- 18.01.2017 00:00
Sayın Kılıçdaroğlu ve genel başkanı olduğu CHP her fırsatta terörün her çeşidine karşı tavrını gayet net ortaya koyduğu halde biz ısrarla, “DAEŞ'e yardım ve yataklık yapıyorsunuz” suçlamasını yaptık.
Daha doğrusu, böyle bir algının yerleşmesi için her yola başvurduk.
An geldi arsızca şavulladık, an geldi FETÖ'nün MİT TIR'ları üzerinden ürettiği malzemeleri ağzımızdan düşürmedik.
Bu konuda yabancı dostlarımız da bizi mütemadiyen fiştekledi.
Ne oldu peki?
Reina'da katliam yapan terörist Kılıçdaroğlu ve CHP sayesinde yakalandı.
Polisimizin ayağını teröristin kafasının üstünde gösteren o fotoğrafla da tüm dünyaya, “iç savaş hevesiniz ayağımızın altındadır” mesajını verdik.
Sayın Kılıçdaroğlu'ndan özür diledik mi peki?
Reina katliamı sonrası şappadak, “yaşam tarzımıza saldırı” yaygarası kopartmıştık unuttuk mu?
Halkevlerimiz metrolarda, kafelerde laiklik çağrıları yapmış, Kılıçdaroğlu'nun “DAEŞ işbirlikçisi” olduğunu haykırmıştık.
Başbakan Binali Yıldırım da Halkevlerimizin bu çağrılarına karşı çıkan CHP'yi eleştirmiş, “gençlerimizin barışçıl çağrılarına karşı çıkmak ahlaksızlıktır” demişti.
Ne oldu, hiç utandık mı?
Polisimizin ayağı altında sadece o teröristlerin kafası değil, “yaşam tarzına saldırı” yaygaramız da kaldı.
Ayrıca…
DAEŞ'le iltisaklı dediğimiz CHP sayesinde, El Bab'ta DAEŞ'e karşı savaşıyoruz.
Kılıçdaroğlu ve CHP'ye yaptığımız bütün bu haksızlıklardan dolayı sizi bilmem ama ben şahsen çok utanıyorum.
Üstelik bunu her dönem yaptık.
Tee 2007'de, 367 diye bir şey ürettik. Bizim bu mantığımıza göre Atatürk de cumhurbaşkanı seçilemezdi.
Bununla da kalmadık, başörtüsüne özgürlük istedikleri için “laikliğe karşı eylemlerin odağı olma” suçlamasıyla CHP'ye 2008'de açılan kapatma davasına destek verdik.
Hep böyle yaptık.
Kılıçdaroğlu ve CHP, 17 – 25 Aralık 2013 operasyonlarının seçilmiş demokratik iradeye karşı FETÖ tertibi olduğunu matine - suare anlattı, inanmadık.
İnanmadığımız gibi FETÖ'nün ne kadar yasa dışı dinlemesi varsa Meclis kürsülerinden okuduk.
Çok ayıp ettik.
PKK şehirlerde terör hendekleri kazdığında, CHP, “teröristleri hendeklere gömeceğiz” derken, biz kalktık, “hendekteki arkadaşlar” dedik.
Terörden medet umduk.
Mehmetçiğin ve polisin teröre karşı savaşına, “Kılıçdaroğlu'nun savaşı” diyerek de “bozgunculuk” yaptık.
FETÖ'nün TSK'yı, yargıyı ve emniyet güçlerini ele geçirmesine karşı CHP'nin verdiği mücadeleye omuz vereceğimize, FETÖ'nün medyasına göğsümüzü siper ettik.
FETÖ yargısına da ağzımızı açmadık.
HSYK bütünüyle FETÖ'cülerin kontrolündeyken bir kez olsun “yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığından” dem vurmadık.
Ne zaman ki, Atatürkçü, solcu, ülkücü, Alevi ve muhafazakarlardan müteşekkil Yargıda Birlik Platformu, FETÖ'cülerle giriştiği HSYK seçim yarışını kıl payı kazandı, birden bire “yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını” hatırlayıverdik.
Yargısından medyasına kadar 2013'ten beri arkaladığımız, hatta işbirliği yaptığımız FETÖ, 15 Temmuz'da, ülkemizi işgal etmek için tanklarla – savaş uçaklarıyla saldırdığı, Meclis'i bombaladığı o gece, “izliyoruz” demekle yetindik.
Hiç utanmadık.
CHP'nin Türkiye'yi vesayete ve istikrarsızlığa kapatmak için önerdiği “sistem değişikliğine” engel olmak için de kürsüleri devirdik; yetmedi, CHP'li bir vekilin burnunu kırdık; yetmedi, bir CHP'linin bacağını ısırdık.
Uzun lafın kısası, Gazi Meclis'in kararına engel olmak için her çirkefliği denedik.
CHP, madem hakimiyet milletin ve madem meşruiyetin kaynağı millettir o halde “buyrun sandığa” dedi.
Biz ne dedik?
Gezi döneminde “her şey sandık değildir” demiştik, bu sefer, “Başkanlık referandumda yüzde 100 çıksa da tanımayacağız” dedik.
O kadar saçmaladık ki, bizim de doğal olarak yüzde 100'ün içine gireceğimizi hesaplayamadık.
Hülasa, Kılıçdaroğlu ve CHP'ye çok haksızlık ettik.
Yorum Yap