‘Muhalefet sorunu’ 2021’de de devam edecek mi?

  • 5.01.2021 00:00

 2020 yılı, Korona salgınının yanısıra, ülkedeki muhalefetin bir ‘çözüm paketi’ değil, bir ‘sorunlar yumağı’ olarak iyice su yüzüne çıktığı, toplum içindeki umutsuzluğa damgasını vurduğu, paramparça halin iyiden iyiye müzminleştiği bir yıl olmuştu.

2021’e daha yeni başlarken, muhalefetin ‘sorun olmaya devam ediyorum’ mesajları peşpeşe gelmeye başladı.

Böyle giderse bir koca yıl daha heba olacak, iktidarın rahatlığı sürecek.

Yeni yıla tam hoşgeldin dediğimiz sıralarda, CHP eski milletvekili Fikri Sağlar’ın sözleri ortalığı dalgalandırdı. Bir TV programında, ‘Türbanlı bir hakimin karşısına çıktığım zaman adaleti yerine getireceği konusunda kuşkum var,’ diyordu Sağlar.

Krizle iyice bunalmış olan, muhafazakar kitleleri bir arada tutma derdine düşmüş iktidara muhteşem bir can simidi atılmış oldu.

Tam da tahmin edileceği üzere, mal bulmuş mağribi gibi üzerine atladılar. Başladılar sağından solundan çekiştirmeye.

Dağılan gündemi sığ bir cümle üzerinden kilitlemek için bundan daha münasip bir fırsat olamazdı.

Laf üstüne laf yetiştirdikleri yetmiyormuş gibi, sözlerin sahibi hakkında, (iktidar güdümünde bir infaz aygıtına dönüştüğü artık çocuklar tarafından dahi bilinen) Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından  Türk Ceza Kanunu’nun 216’ncı maddesi kapsamında ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama’ suçundan soruşturma da başlatıldı.

Soruşturmanın saçmasapanlığı aşikar.

Ağzını açan insanlara yıllar boyu sular seller gibi yağdırılan manasız soruşturmalara sadece bir yenisi eklendi. Sağlar’ın sözlerinin normal şartlarda ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu tartışmak abes.

Ama sorun orada değil. Sorun, laik merkez sol diye tanımlanabilecek bir ideolojik çerçevede, kamusal kimliği olan, tanınmış bir siyasetçinin, asla sağını solunu ötesini berisini düşünmeden sarfettiği sözlerin muhalefetin aleyhine, iktidarın beka hesabına yazılması ile ilgili. Nitekim, olan da bu oldu ve olmaya devam edecek.

Tam da bu sıralarda, Millet İttifakı diye adlandırılan, adı var kendisi var mı belirsiz ‘muhalefet kesimi’nin bileşeni İyi Parti’nin Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu’nun sözleri yankılandı duvarlarda.

Katıldığı bir TV programında alenen şunları söylemekteydi Akşener’in yardımcısı:

‘HDP'lilere Selahattin, Sırrı, Hasip, Fatma, Emine ismini çok görüyorum. Çünkü bu isimler bir arada yaşama irademizin bin yıllık terkibi. Yüz binlerce Emine, Hasip, Selahattin vardır. Türklüğün, Müslümanlığın ortak şöhretli isimleridir bunlar. Biri peygamber kızıdır, biri şöhretli kumandaların ismidir. Bu topraklardaki aidiyet dünyamızın kültür dünyamızın isimleridir. O yüzden ben birkaç defa zikrettim ki, ya annelerinizin babalarınızın sizin kulaklarınıza okuduğu bu isimlerin mânâsına sadakat gösterin, milletin beraberliğine yürüyün ya da yaptığınız şenaate uygun isimler alın kendinize...’

Bu sözleri aşırı milliyetçi Türk sağının DNA’sında yatan lumpenlikle de açıklayabilirsiniz, gene aynı aynı kesimin bilinçaltının dışa vurumu da diyebilirsiniz.

Ama hiç de o kadar basit değil. Sağlar’ın sözleri ne kadar yüzeysel ifade tarzının örneği ise, Ağıralioğlu’nun buram buram nefret söylemi kokan cümleleri, ittifak kurduğu sanılan laik ve sağcı partilerin kimyasının birbirini tutmaktan ne kadar uzak olduğunu da anlatıyor bizlere.

İki ifadeyi yanyana getirdiğimizde şu hazin manzarayı görüyoruz:

Türkiye’nin siyaset sınıfı, bir yandan çürümeyi sürdürürken, ülkenin zihin kilitleyen iki temel sorununda kendi kuyruğunu kovalamakla meşgul. 

İnsanı hüzünlendiren şey, her ikisi de anayasal güvence ve insan hakları temelinde çoktan çözülmesi gereken özgürlükçü laiklik ile Kürt sorunu konusunda hiçbir şeyin değişmemiş olduğu düşüncesinin, bizzat mevcut muhalefet tarafından teyit edilmiş olması.

Sağlar başörtüsü gibi bir alt unsur yerine konuyu genel olarak Türkiye’nin (zaten köküne kadar sorunlu iken) iyice tarumar edilen laiklik yapısına getirip mezhepçiliğe, devletteki kesif tarikat kadrolaşmasına, Diyanet’in tek mezhepçiliğe dayalı kurumsal tahakkümüne, Aya Sofya’nın camiye dönüştürülmesinin tüm dünyaya simge olarak sunduğu diğer inançlara (nefret demeyelim) saygısızlığa, dinin siyasette ahlaksızca tepe tepe kullanılmasına, İhvancı ve İslamcı sponsorluğuna getirseydi, kurduğu geniş çerçevede yerden göğe haklı olurdu.

Neden haklı olurdu?

Basit.

Türkiye 18 yıldır gitgide kötüleşen ve yozlaşan, seçmeni ağırdan da olsa Milli Görüş damgalı Siyasal İslamcılık modelinden soğutmakta olan bir acı ‘yönetim deneyimi’ yaşıyor. Eğer gerekli dersleri çıkartabilirsek acı da olsa değerli bir deneyimi arkada bırakacağız, safra gibi atacağız.

Sonu gelecek, ama ancak ve ancak muhalefetin tüm toplumu bir arada tutacak bir ileri model seçmenin ağırlıklı bölümünü ikna edebilirse. Siz tutup söylemi sadece türbana indirgerseniz, o taraftaki bezgin, iktidar yorgunu seçmeni soğuduğu o iktidara yeniden kenetlersiniz.

Bu kadar derin, büyük ve acil bir konuda kendinizi bu kadar sarsakça ifade ederseniz, kusura bakmayın, onun çürümüş dinci iktidar yapıları tarafından suyunun çıkarılmasına da hazır olacaksınız. Bunca yıl siyaset yaptıktan sonra bu kadar hoyratça sergilenen dil acemiliğinin anlayışla karşılanacak bir yanı yok.

Gelelim Ağıralioğlu’ya. Bu zatın arka planındaki manzarada hayli derin bir devletçi-milliyetçilik ışıldıyor. Kendisini tanıyanlar, onun Akşener’in partisine boşu boşuna yerleşmediğini öne sürmekteler. Normal şartlarda, her konuşmasında yeri göğü yıkan nitelikte bir Türkçülük sergileyen bu zat, eğer iddialar doğru ise, son sözlerini boşuna sarfetmedi.

Amaç ‘Bakın MHP’deki ülküdaşlarımızın itlaf ve kapatmadan söz ettiği şu HDP’ye kapıları açmaya kalkmayın, onlar şeytandır, haindir, öyle de kalacaklardır, yüce devletim bunların kökünü kazımaya ahdetmiştir, işi karıştırmayın’ mesajını içeriye ve dışarıya münasip dille anlatmaktır.

CHP ve çeperindeki zevat, klişe kavramlarla eski otoriter-laik devletin ezbercisi...

Kısmen MHP’nin, kısmen de (milliyetçi militan devlet erkanı tarafından yeniden şekillendirilmiş) DYP’nin türevi olan İyi Parti de, aleni bir Kürt düşmanlığının sözcüsü.

Böyle sayıklayıp duran bir muhalefetten, ne dersiniz, seçmeni bir araya getirecek bir ittifak çıkar mı? Bezmeye başlamış mütedeyyin seçmeni, öbür yandan ensesinde devamlı boza pişirilen, anasından emdiği süt burnundan getirilen Kürt seçmenini aşağılayıp dışlayarak çürümüş bu iktidara meydan okumak mümkün mü?

Değil elbette. Ama sözde ittifak içindeki kafalar birbirinden o kadar uzak, o kadar mahalli ve o kadar şark kurnazı ki, siyasetteki ‘deep freeze’ (derin donma) hali aynen devam ediyor.

Bakın ülkede bir avuç vicdan ve akıl sahibi insan, çürük iktidarın seçimle altedilmesi için kaç yıldır karınca gibi çalışıyor. Ama bunca zaman sonra, 2021’e gelindiğinde hala ortada duran bu derin donma ve dediğim dedik hali karşısında havlu atmaktan başka çare de kalmayacak yakında. Onların havlu atması demek, bir alternatif cephenin demokrasi çerçevesinde mümkün olmadığı gerçeğinin de kabulü demek. Son günlerde bazı sözde kanaat önderi meczupların ‘bu iktidarı darbe veya doğal felaket yıkar’ söylemlerinin ‘normalleşmesi’ demek.

Ne istiyor bu ittifak, eğer varsa?

Oya Baydar, Ağıralioğlu hakkındaki öfke dolu makalesinde haklı olarak şunları yazıyor:

‘Asıl soru ittifakın amacıdır. Bu amaç bir kişiyi -diyelim tek adam Tayyip Erdoğan'ı- iktidardan uzaklaştırmakla sınırlıysa, şu soruyu sorarım: Sizin ittifakınız iktidara geldiğinde, Türkiye'nin ve demokrasinin en önemli konularında, mesela içine düşürüldüğümüz korkunç bölünme, cepheleşme ortamında ortak yaşamın yeniden kurulması için adım atmayacaksa, tek adam gitmiş çift adam gelmiş ne anlamı var!’

‘Millet İttifakı'nın bütün paydaşları külahlarını önlerine koyup düşünmek zorundadırlar. Hele de demokrasi ittifakı gibi büyük sözler söylüyorsanız daha da derin düşünmek zorundasınız.’

Bakın, ben de şunları hatırlatayım:

'Bundan sonra seçim olmaz’ demek fazla iddialı olur, ama girilecek seçim bu iktidarın araçlarını manipüle edeceği bir sistem içinde olacaktır. Kesin gözüyle bakmak gerekir.

Muhalefet ise, hala bir sonraki seçimin gayet normal olacağı varsayımıyla gün sayıyor. Mansur Yavaş, Meral Akşener, Ekrem İmamoğlu... hepsi kendi köşesinde bir gün cumhurbaşkanı seçilme rüyaları içinde.

Rüya ile sadece ‘muhalefetçilik’ olur.

Kendi kum havuzunuzda oynar, başkaları yanınıza gelsin diye bekler durursunuz.

Aynı soru 2021'de geçerli olacaktır:

Oyun oyunu bozar, derler. Eğer CHP, İyi Parti ve HDP, artık hiçbir işlevi kalmamış TBMM’den ‘halka dönme zamanı’ diye istifa edip çekilirse, iktidar erken seçim ilan etmek zorunda kalacaktır. Millet İttifakı bu ‘krize krizi büyüterek cevap veriyorum, bu ülkenin kaybedecek zamanı yok, çekiliyoruz’ hamlesine hazır mıdır?

Yoksa, ‘büyük bir göçük olsun, sonra ne olursa olsun’ gibi bir şark kurnazlığı mı ağır basıyor?

Yazımı değerli siyasetçi Abdülbaki Erdoğmuş’un çağrısıyla bitiriyorum:

‘Bugüne kadar ‘demokrasi ve hukuk’ ortak paydasında bir araya gelemediğimiz ve yan yana duramadığımız ortadadır. 2020 yılını da, iktidar ve sisteme alternatif siyaset geliştirilmediği bir “ziyan yılı” olarak geride bıraktık. Artık polemiklerle, hamasetle zayi edecek yıllarımızın kalmadığını düşünüyorum. Demokratik kazanımlar açısından bir izmihlal korkusu yaşadığımı itiraf etmeliyim.

Bu durumda 2021 yılını, ‘siyasette bir inşa yılı’ olarak fırsata nasıl çevrilebileceğini düşünmek, müzakere etmek zorundayız.’

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums