Fiili başkanlık ve sorular

  • 28.11.2015 00:00

 Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinden kısa bir süre sonra, 14 Ağustos'ta şöyle konuşmuştu: “Artık ülkede sembolik değil, fiili gücü olan bir cumhurbaşkanı var. Cumhurbaşkanı elbette yetkiler çerçevesinde, ama doğrudan millete karşı sorumlu olarak görevini yürütmek durumundadır. İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye'nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun anayasal olarak kesinleştirilmesidir.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, 1 Kasım'da yapılan seçimlerden sonra, arzu ettiği “Türk usulü” başkanlık, yani (2012'den itibaren yakınmaya başladığı) kuvvetler ayrılığının kendisine engel olmayacağı, bütün yetkilerin tek kişide, kendi elinde toplanacağı yönetim sistemini anayasal olarak da gerçekleştirme inisiyatifini ele geçirdiğini düşündüğü muhakkak. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun yerini koruduğu 64. Hükümet'in programı da bunu teyid ediyor.

“Türk usulü” başkanlık sistemi henüz anayasal olarak gerçekleşmiş olmayabilir, ancak 1 Kasım'dan bu yana (geçen mart ayında söylediği gibi) parlamenter sistemin “bekleme odasında” tutulduğu, “Türk usulü” başkanlık sisteminin ise fiilen uygulandığı bir dönemi yaşıyoruz. Bu dönemin belli başlı hedeflerinden birinin de, medyanın sadece kısmen değil tamamen iktidara bağımlı hale getirilmesi olduğu anlaşılıyor. Medyanın demokrasilerdeki “Dördüncü Kuvvet” işlevini getiren, iktidar sahiplerinin hukuka aykırı davranışlarını araştıran, sorgulayan bir avuç gazeteciden ikisi olan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklanmalarının, Today's Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Bülent Keneş hakkında Cumhurbaşkanı'na hakaret iddiasıyla 8 yıl hapis istemiyle dava açılmasının bu yönde atılmış yeni adımlar olduğu ortada.

24 Kasım günü Türkiye hava sahasını ihlal eden Rus uçağının düşürülmesinden sonra yandaş medyada koparılan, iktidarın izlediği dış politikayı sorgulamanın ulusal çıkarlara aykırı, “hainlik, casusluk” olduğu vaveylasıyla bağımsız ve eleştirel gazeteciliğin büsbütün boğulmasının amaçlandığı anlaşılıyor. Ne var ki, ifade ve basın özgürlüğünün kırıntısı var olmaya devam ettiği sürece, iktidarın politikaları gerek içeride gerekse dışarıda; gerek hukuk gerekse ulusal çıkarlar açısından sorgulanmaya devam edecek. Bu bağlamda güncel olan sorulardan sadece bazıları şunlar:

Genelkurmay Başkanlığı, Haziran 2012'de Suriye'nin “hava sahamızı ihlal etti” gerekçesiyle Türk Hava Kuvvetleri'ne ait bir uçağı düşürmesi üzerine, o yıl içinde Türk hava sahasının aralarında (Yunanistan'a ve İsrail'e ait olanların da bulunduğu uçaklar tarafından) 114 kez ihlal edildiğini açıklamış; o uçakların hiçbiri düşürülmemişti. Yine o tarihte, dönemin başbakanı Erdoğan “Kısa süreli sınır ihlali hiçbir zaman saldırı nedeni olamaz...” demişti.

O halde 24 Kasım günü Türk hava sahasını 17 saniye süreyle ihlal eden uçağın düşürülmesinin özel nedeni var mıydı? Uçak Türkiye'ye saldırı amacı mı güdüyordu? Düşürülen uçağın “Rusya'ya ait bir savaş uçağı” olduğunu ilk açıklayan Cumhurbaşkanlığı kaynakları olmuştu. Cumhurbaşkanı 26 Kasım'da bir Fransız televizyonuna yaptığı açıklamada ise, “Bir Rus uçağı olduğu belli olmuş olsaydı, belki uyarıların türü farklı olabilirdi...” dedi. Bu çelişki neden? Diyelim ki uçağın kimliği belirlenemedi. Rusya'ya ait olabileceği; Rusya'nın uçağın düşürülmesine göstereceği tepkilerin, siyasi, askeri, iktisadi alanlarda Türkiye açısından hayli olumsuz sonuçlar doğurabileceği hesaba katılmadı mı ya da bundan ne gibi kazançlar elde edilebileceği düşünüldü?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums