Hüsran oldu bu maceranın sonu

  • 18.10.2017 00:00

 rak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) meşruiyeti olmayan ve bölgesel aktörlerin, İsrail hariç, tamamının karşı çıktığı referandumda ve tartışmalı neticesini uygulama konusunda ısrar etmesi herkesten önce Iraklı Kürtleri ve tabii diğer toplumsal grupları da çok zor bir durumda bıraktı.

Dün Irak ordusuna bağlı çok küçük bir grup Kerkük önünde harekete geçer geçmez Barzani orantısız tehditler savurmaya başladı. Bu tehditlerde belli ki güvendiği peşmerge kuvvetleri ise iş ciddiye bindiğinde bulundukları yerleri büyük bir hızla terk etmeye başladılar. 

Günün en tartışılan olayı ise Kerkük’ü terk eden binlerce insanın Süleymaniye ve Erbil’e göç ettikleri görüntülerdi. Referandumu tanımayan merkezi yönetim bu girişimi kuvvetle bastırmayı denediği taktirde sonuna kadar savaşacağını ilan ederek meydan okuyan Kerkük Valisi’nin odasında poz veren Irak güçleri referandumun meşruiyetinin de siyasal gücünün de hazin bir fotoğrafını çekmiş oldular.

O fotoğraf, daha önce bu köşede sorduğumuz temel soruyu bir kez daha sormayı gerektiriyor: Ulusların kaderini kim belirliyor?

Ulusların kendi kaderini tayin söyleminin modern dünyada bir çok bölgede bazı etnik, dini veya mezhebi unsurları istikrarsızlığa sokabilmek için birilerinin enstrümanına dönüştüğünün sayısız örnekleri var. Bütün bu örneklerin hülasasından ulusların aslında kendi kaderlerinin trajik biçimde başka ulusların elinde olduğu sonucu çıkıyordu.

Tabii ki, bütün şartlar oluşursa, bir ulus iradesinin ayakta kalabilecek imkanları, gücü, lojistiği oluşursa bu kaderi tayin hususunda daha avantajlı olacağı da tartışmasız bir gerçek. IKBY’nin bugünün şartlarında böyle bir kendi kaderini tayin macerasına girişmesinin sonu belirsiz, tehlikeli ve sadece kendine değil, dostlarına da komşularına da zarar veren, bölgeyi daha derin bir istikrarsızlığa sevk edecek bir macera olduğu başından belliydi.

Halbuki her şey çok farklı olabilirdi. Barzani, burnunun dikine gitmeyip Türkiye’nin telkinlerine kulak verseydi kendisi de Irak Kürtleri de, hiç kuşkusuz komşu halkları da bu duruma düşmemiş olacaktı. 

Uluslararası ilişkilerin güç dengelerini, bölgesel dinamikleri, sosyolojik trendleri ve yapıları içeren çok katmanlı bir süreç olduğunu Barzani’nin “ben yaptım oldu” tarzının akıbeti net bir biçimde özetledi. Bundan sonra atılacak makul adımlarla bu kriz atmosferinin bir fırsata dönüşebileceği unutulmamalı. 

Ancak gelin görün ki Barzani bu yaşananlardan hiç ders çıkarmamış gibi duruyor. Ajanslara yansıdığına göre Barzani önümüzdeki hafta destek istemek için BM’nin 5 daimi üyesini ziyaret etmeyi planlıyor. Bu haberlerin gerçek olduğunu farz ederek şöyle bir tespitte bulunabiliriz: Barzani bazılarının ona vehmettiği siyasal analiz yeteneğine kesinlikle sahip değil.

Türkiye’nin telkinlerine birazcık da olsa kulak verse bu krizden daha da güçlenerek çıkacak olan Barzani’nin mevcut durumdaki çaresizliği ve hâlâ hatada ısrar ederek çözümü coğrafya dışında aramaya yeltenmesi bunun en net göstergesi. Bu stratejik acemilik dolayısıyla ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında bedavadan topladığı prestiji ve siyasal gücü berhava etmiş bile oldu

Iraklı Kürtlerin serzenişlerine kulak verdiğinizde ise O’nun aslında siyasal temsil kabiliyetine ve yeterliğine de sahip olmadığını düşünmeniz mümkün. Bunu siyasal temsil kabiliyetini iki boyutlu bir mevhum biçiminde tasarlayarak söylüyorum: Bir boyutuyla halk desteğine sahip olmak, diğer boyutuyla bu halkın taleplerine ve ihtiyaçlarına cevap verebilmek. Kerkük’ü terk eden on binlerce Iraklı meselenin ikinci boyutunun eksik olduğunu gösteriyor.

Bundan sonraki safhada çok büyük bir ihtimalle Irak ordusu Peşmergenin güçsüzlüğünü gördükten sonra kendisi açısından stratejik yerlere ilerlemeye devam edecek. Diğer taraftan Kürt gruplar arasında da bu ilerleyişin gerginliğiyle gerilimlerin ve dahi çatışmaların belirmesi muhtemel. PKK gibi taşeron terör örgütlerine can havliyle göz kırpılmış olması bu çatışma riskini daha da güçlendiriyor. Bu süre zarfında ise zayıfladı, geriledi zannedilen DAEŞ’in yeniden sahaya girmesi ihtimal dahilinde. 

Kısacası IKBY’nin yarattığı tablo pek de iç açıcı değil. 

Daha önce de ifade etmiştik. Türkiye’nin bölgeyle hem tarihi, hem kültürel hem de hukuksal bir bağı var. Orada yaşanan insani meselelere de siyasal meselelere de Türkiye doğal taraftır denebilir.

Lozan’dan sonra neredeyse yüzyıldır meşruiyeti Türk kamuoyu tarafından da bazı araştırmacılar tarafından da sorgulanan Musul ve Kerkük konusunda Türkiye’nin tarihsel kazanımlarını yok edecek böylesi bir kararın uygulanmasına seyirci kalması beklenemezdi. Ciddi bir siyaset adamı bu durumda Türkiye’yi karşısına alacağına yanına almayı tercih ederdi. Doğrusu bu tren hâlâ da kaçmış değil.

Barzani’nin çözüm için gitmesi gereken yer Londra, Pekin, Paris, Moskova, Washington değil, hele Tel Aviv hiç değil Ankara, Bağdat ve Tahran’dır.

Bu gerçeği gözardı ettiğinde olayın başında İsrail’den gelen coşkulu desteğin veya ABD’nin göz kırpan yaklaşımlarının veya Avrupa’dan gelen anlayışlı (!) mesajların günün sonunda hüsran yaşatması kaçınılmaz olur.

Hüsranı yaşayan sadece buna yol açanlar olsa gam yemeyiz de, ne yazık ki, bu maceranın sonu bölge halkları için de ağır bedellere yol açıyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums