Filistin neresidir, Kudüs ne taraftadır?

  • 24.05.2018 00:00

 Nerede olursa olsun, hangi coğrafyada yaşarsa yaşasınlar Müslümanların kaderi ortaktır. Sadece Müslümanlar değil, aynı zamanda beraber yaşadıkları diğer toplumlar ile de ortak bir kaderleri vardır. Türk, Arap’ı, Arap ise Farisi’yi; bunların hepsi, Kürt’ü, Çerkez’i, Berberî vs.yi yok sayarak gelecek kurma şansına sahip değildir. Ancak bu yetmez. Irak’taki Yezidileri, Mandeileri, Melkitleri, Suriye ve Lübnan’daki Dürzileri, Marunileri, Mısırdaki Kıptileri ve daha pek çok etnik-dini ve mezhebi grubu bilmeden, anlamadan ve kaderin ortağı görmeden bu coğrafyada gelecek kurmak mümkün değildir.

Son iki yüzyıldır Ortadoğu’da, Afrika’da ve hatta Orta Asya’da egemenlik kurmak isteyenler planlarını bu müşterek kaderi bozmak üzerine kurdular. Bir grubu himaye ederken, diğerini ona karşı kışkırttılar. Birini zayıflatırken ötekini silahlandırıp karşı karşıya getirirdiler. Bunu yaparken kullandıkları en önemli araç bilgi olmuştur. Bilginin gücünü keşfedenler öncelikle coğrafî, dinî ve kültürel müşterekliğe sahip topluluklar hakkında ayrı ayrı ve derinlemesine bilgi sahibi oldular. Bu toplulukların yaşama biçimlerini, inançlarını, soy-sop ve meşreplerini, kabilelerini, hatta atlarının cinslerini bile incelediler. Paradoksal bir biçimde bu topluluklar da birbirine yabancılaştı ve dayanışma yerine çatışmayı seçerek kendi kaderlerini tayin etme haklarını kaybetti.

HAMASET VE SİYASET

Ortadoğu’daki bütün sorunların ortak noktası Filistin ve dünya barışının anahtarı da Kudüs meselesidir. Bu konudaki bilgi birikimimize bakarak, bu sorunun çözümüne ne kadar yakın veya uzak olduğumuzu tahmin edebilirsiniz. Kendinizi fazla zorlamayın, hemen ben söyleyeyim. Ortaya konan bütün gayretlere, verilen bunca emeklere, harcanan mesailere rağmen, hâlâ çözümün uzağındayız. Elbette bunda uluslararası sistemin dayattığı çifte standardın, siyasi ve ekonomik dayatmaların rolü büyüktür. Kuşkusuz Türkiye’nin son yıllarda üstlendiği siyasi inisiyatif ve attığı her adım çözüm yolunda önemli katkılar sağlamıştır. Ama kendimizi aldatmayalım. Filistin siyasetimiz hâlâ bilgi ile donatılmaya muhtaçtır. Zira bu mesele sadece hamaset ve seyahat ile çözülebilecek cinsten bir mesele değildir.

Son yazımda, son olağanüstü İİT devlet başkanları toplantısının aldığı kararları değerlendirirken, kararlarda Türkiye’yi icbar ve ilzam eden hususların olduğunu yazmıştım. Meseleyi burada biraz daha açayım. Türkiye, Filistin meselesine sadece İsrail’in bölgesel güvenliği tehdit etmesi açısından bakmamaktadır, bakamaz. İsrail’den önce bölgedeki son meşru devletin varisi olarak Türkiye’nin tarihi; ayrıca müşterek coğrafya, din ve kültürden kaynaklanan ahlakî ve insanî sorumlulukları bulunmaktadır. Bu yüzden dara her düştüklerinde Filistinlilere elini uzatan Türkiye olmuştur ve olmaktadır. Bugün de eli kolu bağlanmış, iktisadi hayatları olmayan, üretimde ve hatta tüketimde İsrail’e bağlı hale gelmiş, askeri kuşatmanın dışında, verilen krediler ile de adeta bütün hürriyetleri elinden alınmış olan Filistinliler için bir yardım kampanyasının başlatılması yerinde olmuştur.

FİLİSTİN İÇİN NE YAPILMALI?

Diğer taraftan Filistin meselesinin çözümü için yardım kampanyasından daha fazlasının yapılması şarttır. Yerinden yurdundan edilmiş mülteci durma düşürülmüş, öz topraklarında mülkiyet hakları kısıtlanmış, tarihten miras aldıkları vakıfları yağmalanmış Filistin’e ve Filistinlilere yapılacak en büyük yardım onları tarihleri ile buluşturmak olacaktır. Bunu da ancak Türkiye yapacaktır. Milyonlarca mültecinin anılarında yer alan eski yerleşim yerleri, köyleri, mezraları ve hatta mezarlıkları artık yerinde değildir. Yakılıp, yıkılan, ortadan kaldırılan bu yerlerin isimleri bile unutturulmuştur. Başka bir ifade ile dede ve babaları fiili mağduriyete maruz kalan Filistinlilerin yeni nesilleri, unutturulan tarihleri ile zihni mağduriyete de uğratılmışlardır.

Oysa İİT toplantılarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması eşliğinde verilen -yabancı- haritalarda gösterilen, Filistinlilerin eski topraklarına ait belge, bilgi, kayıtlar ve Filistinlilerin tapuları Türkiye’nin arşivlerinde bulunmaktadır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Tapu Kadastro Arşivi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi Filistin’e ait yüzbinlerce evrakı barındırmaktadır.

Öncelikle, Tapu Kadastro Arşivlerinde bulunan tapu kayıtlarının bilimsel bir yöntem ile ve coğrafi bilgi sistemlerinden istifadeyle Filistin’in ve Osmanlı Kudüs’ünün sanal kadastrosu hazırlanmalıdır. Filistin’deki kayıp köyler, eski yerleşim mekânları haritalar üzerine işlenmelidir. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivindeki bütün vakıf kayıtları incelenmeli ve aynı şekilde haritalarda yerleri tespit edilmelidir.

Doğrusu bugüne kadar söz konusu kurumlar bu belgelerden bazı yayınlar yaptılar. Daha ziyade kurumlarındaki belgelerin varlığını gösteren ama sadra şifa olmayan bu çalışmalar, soruna katkı vermekten, bilimsel çözüm üretmekten ve Türkiye’nin haklılığını, Filistinlilerin haklarını göstermekten uzaktır. Aynı şekilde, İİT’nin İstanbul’daki birimi IRCICA ve kimi özel kurumlar da bu belgelerden hareket ile bazı kitap ve albümler yayımlayarak ilgilerini gösterdiler.

Ne acıdır ki; Filistin konusunda dünyada en çok sesi çıkan Türkiye, bilgi ve yayın konusunda en geride olan ülkelerdendir. İsrail’de yapılanlar başta olmak üzere yabancı yayınlar, harita ve albümler olmadan bırakın akademik bir çalışma yapmak, bir sunum bile hazırlamak mümkün değildir. Bu sonuçtan, Türkiye’deki bütün taraflar, arşivler, üniversiteler sorumludur. Asılan tabelalar, kadro ve imkân sunulmadan kurulan merkezler, yıldönümlerinde yapılan toplantılar bu sorumluluğu ortadan kaldıramayacağı gibi soruna da katkı sunmaktan uzaktır.

Burada, bilimsel birikimi artırmak ve Kudüs’te Türkiye’nin tarihi sorumluluğunu ve haklarını ortaya koyacak çalışmaları yapmaya niyetlenenlere engel olan bürokrasiden hiç söz etmiyorum. İki yıl önce koordinatörlüğümde tamamlanmış olan Osmanlı Dönemi Filistin Yer Adları Kılavuzu ve Filistin Atlas’ının kurumlar arasında hala devam eden serüveninden de bahsetmiyorum. Sözünü ettiğim yegâne husus, Filistin konusunda elini taşın altına koyan Türkiye’nin haklı iddiasını ancak bilimsel üretimler ile sürdürmesinin mümkün olduğudur. Türkiye buna mecburdur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums