‘Sert mi yumuşak mı, kanlı mı kansız mı?’

  • 8.02.2015 00:00

 Yeni Türkiye’de siyasi gündemi takip etmek, özellikle de havuz medyası olarak tabir edilen AKP yanlısı basını okumak sürekli radyasyona maruz kalmak gibi bir şey. Ani tansiyon yükselmesi, öfke krizleri, mide bulantısı gibi anlık etkilerin yanı sıra çaresizlik, yılgınlık, umutsuzluk gibi daha kalıcı yan etkileri var. Hele işiniz gereği Türkiye’de olan bitenden haberdar olmak zorundaysanız, yandınız.

Bir kanser hastası adayısınız. Bunu fark ettiğiniz andan itibaren iki seçeneğiniz var. Ya talihinize küsüp sakin sakin bir kenarda oturacak, hayatınıza kastedecek olan hastalığı bekleyeceksiniz. Ya da hastalığa meydan okuyacak, elinizden geldiğince mücadele edeceksiniz. Elbette kendinizi dev aynasında görmeden, mücadelenizin hiçbir şeyi değiştirmeyebileceğini, ara ara karamsarlığa kapılıp mücadele etmekten vazgeçebileceğinizi unutmadan.

Kazananı olmayacak bir ölüm kalım savaşı

Diyelim mücadele etmeye karar verdiniz. O zaman lafı eğip bükmeden neyle mücadele ettiğinizin adını koyacaksınız. Kanımca şu an Türkiye’de yaşanmakta olan ‘kazananı olmayacak bir ölüm kalım savaşı’. Hayır, cümlede bir anlam bozukluğu yok. Bu bir ölüm kalım savaşı ve bu savaştan ciddi kayıplar vermeden çıkan bir taraf olmayacak. Açalım.

Birçok yorumcunun iddia ettiğinin aksine 7 Haziran genel seçimlerinde bir rejim değişikliğine evet ya da hayır demek için oy kullanmayacağız, çünkü Türkiye’de rejim fiilen zaten değişti. 10 Ağustos 2014 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte kabaca 2011’den bu yana erozyona uğramakta olan parlamenter sistem yerini bir tek parti, o tek parti de tek bir adamın sözünden çıkmadığına göre ‘tek adam devleti’ne bıraktı. Evet, rejim henüz klasik anlamda bir diktatörlük değil. Demokrasinin minimum koşulu olan seçimler hala – öyle ya da böyle – yapılıyor ve bu seçimlere birden fazla parti katılıyor. Toplumsal muhalefet alanı her geçen gün daha da daralsa da, aykırı sesler hala duyuluyor; tek parti-tek adam rejimine karşı olanlar itirazlarını dile getiriyor.

Sesini yükseltmeye cesaret edenin kafası koparılıyor

Ama, ve bu büyük bir ama, rejimin yukarıda belirtilen minimum koşul dışında demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi yok. O minimum koşulun da gerek niteliği (‘trafoya giren kediler’), gerekse geleceği kuşkulu. Devleti yönetenler 12 Eylül rejiminin baskıcı anayasasını bile tanımadıklarını çesitli vesilelerle ifade ediyorlar. Fiili Başkan anayasayı her gün birkaç kez ihlal ediyor ve açıkça ‘parlamenter sistemi bekleme odasına’ aldıklarını söylemekten çekinmiyor.

Fiili Başkanın sözü kanun; yapamayacağı hiçbir şey yok. Yürütmeden yargıya, medyadan kolluk güçlerine, hatta orduya Başkanın iradesi karşısında kimse duramıyor. Ekonomiye yön veren Başkan; dış politika tercihlerini belirleyen yine Başkan. Başkana karşı sesini yükseltmeye cesaret eden sıradan bir gazeteci de olsa, MİT Başkanı da olsa, kendi atadığı başbakanın yardımcısı da olsa, kafası koparılıyor ya da bir safra gibi sistemden atılıyor.

Geçişin ‘sert mi yumuşak mı, kanlı mı kansız mı’ olacağı belirlenecek

Bu rejimde yolsuzluk sorgulanamıyor; Başkana eleştiri hakaret sayılıp dava konusu oluyor. Gerekirse Twitter, o da yetmezse internet sansürleniyor. Tüm bunlar çeşitli çıkar ilişkileriyle Başkana bağlı devasa bir propaganda makinesi tarafından çoğunlukla akla zarar gerekçeler ve sürreel bir filme konu olabilecek komplo teorileriyle meşrulaştırılıyor. Sistemi sorgulayan ana muhalefet partisi genel başkanı bile olsa anında hedef gösteriliyor, ‘darbeci’, ‘vesayetçi’ ya da ‘vatan haini’olmakla itham ediliyor.

Peki rejim değişikliği fiilen gerçekleştiyse 7 Haziran’da ne olacak? Hemen hemen tüm kamuoyu yoklamaları oy oranında düşüş olsa bile AKP’nin seçimleri açık ara kazanacağını gösterdiğine göre, tek adam sistemine resmi olarak geçiş yapılacak. Sistemin onu onaylamayanlara dayatılması için önemli bir eşik geçilmiş olacak. Bildiğimiz anlamda Türkiye tarihe karışacak. Başka bir deyişle, 7 Haziran genel seçimleriyle yeni rejime geçişin, Necmettin Erbakan’ın deyimiyle, ‘sert mi yumuşak mı, kanlı mı kansız mı’olacağı belirlenecek.

‘Kanlı’ bir geçiş için hazırlık yaptığı kanısı güçleniyor

İç güvenlik yasasının apar topar meclisten geçirilmesi, kolluk güçlerinin yetkilerinin arttırılması, Fiili Başkanın örtülü ödenekten yararlanmasına imkan tanıyan düzenlemelerin yapılması, internet yasaklarının genişletilmesi, son olarak askerin yeniden devreye sokulması Başkanın ‘kanlı’ bir geçiş için hazırlık yaptığı kanısını güçlendiriyor. Bu noktada da iş gelip çözüldüğü iddia edilen Kürt sorununa çatıyor.

İktidar partisinin iki yılı aşkın bir süredir devam eden ateşkese rağmen çözüm sürecinde Kürt tarafınca dile getirilen adımları atmadığı, süreci kimi zaman Öcalan kartına başvurarak, kimi zaman da ufak sembolik adımlar atarak ittirdiği ortada. Bu yöntemin artık işe yaramadığı Kobani olayları sırasında ortaya çıktı. Kürt siyasi hareketi bu kritik noktada el yükselterek seçimlere parti olarak katılmaya karar verdi. Bu kararın iktidarı ne kadar rahatsız ettiğini görmek de güç değil.

Başkan ve adamları ‘karşı cephenin’ dağınıklığından güç alıyor

Öte yandan HDP’nin barajı geçip geçmemesinin Başkanın iradesini tüm topluma kabul ettirme hayalinden vazgeçirmeyeceği de açık. Tam da bu nedenle var olan kutuplaşma iyice körükleniyor, toplumun en hassas fay hatları üzerinde tepiniliyor. Açıkça savaşa hazırlanılıyor. AKP’ye yakınlığıyla bilinen bir twitter hesabı“Resmen savaştayız. Hak ile batılın savaşı bu” diye twit atarken Başkanın uçağının müdavimlerinden bir köşe yazarı “7 Haziran seçimleri, vesayetin son büyük meydan muharebesi olabilir” diye yazıyor. Bu savaşta Kürt siyasi hareketini temsil eden partinin genel başkanı da ‘Kemalist sızma’, ‘Kürt Kemalisti/seçkini ve sekter laik’ ilan ediliyor.

Başkan ve adamları bu savaşta kendilerine oy veren kitlenin sadakatinden ve ‘karşı cephenin’ dağınıklığından güç alıyorlar. Günde iki kere doğruyu gösteren bozuk saat misali arada doğruları da dile getiren Bülent Arınç’ın dikkat çektiği basit bir gerçeği ise atlıyorlar; ‘Toplumun yüzde ellisi’ onlardan ‘nefret ediyor’!

Duymak hoşunuza gitmeyebilir ama…

Muhalefet ne kadar dağınık olursa olsun, adaletin olmadığı bir düzende Başkan ve adamlarınca körüklenen bu nefret, adaleti kendi elleriyle sağlamaya kalkışmaktan çekinmiyor. Daha da önemlisi bu yüzde ellinin içinde kazanımlarından asla ödün vermeyecek Kürtler de yer alıyor. Ve Kürtler, havuz medyası ve akademisindeki ‘uzmanların’ iddia ettiklerinin aksine, dağınık, iki başlı filan değiller. Ne istediklerini biliyor, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar.

Yani ne olacağı açık. Duymak hoşunuza gitmeyebilir ama geçiş, varılan nokta ne olursa olsun, ‘kanlı’ olacak. Bir gün aydınlığa varılacaksa bile bunun için uzun bir karanlık tünelden geçmek gerekecek. Hazırlıklı olmakta yarar var. Nazım Hikmet’in dediği gibi:

Çekin ki körükleri

ocağa girdi demir.

Bir ateş külçesi düştü buzların ortasına.

Alâmetler belirdi, kıyamet alâmetleridir.

Haberdir, erişmekte kaynayan su galeyan noktasına

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums