Devir öylesine karanlıktır ki… Bu ülkenin çocuklarını katleden terör örgütünün eli kanlı katilleri Bekaa Vadisi’nde; Kandil’de veya bilmem nerede Batılı servislerin devşirdiği merkez medyanın gazetecilerine röportajlar verirken, sözüm ona teröre karşı operasyon için havalanan uçaklar, dağları tepeleri bombalayıp hava harekâtını nasıl ‘başarıyla tamamlayıp üslerine geri dönmektedirler’; uçaklar havda üstlerinden geçerken cinayet örgütünün şefleri bu durumdan ürken yanlarındaki gazetecilere ‘endişe etmeyin en güvenli yerdesiniz’ diyecek kadar nasıl rahat ve durumdan emin olmaktadırlar!

“Tanıdığınız askerlerden ‘şu kadar kişilik bir terörist grubu çevirdik, tam imha edecekken üst bir emirle bırakın gitsinler’ talimatının alındığını kaç defa duymuş olabilirsiniz ve her duyduğunuzda da ‘olur mu öyle şey’ diyerek kaç defa inanmamış olduğunuzu hatırlayabilir misiniz! Sonra tv bültenlerinde ‘yapılan operasyonda, çatışmaya girilen terörist grubun ‘gece karanlığında izini kaybettirdiğini fakat operasyonların devam ettiği’ haberini her duyduğunuzda ‘bu iş nasıl bir iştir’ diye kaç defa öfkelenmişsinizdir?”

DUR, DÜŞÜN?

Özellikle o 35 kaçakçı köylünün Uludere’de düzenlenen hava operasyonuyla sabaha karşı öldürülürken istihbaratı yapan hava araçlarının, Heronların bilgi aktarma süreçlerinde kimlerin olduğunu, o bilgiye her nasılsa FETÖ’nün operasyon gazetesinin de ulaşıp olaydan sonra baskıya girmek için bekleyip bütün gazetelere ‘haber atlattığını’ duymamış da olabilirsiniz. Bütün bunlar olurken, 12 Eylülcüler, 28 Şubatçılar, 27 Nisancılar orduda önemli mevkilerdedirler; o karanlık dönemin iç işleri bakanları, jandarma komutanları, valileri, belediye başkanları, emniyet müdürleri, istihbaratçıları kimlerdir ve şimdi ne yapıyordular dersiniz?

Ülkenin herhangi bir şehrinde, Alevi yurttaşların yaşadığı mahallelerde evleri işaretleyenlerle, bundan kalkarak bir kamuoyu oluşturanlar arsında bir münasebet aramak aşırı kuşkuculuk olabilir fakat ülkenin alevi yurttaşlarına güpe-gündüz bir operasyon yapılırsa burada biraz durmak, düşünmek gerekmez mi?

“Bir ülkede Sosyal Demokrat olduğunu iddia eden parti koalisyon ortağı olarak iktidardayken, onun liderine yakınlığıyla bilinen bir kimse bu şehirde valiyken, bir otelde alevi yurttaşlar grubunun düzenlediği bir toplantı yapılamaz mı? Peki, o toplantıya ve katılan sanatçılara karşı bazı ‘ajan provakatörler’ bir katliam planı düzenleniyor, o otel yakılarak böylesine bir hunharlık sahneleniyor, olay tv kanallarından naklen veriliyorsa, o şehrin valisi, jandarma komutanı, emniyet müdürü, belediye başkanı ne yapmaktadırlar, neden kimse bu göz göre-göre yaşanan vahşeti önlememektedir. Küçük bir otelde çıkan yangını söndürmek üzere o şehrin ‘yöneticileri’, ‘valisi’, ‘belediye başkanı’ onun itfaiyesi neden harekete geçmemektedir!”

KOD ADI NE?

Kimdir bu karanlık dönemin karanlık adamları? Onların içinde kimileri kendini sosyal demokrat diye tanımlarken, kimisi Kemalist olduğunu söylemekteydi; aralarında AB yanlısı ve ülkenin tek kuruluş ve kalkınması için tek yolun AB üyeliğinden geçtiğini söyleyenler Yunanistan’ı örnek gösterip, Kuzey Kıbrıs’ın da Kıbrıs Cumhuriyeti diye Rumlara katılıp nasıl yoksulluktan kurtulacağını anlatmaktaydılar. Onlar arasında yer alan bu konuları yazıp çizen gazeteciler, Türkiye’nin ‘mezhep topluluklarına’, ‘etnik gruplara’ özerklik vermesini savunan sahte aydılar, PKK ve FETÖ yapılanmasıyla ‘liberalizm’ ya da ‘sosyalizm’ ittifakları yapmaktaydılar.

“Şimdi onların hepsi, kendilerine Kemalist diyenler, sosyalist olduğunu söyleyenler, sosyal demokrat etiketliler, keskin İslamcı/muhafazakârlar görünümlüler, hatta milliyetçi/ulusalcı olduğunu iddia edenler, PKK/PYD siyasi çizgisindeki kandan beslenenlerle neye ve kime karşı yan yana gelmiş, kime karşı ittifak yapmışlardır dersiniz? Kod adları nedir!”