Murat Somer: Muhalefet akıllı davranırsa seçim yasası ters tepebilir

AKP ile MHP 2019 seçimlerine yönelik olarak ittifak yapmıştı. İttifakın adı "Cumhur İttifakı" olarak belirlenmişti.

Murat Somer: Muhalefet akıllı davranırsa seçim yasası ters tepebilir
6.03.2018 - 08:19
2022

  AKP ve MHP’nin kamuoyuna açıkladığı ittifak ve seçim mevzuatının değiştirilmesine ilişkin yasa önerisi, Meclisteki ilk durağı olan Anayasa Alt Komisyonu’nda  kabul edildi. Koç Üniversitesi Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Somer seçim yasasının muhalefetin akıllı davranması koşuluyla ters tepebileceğini söyledi.

AKP ile MHP 2019 seçimlerine yönelik olarak ittifak yapmıştı. İttifakın adı "Cumhur İttifakı" olarak belirlenmişti.  

Evrensel'den Serpil İlgün'ün sorularını yanıtlayan Somer'in yanıtları şöyle:

İç siyasetin ana konusu haline gelen ittifaklar başlığına geçmeden önce ittifak trafiğini hızlandıran seçim yasasındaki değişiklikleri nasıl değerlendirdiğinizle başlayalım. Erdoğan neden ittifak düzenlemesi ile yetinmeyip, bir de seçimin kurallarını değiştirmeye gerek duydu?
Bu yeni kurallar sadece ittifak konusunu değil seçim güvenliğini de etkiliyor. Bu tür kural değişimlerinin mutlaka partiler arası uzlaşmayla yapılması gerekir yoksa seçim güvenliğine (son referandumda olduğu gibi) ve adaletine gölge düşer. Değişiklikler belli oluyor ki, sadece ittifak yapan partiler lehine değil, özellikle iktidarda olan partilere aşırı ve haksız bazı avantajlar getiriyor. Eğer bu iki parti demokratik partiler gibi düşünselerdi bu değişiklikleri yapmazlardı. Çünkü “bir gün ben de muhalefette olabilirim o zaman bu kurallar bana da zarar verecek” diye düşünürlerdi. Oysa uzun süredir AKP içinde (şimdi ortağı MHP de buna katılmış gözüküyor) en azından bir kesimde, ne olursa olsun iktidar değişmemeli yönünde bir anlayış ve bu yönde bir beklenti yaratma gayreti var. Bu bağlamda ittifak yasası ve YSK’nın yapısında gerçekleştirilme yoluna gidilen değişiklikler sürpriz ve şaşırtıcı değil. Şu anda iktidarın attığı tüm bu adımlar ve daha öncekiler dünyadaki ve tarihteki benzer örneklere uygun yolda atılan adımlar.

Değişiklikler, iktidar partisine seçimi alma yönünde belirleyici avantajlar sağlıyor olmakla birlikte, meşruiyetini daha da tartışılır hale getirmiyor mu?
Getiriyor ama en azından çoğunluk için, seçimlerin tamamen göstermelik olduğuna ikna edecek kadar değil. Bu tam da “otoriter baskın parti rejimleri” veya “rekabetçi otoriter” denilen hibrit rejimlerde gözlemlenen, sürpriz olmayan bir şey. Böyle rejimlerde baskın iktidar partilerinin topluma, demokrasinin tamamen askıya alınmadığı görüntüsünü vermeye devam etmesi gerekiyor. Meşruiyetini eşitsiz şartlarda yapılan seçimleri kazanarak yeniden üretmesi gerekiyor. Toplumda, (en azından iktidarı destekleyen kesimler üzerinde) aslında rekabetin olduğu, sorunun muhalefetin acizliğinde ve iktidarın alternatifsizliğinde olduğu imajının korunması için seçimler gerekli. Türkiye’de de iktidar bloğunun, çoğunluğunun olmasa da antidemokratik önemli bir kesimin, ve karar vericilerin davranışları uzun zamandır bu modele uygun şekilde gelişiyor. Bir parti devleti gibi kullanmaya çalıştığı devleti yönetmekten, medyadaki hakimiyetinden, meclisteki çoğunluğundan kaynaklanan avantajlarını ve 2016’dan beri de OHAL’i ve meclisin gerçek bir demokratik müzakere ve denetleme alanı olma konumundan çıkmış olmasından kaynaklanan avantajlarını kullanıyor. Oyunun kurallarını seçimlerin mücadeleci olacağı ama sonuçları şansa bırakmayacak şekilde değiştirmeye çalışıyor.

MHP’nin son dönemlerde davranışı ise, siyaset biliminde uydu parti tabir edilen ve dominant partinin rakiplerini dışarıdan zayıflatmaya çalışan partilere benziyor. Bunun yanında dominant partiler muhalefeti iktidara gerçek bir tehdit oluşturmayan rejim muhalefeti olmaya zorlar. Bu yönde bir dizi strateji kullanır. Şu anda da iktidar partisi muhalefeti kolayca hedef tahtasına oturtabileceği, gerektiğinde içeriden bölebileceği ve yenebileceği bir blok haline getirmeye çalışıyor. Kendisi açısından karşısındaki hedefi birleştirip küçültmeye çalışıyor. Bir yandan da karşı tarafın zayıflığını görüyor ve o zayıf tarafları kullanmaya çalışıyor.

Seçim yasasının iktidar lehine değiştirilmesi vatandaşta şöyle bir duyguya da yol açıyor; “madem seçimin güvenliği ortadan kaldırılıyor, öyleyse neden sandığa gidip oy kullanalım?” Böyle düşünenler için ne söylersiniz?
Bu tür düzenleme ve gelişmelerin iki sonucu olabilir; ya dediğiniz gibi insanları ümitsizliğe sevk edebilir, yani “haklı olan değil, gücü eline geçirmiş olan kazanıyor, böyle devam edecek” şeklinde bir ümitsizlik yaratabilir. Zaten otoriter rejimlerin ortaya çıkması bu ümitsizliğin yayılması neticesinde de oluyor. İktidar bugün çıkıp, “Türkiye’nin bekası söz konusu, büyük tehditler altındayız, bir süre seçim yapmayacağız” da diyebilir. Dünyada bunun da örnekleri çok. Ama bunun yerine şu anda ne oluyor, seçim yasalarında yapılan değişikliklerle eşitsiz şartlar yaratılıyor. Böyle olunca insanlar vatandaşlık haklarından vazgeçmeye başlayabilir. Bu bir olasılık. Fakat diğer bir olasılık da şu; eğer seçimin kurallarının değiştirilmesi konusunu muhalefet de doğru bir şekilde analiz eder, toplum da daha dirayetli davranırsa, bu ters tepebilir. Bu nedenle herkesin mutlaka kendi vicdanı doğrultusunda vatandaşlık haklarını kullanması ve geleceğine sahip çıkması gerekiyor.

Dolayısıyla kağıt üzerinde yapılan hesaplar, umulan sonucu üretmeyebilir…
Evet, dünyada da, ülkemizde de bunun örnekleri mevcut. Hesaplar çarşıya uymayabiliyor. Ama bunun olabilmesi için muhalefetin akıllı davranması, sivil toplumun uyanık olması, hiçbir zaman sağduyuyu bırakmaması ve ümidini yitirmemesi gerekiyor. Bir de tabii iktidar bloğu içindeki sağduyulu, demokrasiye inanan kesimlerin de buna destek vermesi gerekiyor. Çünkü Türkiye’de şu anda insanlar demokrasiden vazgeçmiş değiller ama ne yapacaklarını da bilmiyorlar. Ben iktidarı destekleyenler de dahil büyük çoğunluğun demokrasiyi benimsediğini düşünüyorum ama bir akıl tutulması ve endişe söz konusu. Çünkü hakikat duygusunda büyük yıpranma var, ki bu da otoriter rejimlerin belirgin bir özelliği. Her şeye rağmen “adaletsiz seçimi kim kazanırsa kazansın adaletsizdir, sanık kim olursa olsun, hiç sevmesem de herkes adil ve şeffaf yargılanma hakkına sahiptir, nokta” diyebilen insanlara ihtiyacımız var.

"Muhalefeti bölen temel fay hatları konusunda ortak ilkeleri somutlaştırmak önemli"

Geride kalan haftada ne yapılacağı konusundaki arayışlar hızlandı. Meclis içindeki iki muhalefet partisi CHP ve HDP ile parlamento dışındaki SP ve İyi Parti, ittifak tartışmasının dört temel aktörü olmakla birlikte, yapılan eşleştirmelerde HDP dışarıda bırakılıyor. SP’nin “ilkeler ittifakı” önerisine CHP ve İyi Parti’den olumlu sinyaller gelmesi üzerine projeksiyonlar yoğunluk kazandı ancak o ilkeler öne çıkmadı. SP’nin sunduğu ilkeler muhalefet bloğunu birleştirici bir nitelik taşıyor mu?
Muhalefet veya hayır bloğu dediğimiz kesim içinde önemli bazı ideolojik ayrılıklar ve hedef farklılıkları var. Aslında iktidar bloğu da böyle ama orada iktidarda olmanın avantajları kullanılarak, bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan bir liderin ortaya çıkmasıyla ve otoriter yönetimiyle bu parçalı yapı, bir blok halinde hareket edebiliyor. Ama demokrasi ve hukuk devleti açısından sonuçları ortada. Muhalefet için en doğru strateji, öncelikle seçim güvenliğini sağlamaya, sonra da kuvvetler ayrılığına dayalı demokratik hukuk devletini ve sosyal devleti yeniden inşa etmek hedefine yönelik, benim ortak akıl dediğim ilkeler üzerinde anlaşarak beraber hareket etmek gibi görünüyor. Liderlik meselesi önemli ama bu daha önemli.

Yani birleşme yerine, ortak hedef için ayrı ayrı hareket etme?
Evet. Ama ortak hedeflerin ve ilkelerin daha somutlaşması ve gerektiğinde, yani sandıktan bu yönde bir sonuç çıkarsa bu ilkeler etrafında ülkeyi yönetmek için ortaklık yapabileceklerine halkı inandırmaları da önemli.  Yani 7 Haziran seçimlerinden sonraki durumun tekrarlanmayacağını. Her bir parti ortak ilkeler temelinde ama kendi çizgisinde ayrı ayrı iktidara gelmek iddiasını savunacak ve kendi seçmenlerini ikna etmeye, sandığa getirmeye çalışacak. Ama hem mecliste ortak hareket hem de—cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa-- en çok oyu kim alırsa onunla ortak hükümet kurabileceklerine, yani oyların boşa gitmeyeceğine de kamuoyunu inandırmaları gerekebilir. İktidar partisi belli ki, “muhalefeti birleştiren tek şey Erdoğan ve AKP karşıtlığı” iddiasını ve “seçilseler de beraber hareket edemezler istikrarsızlık olur” korkusunu işleyecek. Bir yandan da  kendi tabanındaki, “durumdan hoşnut değilim ama muhalefet gelirse  bizi ezerler” korkusunu. Buna karşılık dört partinin daha şimdiden ortak ilkelerini açıklaması, bazı konularda, örneğin seçim güvenliği konusunda ortak karşı teklifler getirerek güven oluşturması, hatta iktidar partisi ve MHP’ye de çağrı yaparak korkuların yersiz olduğunu göstermesi gerekir.  Muhalefeti bölebilecek temel fay hatları konusunda ortak ilkeleri daha somutlaştırmaları, bu ortak ilkelerin iktidar bloğunun temel haklarını da güvence altına aldığını vurgulamaları önemli.

Peki bu ilkelerin temel olarak neleri içermesi gerekir ki sözünü ettiğiniz demokrasi bloğunu kapsaması da mümkün hale gelebilsin?
Muhalefet bloğunun kendi arasında bölünme yaratan önemli konularda seçmenin kafasında kuşku bırakmayacak, ortak bir gelecek vaat eden ve iktidardan gelecek eleştiri ve saldırılara karşı muhalefet bloğunun elini sağlamlaştıracak ilkeleri saptaması gerekiyor.

Bu ilkelerin dört alanda olduğunu düşünüyorum. Muhalefet bloğunu oluşturacak liderler bir açıklama yaparak şunu söyleyebilirler; “seçime ayrı ayrı gireceğiz. Seçimin sonunda da gerekirse bu dört ilke temelinde diğerleriyle ortak çalışma, gerekirse koalisyon yapmaya hazırız”.

Nedir bu dört ilke?
Birincisi sosyal adalet ve ekonomi konusu. Büyük bir kesimin muzdarip olduğu, tamamen ranta dayalı ve rantiye kesimi lehine bir büyüme modeli oluşturulmuş durumda. Bu büyüme modelinden, üretime dayalı ve çalışanlar lehine bir ekonomi modeline geçileceğini, bu yönde de ekonomiyi ehil ellere teslim edeceklerini vaat ederler. Burada şunu da söyleyebilirler -bu AKP’nin tabanına da önemli bir mesaj olur-; “iktidar partisine yakın vakıflar ve çeşitli kuruluşlar yoluyla himayeci anlayışla dağıtılan sosyal transferler var, bunlar devlet kapsamına alınarak vatandaşlara dağıtılmaya devam edilecek ve yolsuzluklar önlenerek daha da genişletilecek.”

İkincisi, bağımsız ve tarafsız yargı, bağımsız ve tarafsız TRT, eskisinden de daha bağımsız ve eskisinden de şeffaf bir YSK, medya özgürlüklerine saygı ve parlamenter sistem üzerinde anlaşabilirler. Bu sonuncusu klasik parlamenter sistem yerine, parlamenter cumhurbaşkanlığı denilen, cumhurbaşkanının doğrudan seçilmeye devam ettiği ama partiler üstü ve denetlenebilir olduğu, yürütme yetkisinin meclise karşı sorumlu olan başbakanda olduğu sistem de olabilir. Çünkü cumhurbaşkanının doğrudan seçilmesi gibi yeni bir uygulama var ve seçmenin buna karşı olmadığını düşünüyorum. Burada esas problem cumhurbaşkanının doğrudan seçilmesi değil, partizan olması ve hesap vermeyen anti-demokratik yetkilere sahip olması. Tüm dünyada değişik modeller uygulanıyor, bunlardan biri de parlamenter cumhurbaşkanlığı modeli.

Üçüncüsü?
Üçüncü konu, bugün Türkiye’de devlet krizi yaşanmasının altında partizanlık, partizan politikalar, bir de tabi cemaatçilik yatıyor. Burada dini özgürlükler, cemaatler ve cemaatçiliği ayırmak önemli. Cemaatler, din ve laiklik konusu muhalefeti bölebilecek fay hatlarından biri. CHP ile SP’yi karşılaştırırsak CHP, tarihi boyunca cemaatlerin kamusal alanda, devlet içerisinde aktif olmasını eleştirmiş, buna karşı olmuş bir parti. SP ise buna sıcak bakmış, zaten cemaatlerle de bağı olan bir parti. Burada, “inanç ve vicdan hürriyetine yüzde yüz saygı ama devlet içinde cemaatçiliğe ve her türlü cemaatçi örgütlenmeye ve kayırmaya sıfır tolerans” gibi bir ilke üzerinden anlaşabilirler diye düşünüyorum. Keza aynı ilke mezhepsel ve ideolojik örgütlenmeler için de geçerli olabilir. Devlet özel hayatında kıyafeti, hayat tarzı, sivil toplum bağları, ideolojisi ve inancı ne olursa olsun herkese açık olmalı. Ama devlet işiyle cemaatçiliği karıştırmaya müsamaha olmamalı. Eğitim de uzmanlarına bırakılmalı. Tek kıstas hukuk, akılcı politikalar ve liyakat olmak zorunda. Bunun yanında hayat tarzı konusunun kaşınması toplumu geriyor, kutuplaştırıyor ve demokratik ilkeler üzerinde uzlaşılmasını engelliyor. Hayat tarzı konusunda hoşgörü ve diyalog esas olmalı başka çaresi yok, ama devlet mutlaka demokratik anlamda laik olmalı ve farklı inanç ve yaşam tarzlarını güvence altına almalı.

Dördüncü fay hattı da, Kürt meselesi.

Tartışmalarda en öne çıkanı da bu.
Diğerleri de en az bunun kadar önemli. Öncelikle barış seçeneğinin yeniden gündeme gelebilmesi için gerekli şartların yeniden oluşması zorunlu. Kürt meselesine bakışta şu aşamada “biz Kürt meselesine eşit yurttaşlık, ve özgürlükçü demokrasi temelinde barışçı bir çözüm arayışında olacağız” gibi bir taahhütte bulunmaları yeterli olabilir. Ve tabii “meşru hiçbir aktörü dışlamamak ve herkesin adil yargılanma hakkını ve seçilmişlerin mecliste olma hakkını savunmak” taahhüdü.

Söyleşinin tamamı için tıklayın

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums