bir yenilik getirmemesi nedeniyle uygulama şansı bulamadı. Industrie 4.0  şartlarının oluşması için daha 20 yıl geçmesi gerekecekti. Yeni proje, ademi merkeziyetçi (linear olmayan), yerine göre otonom çalışan sistemleri içinde barındırması özellikleri ile eskisinden ayrılıyor.[15]   Bir bütün olarak -üretim öncesi-üretim ve üretim sonrası- katma değer yaratma sürecinin yeniden organize edilmesi anlamına gelen bu tasarım ile amaçlanan özetle şunlar:

1. Üretimin -küresel zeminde- milyonlarca makinanın, endüstri tesislerinin, alet-edavatların, sensorların ve insanların birbiriyle „şeylerin yada insanların internet“i[16]  üzerinden iletişimde bulunması ve enformasyon alışverişi yapması sayesinde- daha hızlı, esnek ve (y)etkin olması. Diğer bir deyimle; üretim ve enformasyon teknolojilerinin biribiriyle bağlanması! Üretimin bilimselleştirilmesi!

Bununla; (mikro) üretim düzeyinde fabrikalar, CPS  teknolojileri ve „şeylerin interneti“ ile kendi kendini organize eden, makina-insan, makina-ürün yada makina-makina iletişimini sağlayan sistemin otonom çalışan ve değişen koşullara kolaylıkla intibak edebilen (esnek) unsurları olarak ortaya çıkıyorlar.

Endüstriyel üretimde özgün (unikat) ve en küçük üretim sayılarını gerçekleştirmek için sistem unsurlarının uyumu ve sistem esnekliği ön planda.  Industrie 4.0  için gerekli olan otomasyon tekniği, sistem çalıştıkça artan veri tabanı potansiyelinin de kullanımı ile  self-optimalleştirme, self-konfigürasyon, self-analiz ve bilişim yolu ile daha 'akıllı' hale getirilerek çalışanları giderek daha da karmaşıklaşan üretim süreçlerinde daha iyi desteklenmesine yardımcı olup, üretim süreçlerini kısaltıyor, otomasyonunyükseltilmesine ve müşterilere özel ürünlerin yaratılmasına ve bunlara ilişkin tüm enformasyonların biraraya getirilmesini sağlıyor.

2. Sanal ve reel dünyaların birbiri ile kaynaşması: Burada olan (tıpkı Siemens'in PLM-Software'inin başardığı gibi) pratikte yapılacak olan eylemin, yani üretimin sanal ortamda, yani bir compüter programının yardımı ile sanki bu üretim reelmiş gibi birebir denenmesi (simülasyon), test edilmesi ve buradan elde edilen sonuçlara göre maddi üretimde uygulanması. (Örneğin; Mars gezegenine indirilen Mars Rover „Curosity“ araştırma robotu, daha önce sanal ortamda yapılan binlerce simülasyon sonrası olgunlaştırılmıştı.) Devrimsel  nitelikdeki bu değişimle ürünler, %50 daha hızlı pazarda ulaşılabilir oluyorlar.[17] Bunun -eski yöntemlere göre- devasa bir gider tasarrufunu beraberinde getirdiğini de bu noktada belirtelim.

Dijital planlama metodları (sanal realite), 3D-Print  yada robot teknolojileri olsun, yeni teknolojiler daha şimdiden Industrie 4.0  için bir gerçek! Bu konuda pilot projeler, örneğin Siemens'in Bayern-Amberg'deki endüstriyel yönetim teknolojileri fabrikası dün-

yanın en modern tesisi olarak kabul ediliyor. Burada makinaların ürünlerle iletişimde bulundukları, ürünlerin kendilerini ortaya çıkaran üretim sürecini, yani makinaları nasıl yönlendirdikleri gözlemlenebilir bir gerçek artık. Sonuç: Çalışan sayısı ve fabrika büyüklüğü değişmeden 20 yıl içinde üretimde 8 kat artış! Şimdilik(!)

Şimdi tasarımın otomobil sektöründe, fabrika düzleminde ne gibi değişimleri beraberinde getirebileceğini mercek altına alalım. Aşağıda bildiğimiz klasik Taylorist  anlayışla kurgulanmış Fordist  tipte bir otomobil üretim bandını görüyoruz.[18]

Her türlü modernleşme, rasyonelleşme, robotlaşma trendine rağmen buradaki üretim anlayışı, mantığı 100 yıl önceki gibi hemen hemen aynı: Sistem dışı herhangi bir değişimi yalnızca çok sınırlı bir şekilde mümkün kılan, merkeziyetçi-linear bir üretim sistemi! Burada, örneğin özel müşteri istemlerini gerçekleştirmek, birkaç ek opsiyon dışında pek mümkün değil.

Industrie 4.0  tasarımında sistem ise tam tersine, yani ademi merkeziyetçi bir bazda, Fordist  sistemin ona yüklediği dizginlerden kurtulmuş, esnek ve özgün bazda, kendi kendini örgütleyen (otonom) ve de her türlü yeniliğe, üretimin normal akışını engellemeyen bir modifikasyona açık, zamanında (real time), üretim ve iletişim teknolojilerinin kaynaşması ile sağlanan hızlanma ile verimli üretimin sağlanması söz konusu. Üretimde tam bir paradigma değişimini ifade eden bu nitel sıçramaları nedeniyle bir devrimi ifade ediyor:

Yukarıdaki şemada gösterilen Industrie 4.0  tasarımına göre, statik bir üretim bandının değil, dinamik bir üretim yolunun varlığı söz konusu! Burada „akıllı“ ürün, otonom bir şekilde CPS’li modüllere sahip montaj terminallerinden geçiyor. Üretim bandlarının dinamik donanımı ile çeşitli üretim varyantları olanaklı hale geliyor. Ki bunlar, yani bu değişimler, merkezi planlama tarafından belirlenmiş üretim temposundan bağımsız (onun genel akışını bozmayacak şekilde, logistik durumu da dikkate alarak) gerçekleştiriliyor. Böylesi bir dinamikle „esnek sorun çözümleri“ mümkün olabiliyor, Porsche'nin koltuğu VW-Golf’a (esas üretimi bozmadan ona ek olarak) yerleştirilebiliyor. Burada can alıcı nokta (değişim) ürünün nasıl üretileceğinin, hammadde yada yarı mamül ürünün içine yerleştirilmiş QR kodu yada RFID-Chip (elektronik etiket) tarafından üretimi gerçekleştirecek olan makinaya iletilmesi! Yani burada insiyatif makinada değil, üründe! Deyim yerinde ise ürün kendini ürettiriyor! Tamamen yeni bir üretim anlayışı.

Bugüne kadar ki sistemde kitlesel üretim, merkezi-digital planlama ve bunun insan eliyle reel üretim sistemine verilmesi -yani her iki aksiyonun arka arkaya gerçekleştirilmesi ile- olurken, geleceğin Industrie 4.0  sisteminde üretim, her iki aksiyonun kesişmesi, yani her ikisinin arka arkaya değil, aynı anda vuku bulabilmesi ile oluyor. Böylelikle üretim, daha çabuk ve değişik varyantlarla olanaklı hale geliyor.

Diğer bir deyişle Industrie 4.0  tasarımında fabrika içinde yukarıda tarif ettiğimiz şekilde esnek ve yeniden konfigürasyona olanak veren, yatay  olarak (ademi merkeziyetçi şekilde) oluşturulan üretim sistemleri, sektör geneline „üretim zincirleri yada network’leri“ yolu ile -firma dışına taşarak- dikey entegrasyon  ile bağlanıyor. Yani sistem globalleşme potansiyellerini içinde barındırıyor. Bu, söz konusu ürüne ilişkin tüm üretim zincirini kapsayan genel tasarım (Engineering) sayesinde mümkün oluyor.

Toparlayacak olursak; Industrie 4.0  tasarımı ile kooperasyona açık endüstriyel pazar ilişkileri süreci ve buna ilişkin olarak Smart Factory  ve Smart Products  etrafında oluşmuş ticari ilişkiler ağlarını desteklemeye yönelik yeni CPS  platformları oluşacak. Bu platformlar aynı zamanda yaratılan ilişkiler sayesinde sürekli gelişen ve böylelikle kendi gelişimini de otomatikman yaratan bir veri tabanına sahip!  Yeni sistemin merkezinde olan bu Siber fiziksel sistemler (CPS) platformları, kendi kendine karar alıp bunları bağımsız olarak yaşama geçirme, otonom hareket eden, kendi kendini organize eden, hatta belli errorşartlarında bile sistemin kendi kendini yönlendirip tamir edebilme yeteneğindeler.  Burada sadece istisnai durumlarda (mesela bir istisnai sistem error  durumunda) bir üst instanza ihtiyaç duyulabilir. Platformlar, verdikleri hizmetler, uygulamalar ve objeleri ile

a) bunların basit ve hızla angaje olması sayesinde her duruma göre esnek hareket edebilmesi,

b) iş süreçlerinin basit ve direk olarak organize edilebilmesi (örneğin APP Store'larda olduğu gibi),

c)-sensörlerden sistem kullanımının her birimine kadar- sistemin tümünde  güvenlik ve güvenilirliğin sağlanması,

d)sisteme son kullanıcı mobil araçların dahil olması (Smart PhoneTablet  vs.),

e)tüm iş ilişkiler ağında iş birliğine (komünikasyona) açık üretimi, hizmeti, analizleri ve öngörü yöntemlerini destekleyen özelliktedir.

Bütün bu özellikleri aşağıdaki şekilde özetlemek mümkün:

 
   

Şekilde de görüleceği gibi, yeni üretim biçimi kapsadığı tüm yaşam alanları, çevrimi itibarı ile birbirileri ile bağlantıya geçebilen, etkileşen, yatay ve dikey olarak biribiri ile bağlaşabilen, otonom ve interaktif sistem elementlerinden oluşuyor. Aynı yapılanma, şimdiye kadar anlattıklarımızdan anlaşılacağı üzere üretim birimleri, fabrikalar için de geçerli:

Üretim sistemi, bunun içine „monte“ edilmiş, sistemin merkezini oluşturan CPS-platformlarından, alt-sistemlerden oluşuyor. Bunların ise „.. kısmen otonom öğrenme yeteneğindeki software-agentlerinden oluşan sistem elementlerinin Multiagent Sistemleri(MAS, Distributed Artifical Intelligence de deniyor) olarak işlemeleri gerekiyor; multiagent sistemler hedefler doğrultusunda karşılıklı veri alış-verişi ile -koordine aksiyonlar ile komplex görevlerin üstesinden gelebilmek için- biribiriyle interaktif eyleme girerler. Agentler buna ilişkin olarak çevrelerinden ve diğer agentlerden veriler alırlar, bunları kendi algoritmalarına göre proaktif olarak -çoğu kez mekanik öğrenme yapılarının yardımı ile- işlerler ve buradan çıkan verileri tekrar dışarıya verirler. Yani bunlar otomatik, belli hedefe yönelik hareketleri ve değişen şartlara -mekanik öğrenme yolu sayesinde- uyum gösterme yetenekleri ile kendilerini belli ederler. Bu süreçte sürekli olarak, büyük miktarda münferit de kullanılabilen veriler ortaya çıkar.“[19]

Sonuç olarak;  geleceğin „akıllı fabrikaları“ geçmişin geleneksel Taylorist-Fordist

tipinden

1) üretimin digital düzeyde bilimselleşmesi, otonom ama biribiri ile ilişkiye geçebilen, merkezi değil ademi merkeziyetçi, edilgen değil etken örgütleniş biçimi ve

2)maddi üretimde iş bölümünün (giderek artan bir şekilde) artık insanlar arasında değil, makinalar arasında, makina-ürün arasında  oluşması noktalarında temelden ayrılıyor.


Toplamında Industrie 4.0  projesi fabrika ve iş gücü açısından yepyeni bir organizasyonu ifade ediyor. Üretimin toplumsallaşması  sürecinin gelebileceği üst nokta bu oluyor!
 

TOPLUM  4.0 

Toplumların temel hücresini oluşturan üretim birimlerinde Industrie 4.0'ın getirebileceği mikro ekonomik değişim (işletmeler düzeyinde) ve bunun sağlayacağı makro ekonomik sonuçlar böyle. Peki bu durumda ortaya çıkacak „Toplum 4.0“ düzeni nasıl olacak?

Tüm bu gelişmelerin nasıl sonuçlanacağı konusunda kesin bir yargıda bulunmak henüz mümkün değil, ama tasavvur edilmesi olanaklı bir senaryo, geleceğin fabrikalarında makinaların büyük oranda kendi kendilerini organize edebilecekleri, hammadde yada parça tedarik ve ürün sevkiyat yollarını kendilerince ayarlayabilecekleri ve siparişleri kendilerince üretim enformasyonlarına dönüştürebilecekleri ve üretim sürecine sokacakları, şeklinde ortaya çıkıyor. Bu iletişimde de „insanların interneti“ zincirin nirengi noktasını oluşturuyor. 

Kısa-orta vadede:
Optimalleştirilen üretim süreçleri ve bunlarla ilgili olan diğer ekonomik süreçler yeni tipten çalışanları gerekli kılıyor. Nitelikli, yeni teknolojilerle çalışan kalifiye işçiler, rutin ve kısmen „tehlikeli“ olan işlerin kalifiyesiz işçilerinin yerini alıyor. Yapılan tahminlere göre gelecek yıllarda Almanya'da maddi üretim alanında 430.000 kişiye nitelikli iş yeri yaratılırken, 490.000 kişilik, rutin işlerle uğraşan, daha az nitelikli iş yerinin yok olacağı tahmin ediliyor.[20]

Çalışan kesimlere ve sendikalara sunulan yakın döneme ilişkin bu tabloda 60.000 kaybolmaya aday işyeri „kabul edilebilir“ bir çerçevede görülüyor. Ancak; gelişen, eskinin içinden çıkıp yeşeren inovatif yeni (ekonomik) alanların başlangıçda her açıdan ekonomik bir boom yaşadığı kapitalizmin tarihsel bir gerçekliği: Göreceli „yüksek istihdam“, göreceli „yüksek ücret“, göreceli „refah“ düzeni! Ancak yeni sistem „oturuşma dönemini“ geçirdikten sonra, başlangıçta oluşan tablo değişime açık.

Orta-uzun vadede:
Üretimin -sistemin mantığına uygun olarak- giderek daha da rasyonelleşmesi zorunluluğunun, nitelikli işlerin de giderek düşünen, öğrenen robotlar tarafından üstlenilmesi durumunda orta-uzun vadede önümüze -bir şekilde çözülmesi gereken bir toplumsal sorun olarak-  „teknolojik işsizliği“ koyacağını tahmin etmek zor değil!  Burada insan, bu süreçte yaratıcı olarak düşünen, oluşturduğu konseptleri, modelleri softwareolarak makinalara „kavratan“ beyin işçileri unsuru, sistem işleyişini gözetleyen -teknisyen ötesi- kalifiye elemanlar  oluyor.

Bu noktada, eski tipten fabrikalarda, işletmelerde var olan hiyerarşi modellerinin de artık tarihe karışacağını tahmin etmek zor olmasa gerek! Eskinin maddi üretimdeki ustalarının, formen'lerinin yerini makinalar alacak; yeninin üretim birimleri daha bir insansız ve „sessiz“ olacak. Düşünen ve öğrenen robotların olgunlaşması ile bu süreç daha da ilerleyecek.

„Akıllı fabrika yada işletme“ ortamında insan-teknik ve insan-çevre interaksiyonlarında yeni paradigmalar ortaya çıkması bekleniyor. İşbirliğine (kooperasyona) dayalı yeni fabrikada çalışma, artık illa ki maddi üretim şartlarında değil, üretimin -giderek artacak olan- virtül-mobil şartlarında, mesela kişilere ait evlerde, home office`lerde olabilecek. Çünkü; multimodal ve kullanıcıları tarafından kolaylıkla üretim eylemine dahil edilebilen, destekleyici „akıllı asistan sistemler“ yardımı ile, komünikasyon ağlarının optimalleşip yaygınlaşması ile (internet vs.) bir dizi iş ameliyesini -işletmeye gelmeden- „bulunduğu yerden“ halletme süreci hızlanabilir, fabrikalar az sayıda insanın bulunduğu yerler haline gelebilir. Tasarımın mantığına göre bir noktadan sonra insan makinayı değil, -bilgisi genişledikçe öğrenebilen- makina insanı yönlendirecek. Makine ne isterse çalışanlar onu yapacak! Bu durumda insanların üretime yönelik uğraşısının önemli bölümünün genellikle böylesi akıllı sistemleri geliştirmeye, bunları optimalleştirmeye yoğunlaşmak olacağını tahmin etmek zor değil. Ama giderek bu eylemlerin de ilerde robotlar yada akıllı kompüter sistemleri tarafından üstlenilmesi durumunda daha fazla insanın „işsiz“ kalacağı düşünülebilir.

Yukarıda sözünü ettiğimiz, bir „teknik eleman“dan da öte olan bu nitelikli çalışanlar, esnek bir iş ve özel yaşam dengesinde, çalışma ve özel hayatı kendince kombine edebilen, çalışma hayatında kendini geliştirebilen „esnek iş organizasyonu“nun unsurları olacak. Çalışanların „akıllı fabrika“lardaki rolleri, yeni üretim biçimlerine bağlı olarak değişecek. Çalışanların yatay fabrika örgütlenmesinde „sorumlulukları“ ve „kendilerini mesleki olarak geliştirme“ olanakları (zorunlulukları) artacak. Sistemin „akıllı asistanları“ sayesinde çalışanlar, rutin, „angarya“ işlerden giderek bağımsızlaşıp kendilerini daha ziyade (değer) yaratıcı, bilişsel faaliyetlere  adayabilecekler. Onlar, „akıllıca“ biribirleriyle bağlanmış olan üretim kaynakları ve aşamalarının somut duruma göre hedef öngörülerini ayarlayabilecek, yönlendirebilecek ve yapılandırabilecek. İşin yeni niteliğinden dolayı „işçilerin“ yetenek ve potansiyelleri daha istenir hale gelecek.

Bu noktada; üretkenliğin artması (nedeni) ile haftalık efektif çalışma sürelerinin kısaltılması şeklindeki olası sendikal talep, emeklilik yaşının -insanların giderek daha uzun yaşaması temelinde- yükseltilmesine paralel olarak yeni sistemin oturuşması ile birlikte gerçekleşebilir. Özetle; „emeğin teknik ve sosyal açıdan yeniden yapılandırılması“ ve böylelikle nüfusun giderek yaşlanması sorununa yeni üretim biçimiyle çözüm üretilmeye çalışılabilir, yeni çalışma şartlarının yeni bir „iş hukuku“nu, çalışanların yeni tipte organizasyonlarını  beraberinde getirebilir.

Başka neler var!

Şimdi buraya bir de kimilerinin Personal Fabricator  olarak nitelendirdiği 3D-Printer

tekniğinin sunduğu olanakları, perspektifleri eklersek ekonomik ve sosyal olarak bugünle kıyaslanmayacak bir tablo ortaya çıkıyor:
 

3D-Printertekniği (ki buna Additive Manufacturing de deniyor) ile ilgili pazar potansiyelinin 2020'li yıllar itibarı ile 5 milyar Dolar üzerinde olacağı tahmin ediliyor. Bu teknikle bilgisayardan konstrüksiyon programları ile dizayn edilen ürünler, printer ile  akışkan yada toz şeklindeki maddelerden vücuda getiriliyor. Böylelikle endüstride yedek parça ürünler direk olarak printerde üretilebilir hale geliyor. Bulunuşundan günümüze kadar 3D-Printerfiyatlarının düşmesi, onu endüstriyel kullanımı açısından daha da enteresan kılıyor. Model üretiminden implantantlara, robot yada uçak endüstrisinde kullanılan suni maddelerden üretilmiş parçalara kadar uygulanan bu teknik, son gelişmelerle tam bir devrimci bir sıçrama yapacağa benziyor:

Laser-Sinteringolarak isimlendirilen metod ile 3D-Printer  tekniği artık metallerde de uygulama şansını buluyor. Laser yardımı ile sıvılaştırılıp baskıya hazır hale getirilen metal, ameliye sonrası dondurularak ürün haline getiriliyor.

Bu tekniğin diğer bir uygulaması ise üretimin pratikte direk tüketicide yada küçük üreticide vuku bulması şeklinde ortaya çıkıyor: Üretimin fabrika tipinden çıkıp bireyselleşmesi, yani yaygınlaşması, başka bir deyimle „ademi merkeziyetçi“ bir yapıya bürünmesi, bir yanı ile sermayenin yoğunlaşma eğilimine karşı potansiyel olarak „mülkiyetin yaygınlaşmasını yada demokratikleşmesi“ni beraberinde getiriyor. Eğer üretici güçler bu şekilde gelişirse, yada „üretken tüketiciler“ belli bir üretim amacına yönelik bir „network“de kooperasyon yapmak üzere biraraya gelerek yeni tipte bir „üretim tarzını“ hakim kılarlarsa bu, ekonomide ve en nihayetinde toplumsal yaşamda  „yaygın demokratikleşmenin“ en mükemmel biçiminin temelini teşkil edebilir. Tüm bu özellikleri ile 3D-Printer tekniği, Boston'daki Massachusetts Institute of Technology (MIT) tespitine göre „endüstri ve ticareti tersyüz“ edecek.

Sonuç ne olursa olsun, hangi proje ne şekilde yaşama geçirilse geçirilsin ortaya çıkan gerçek şu: Teknolojik gelişme, maddi üretimde sürekli ve giderek artan şekilde „canlı iş gücü“nü ikame eden üretim yöntemlerini, bu şekilde bir rasyonalizasyonu beraberinde getiriyor. Üretim ne kadar çok otomatikleşirse, kol emeğine o kadar az ihtiyaç duyuluyor. Serbest  rekabet koşullarında  sermayenin kendini yeniden değerlendirmesi sürecinde sistemin geliştirdiği çözüm, sabit sermayenin (üretim araçları+ hammadde + taşınamazlar)  değişken sermaye (ücretler) aleyhine genel sermaye toplamı içinde payının artması anlamına geliyor. Kapitalizmin ilk „makinalaşma“ devriminden bu yana açıkça gözlemlenebilen, ona özgü bir gelişme eğilimi:

„ İş makinalarının hammaddenin işlenmesine ilişkin olarak gerekli olan tüm işleri insanların herhangi bir desteği olmaksızın yapabildiği ve burada insanın sadece tamamlayıcı yardımına gereksinim duyulduğu andan itibaren, kendini detayda sürekli olarak yenileyebilen bir mekanik otomasyon sistemine sahibiz demektir.“ [21]

150 yıl önce bu tespitlerle adeta günümüzü gören Marx, gelişimin bugünkü yönünü şimdi görseydi acaba ne derdi?


[1]             K.Marx, Das Kapital, 1. Band. : MEW, Bd. 23, S. 510-511, Berlin 1984

[2]             Konuya ilişkin bilgi ve belgeler aşağıdaki kaynaklardan derlenmiştir:
 

      - Deutschlands Zukunft als Produktionsstandort sichern. Umsetzungsempfehlungen für das Zukunftsprojekt Industrie 4.0 Hrsg.:Promotorengruppe Kommunikation der Forschungsunion Wirtschaft – Wissenschaft; acatech–Deutsche Akademie der Technikwissenschaften e.V. Frankfurt /Main, April 2013        

      - Zukunftsstrategie: Industrie 4.0, eineSonderveröffentlichung der Industrieverbände Bitkom e.V., VDMA e.V. und ZVEI e.V, Gütersloh Dezember 2013

      - Umsetzungsstrategie Industrie 4.0, Ergebnisbericht der Plattform Industrie 4.0, Hrs.: BITKOM e.V., VDMA e.V., ZVEI e.V., Berlin-Frankfurt/M, April 2015

      -  BMF, Bundesministerium für Bildung und Forschung, Zukunftsbild Industrie 4.0, Hightech-Strategie, Berlin 2014

      - F. Butollo/T. Engel, Industrie 4.0 – arbeits- und gesellschaftspolitische Perspektiven; P. Brödner, Industrie 4.0 und Big Data: Z, Zeitschrift marxistische Erneuerung, Nr. 103, September 2015, Frankfurt/M

      - www.siemens.com

[3]             Cyber-Physical Systems (CPS): Basit bir örnekle açıklayacak olursak; otomatik yardım çağrı sistemlerine, mesela Airbag sensörlu (sinyal) ve internet üzerinden bağlı sistemler, kaza durumunda bunu teşhis edip kaza yerini ilgili yerlere zamanında kablosuz ileten sistemlere CPS' li sistemler deniyor: Sensorik+informasyon ve telekomünikasyon komponentleri+network (internet) bileşimi ile fiziksel olayları, olguları, değişimleri aktarmaya yarayan kibernetik bir sistem.

[4]             Bu deyim ile „akıllı“ şeylerin insanlardan bağımsız olarak birbirleri ile komünikasyona geçebilmeleri kasdediliyor.

[5]             Yada RFID-Transporder : Elektromanyetik dalgalara dayanan bir teşhis etme sistemi. Alıcı ve verici sistemlerin -otomatik ve  temas olmaksızın- canlı ve cansız varlıkları tanıma ve lokalize etmelerini sağlayan teknoloji.

[6]             Bilgilerin yada programların extern olarak (yani çalışılan kompüterin dışında) sistemlerde kayıt altına alınması.

[7]             Zeki Alptekin, „TTIP, CETA, TPP vs. vs.: Tarihsel kontexte „serbest ticaret anlaşmaları“nın global ekonomik gelişmelerdeki yeri“,  S. 33: https://yenilesme.files.wordpress.com/2015/08/ttip-ve-ceta1.pdf

[9]             BMF, Bundesministerium für Bildung und Forschung, Zukunftsbild Industrie 4.0, Hightech-Strategie, S. 9, Berlin 2014 Berlin          

[10]           Söz konusu istihdam ve ekonomik büyüme 80'li yıllardan beri Almanya'da çözülmesi gereken bir sorun olarak duruyor: GSYH'da büyüme %2 civarlarında 'tıkanmış' durumda. Bununla sıkı bir biçimde bağlı olan istihdam sorununu çözmede başvurulan neoliberal „esnek iş ilişkileri“ yaratma olanakları da sınırlarına ulaşmış görünüyor! Bu noktada, Industrie 4.0  projesinin makina sanayisi, informasyon ve komünikasyon, elektroteknik, kimya ve tarım sektörlerinde yaşama geçirilmesinin ekonomik büyümeye her yıl %1,7 katkı sağlayacağının tahmin edildiğini belirtelim.              

[11]           Bir BM (Birleşmiş Milletler) yan kuruluşu olan UNCTAD, global olarak hareket eden metaların %28’nin içinde bu tür „ithal edilmiş değer katkıları“nın olduğunu tahmin ediyor; dünya global ticaretinin yaklaşık %80’ninin herhangi bir şekilde multinasyonal şirketlerin “global üretim zincirleri” ile alakalı olduğu tespitini yapıyor. Bu sürecin itici güçlerini ise global düzeyde direk yatırım yapan uluslararası şirketler oluşturuyor. (UNCTAD 2013, Global Value Chains and Development, Investment and Value Added in the Global Economy, New York)

[13]           Produktionsarbeit der Zukunft – Industrie 4.0, S. 90: https://www.iao.fraunhofer.de/images/iao-news/produktionsarbeit-der-zukunft.pdf

[14]           „Herşeyi daha hızlı, gereğinde daha özgün, daha ucuza ve daha kaliteli“ üretme trendi! Bir süredir Batılı ekonomileri kapsayan bu trend, belki de bize; buralarda son zamanlarda belirgin olarak ortaya çıkan deflasyonist eğilimleri, yani fiyatların ortalama olarak nispeten aynı kalması yada gerilemesi, ekonominin ana sektörlerinde oluşan bu fiyat hareketsizliğini, söz konusu eğilimlerin hakim olmadığı diğer sektörleri de -oluşan sinerji ile- baskılayıp etkilemesini, yani enflasyonun, dolayısı ile faizlerin neredeyse sıfıra yaklaşması, dolayısı ile ekonomik büyümenin oldukça alt seviyelerde (%1-2) vuku bulması gerçeğini açıklıyor. Burada, verili koşullarda ileri kapitalist ülkelerin yapısal bir çelişkisi ortaya çıkıyor:

Bir yanı ile mikro düzeyde göreceli aynı kalitedeki metaları daha hızlı, daha özgün ve daha ucuza üreterek rekabet avantajı elde etme zorunluluğunun makro anlamda deflasyonist eğilimlere neden olması, öte yandan, bunun  yatırımları olumsuz etkilemesi nedeniyle, sonuçta sermayenin (en azından bulunduğu ülkede) yeniden değerlendirme olanaklarının daralmasına yol açması... Bu durum soruna -sermaye açısından- iki türlü çözümü beraberinde getiriyor:

                1. Sermayenin yeniden değerlendirme açısından daha verimli, rantabıl bölgelere, ülkelere sınırötesi ihracı,

                2. Ucuzluğa rağmen ücretlerde -tüketimi yada talep artışını sağlayan- bir gelişme olmaması durumunda exporta            yönelik ekonomik angajman.

Bütün bunlar bize, tam da şu an Almanya'nın içinde bulunduğu açmazı anlatıyor. Industrie 4.0  projesi ile bu sürecin daha da keskinleşeceği aşikar!  Tasarımı, ulus-devlet motivasyonlu çıkışına rağmen küresel karaktere büründüren işte sürecin kendi içindeki bu çelişki... Bu süreç, Avrupa'da bir zamanlar feodallerin kendi çıkarları için yarattıkları kentlerin son tahlilde kendi mezar kazıcılarına dönüşmelerine  benzemiyor mu!

[15]           Industrie 4.0  tasarımına getirilen, sistemin bu şekliyle neden işlemeyeceğine dair az sayıdaki eleştirilerin toplandığı bir nokta da bu oluyor: Şimdiye kadar ki gibi üretim biçiminin linear ve merkezi olması zorunluluğu! Ancak bu itiraz, öncü firmaların Smart Factory (akıllı fabrika) pilot projelerinde daha şimdiden çürütülmüş durumda. Öyle ki şimdi artık çeşitli özgün ürünleri standard üretimi bozmadan aynı anda yapabilen robot makinalar bile var.

[16]           „Industrie 4.0, şeylerin ve hizmetin internetinin özgünleştirilmiş halidir.“ (Platform  Industrie 4.0)

[17]           https://www.siemens.com/innovation/de/home/pictures-of-the-future/industrie-und-automatisierung/digitale-fabrik-industrie-4-0.html

[18]           İşin (emeğin) Taylorist  organizasyonu, yani en ince noktasına kadar rasyonel iş bölümü, maddi üretimin bandlarda kitlesel üretimi ve tüketimin birbirine bağlanarak yeni bir tüketim normunun oluşması (çalışanların refah seviyesinin artırılarak talep eden „tüketiciler“ haline getirilmesi) Fordist  üretim biçiminin ana fikrini oluşturuyor.

               Bu özellikleri ile kitlesel üretim, 20. yüzyıl başlarında ABD'de geliştirilerek ilk kez Ford otomobil fabrikalarında uygulanmaya başlandı. II. dünya savaşından sonra Batılı Avrupa ülkelerinde de uygulanmaya konan bu sistem, 50-60'lı yıllardaki yüksek ekonomik gelişme ve „refah“ dönemindeki talep yönelimli Keynesçi ekonomi politikalara da denk düştü. Böylesi bir birikim rejimi ile devasa oranlarda „kapital akümülasyonu“ sağlandı. Ancak bu model, 1970'li yıllarda biriken sermayenin yeniden değerlendirilmesi konusunda sınırlarına gelip dayandığından -kendini yeniden üretememiş olduğundan- „krize“ girdi. Yavaşlayan ekonomik büyüme ve giderek artan işsizlikle sembolize olan bu dönem, artık Post-Fordist dönem olacaktı. Bunun iki versiyonu ortaya çıktı:

               1. „High Road“, ki bu işçilerin entellektüel becerilerinin üretim sürecine kanalize edilmesi, inovasyon, grup çalışması         vs. ve „just in time“ üretimi temel alıyor, özellikle İsveç ve Japonya'da (Toyotizm) uygulanıyordu.

               2. „Low Road“ise Fordist üretim biçiminin, iş bölümünün korunmasını temel alıyor, ancak eskisinin tersine iş ilişkilerinin esnekleştirilmesi ve bu politika ile „ücretlerin baskı altına alınması“ şeklinde bir „Yeni Taylorizm“i önceliyordu.

               Zamanla rantabl olarak görülmeyen klasik üretim biçimlerinin kimi aşamaları, bulunduğu eski yapılarından koparılarak „dışarıya“ verildi (outsourcing), otomotiv sektörünün önder firmalarında üretim „dikey desintegrasyon“a uğratılarak çok yönlü ve „renkli“ ağlar, yapılar oluşturuldu. Bir anlamda Taylorizm' in daha da optimalleştirilmiş biçimini ifade eden Lean Production bu bağlamda ele alındı. Çıkışından günümüze geçirdiği evrime rağmen üretim sistemi özünde Fordist  olarak kaldı: Esnekliğe, gelişmeye firsat tanımayan merkeziyetçi bir üretim sistemi!

[19]           P. Brödner, Industrie 4.0 und Big Data: Z, Zeitschrift marxistische Erneuerung, Nr. 103, S.76-77

[20]           Wirtschaftswoche 14.11.2017: http://www.wiwo.de/unternehmen/mittelstand/hannovermesse/industrie-4-0-so-sieht-der-arbeitsplatz-der-zukunft-aus/12583554.html

[21]           K.Marx, Das Kapital, 1. Band. : MEW, Bd. 23, S. 402, Berlin 1984

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums