Coşkun: Kürd meselesi çözülmedikçe sistem darbelere açık

15 Temmuz darbe girişimini BasHabere değerlendiren Doç. Dr. Vahap Coşkun, Kürd meselesinin şiddet ortamına evrildikçe ordunun kendisinde sisteme müdahale etme hakkı bulduğunu söyledi.

Coşkun: Kürd meselesi çözülmedikçe sistem darbelere açık
25.07.2016 - 06:56
1885

 15 Temmuz darbe girişimini BasHaber'e değerlendiren Doç. Dr. Vahap Coşkun, Kürd meselesinin şiddet ortamına evrildikçe ordunun kendisinde sisteme müdahale etme hakkı bulduğunu söyledi.

 Doç. Dr. Vahap Coşkun 15 Temmuz’da yaşanan ve darbe girişimine BasHaber’e değerlendirdi. Kürd meselesinin şiddet ortamına evrildikçe ordunun kendisinde sisteme müdahale etme hakkı bulduğunu belirten Coşkun, "Bu meseleyi şiddet ortamından çıkartıp tekrar hukuk ve siyaset alanına oturtmak lazım" diyor. Ayrıca hükümetin darbe girişiminden ders çıkarması gerektiğine vurgu yapan Coşkun, demokrasinin kurumsallaşması için yeni yapılanmanın gerekli olduğunu belirtiyor.

Kürdistan’da kimi kentlerde halk sokaklara çıktı. Hakkari, Van, Bitlis, Diyarbakır gibi birçok kentte insanlar darbeyi protesto etti. Kürdler genel olarak nasıl tepki gösterdi sizce?

Bu darbe girişimi milletin mukaddesatına uzatılan bir eldir. Bunun karşısında durmak öncelikle demokrasi gereğidir. Türkiye toplumu bütünüyle bunun karşısında durdu o yüzden bunun bir demokratik kazanım da olduğunun altını çizmek lazım. İkinci olarak darbeler sadece o anda iktidarda olan siyasal partiye karşı yapılmaz. Darbeler bire bir olarak demokrasiye, siyasete ve topluma karşı yapılır. Türkiye’de darbelerin tarihine baktığımızda başarılı olan bütün darbeler kendisinden sonra bir zulüm ve baskı ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla Türkiye toplumu bu darbelerin başlarına ne getireceği konusunda ciddi bir birikime sahiptir. Üçüncü olarak özellikle 1980 darbesi ve sonrası gelişmeler göstermiştir ki bu darbelerin en ciddi mağdurları Kürdlerdir.

Kürdlere bir baskı ve zulüm politikası ortaya çıkmıştır darbelerden sonra 15 Temmuz gecesi gerçekleştirilmeye çalışılan darbenin TRT de okunan bildirisine baktığımızda özellikle Kürd meselesinde  ve Kürdistan’a yapılacak zulmün meşrulaştırılmaya çalışıldığını görebiliriz. Burada yapılan hatalar ile darbeye bir meşruiyet zemini oluşturulmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla başarılı olsaydı yine Kürdler için çok ciddi bir tehlikenin başlayacağını öngörmek mümkündür. Buna göre Kürdler hem demokratik bir duruşu ortaya koymak hem de bir darbenin onlara ne getireceğini tarihsel kaynaklardan okuyarak karşı durdular. Bütün illerde darbenin ortaya çıktığı ilk andan itibaren insanlar meydanlara indiler ve bu darbe karşıtı gösterilere başladılar. Bunun Türkiye ve Kürdler açısından çok değerli bir demokratik kazanım olduğunun altını çizmek lazım.

HDP’nin anında tepki vermemesi ise dikkat çekti. Mecliste darbe gecesi sesleri çıkmadı. HDP bir şaşkınlık mı yaşadı. Oysa Kürd siyaseti sık sık darbe tehdidine dikkat çekiyordu.

Darbenin olgunlaşmaya başladığı sıralar zaten gece saat 22 civarıydı ve HDP’nin açıklama yaptığı saat sanırım 23 sıralarıydı. Darbeye karşıyız diye bir açıklama yaptılar. Bu açıklamanın değerli olduğunu düşünüyorum. Ama  asıl fikrimi sorarsan ben  o akşam HDP’den ve Selahattin Demirtaş’tan çok daha güçlü bir tepki bekliyordum. Eğer Selahattin Demirtaş kanlı canlı bir şekilde bir TV’nin karşısına çıkıp bunu net bir şekilde ifade etseydi çok daha etkili olurdu. Burada yapılması gereken bence siyasal yapıya karşı yapılan müdahaleye her türlü mücadele etmek.

Bunun demokrasi içinde bir mücadele olduğunu bunun dışındaki yapılanmalara karşı ise çok sert bir şekilde karşı durmak gerekirdi. Özellikle darbenin püskürtülmesinde altı çizilmesi gereken noktalardan biri de bu darbenin toplumsal kesimlerde olduğu gibi siyasal yapılardan da destek görmemiş olması. Evet, toplum konusunda birkaç eleştiri yapılabilir ama MHP’nin CHP’nin ve HDP’nin darbeye karşı deklarasyon yayınlamaları darbecilerin şevkini ve cesaretini kırmıştır diye düşünüyorum.

Hükümetin Kürdistan’da Ergenekoncuları kullandığı yolunda bir söylem vardı. Kürd illerindeki generallerin de gözaltına alındıkları haberleri var. Diğer illerde asker sokağa çıkmadı. Darbecilerin savaşan birliklerle, Ergenekoncularla bağlantısının olmaması biraz garip değil mi?

Mardin, Bingöl Ardahan gibi bir takım yerlerde de komutanlar gözaltına alındı. Zannediyorum askerlerin Kürdistan’da darbe girişimini desteklememelerinin en önemli sebebi bir bu darbenin emir komuta zinciri içinde olmaması. 1. Ordu Komutanı bunun Türk Ordusu’nun bir emri olmadığını ve bunu desteklemediklerini belirttiler. Dolayısıyla komutanlar bu ihanet şebekesinin içinde yer almak istemediler. Bu darbenin ilk baştan itibaren hükümetin cemaat üzerinden bir duyarlılık oluşturmaya çalışması ikinci bir etken oldu. Çünkü bu cemaat toplumsal bir karşılığı olmadığı gibi ordu içerisinden de karşıtları olan bir hareket. Kritik bazı noktalara baktığımızda komutanların birbirlerine destek olduklarını görüyoruz anacak ordunun tamamını ele geçirecek bir mekanizma oluşturamadıklarını görüyoruz. 

Eğer darbe  girişimi başarılı olsaydı Kürdistan illerinde neler yaşanırdı?

Zaten ilkin sıkıyönetim ilan edilir ve her yere sıkı yönetim komutanları atanırdı. Bunun toplumsal olarak Kürdleri mağdur edecek bir süreç olarak görmek mümkündür. Bunu hem darbecilerin yayınladığı bildiriden hem de daha önceki darbelerin sonuçlarından çıkarmak mümkün.

PKK’nin durumdan faydalanmaya çalışmadığı görüldü. KCK’nin açıklamasında iktidar mücadelesi gibi notr bir tarafsızlık söylemi vardı. Bu başarısız darbe girişiminin ardından Kürd-Türk ilişkilerinde nasıl bir gelişme beklenebilir?

Bu ciddi bir şeydir. Şerden hayır çıkarmak lazım. Hayır, iki türlü çıkartılabilir. Birincisi bu darbe karşısındaki dayanışmanın toplumsal barışı tesis etme noktasında bir fırsat olarak da kullanılabilinir. Ortak siyasal alanı korumak da ciddi bir dayanışma örneğidir. Bunu hem Türkiye’de genel olarak siyasetin tansiyonunun düşürülmesi hem de toplumsal tesisi sağlama açısından bir fırsat olarak değerlendirmek lazım. İkinci olarak Türkiye tarihine baktığımızda bunu çok açık bir şekilde görebiliyoruz; askerin siyasete müdahale etmesi konusunda Kürd meselesi çok önemli bir gerekçeyi oluşturmuştur. Ne zaman Kürd meselesi şiddet ortamına evrilir ve ölümler olur, o zaman asker kendisinde sisteme daha çok müdahale etme hakkı bulur. Bu süreçte demokratik standartlar da düşüyor. Bu Kürd meselesi çözülmedikçe sistemin demokrasi dışı müdahalelere açık olduğunu belirtmek lazım. Bu meseleyi şiddet ortamından çıkartıp tekrar hukuk ve siyaset alanına oturtmak lazım.

Linç edilen, soyulan, dövülen hatta kafası kesilen kanlar içinde „kutsal ocak ordunun“ askerlerinin görüntüleri her yeri sardı. Eskiden asker homurdanır, hükümet devrilirdi. Türkiye’de bir sarı devrim mi yaşanan şey?

Bu kafası kesme olayı daha sonra yalanlandı. Sosyal medyanın avantajları olduğu gibi dezavantajları da var. Özellikle toplumu manipüle etme konusunda çok ciddi etkiye sahip. Buna dikkat etmek lazım. Bu darbe toplum- asker, asker-toplum ilişkilerini yeniden gözden geçirilmesi ve düzene sokulması bakımından ciddi sonuçlar oluşturacaktır. Birinci sonuç şudur, asker yeniden yapılandırılacaktır. Bu çok önemli bir husus. Ordu içinde bu kadar cuntacının tasfiyesi ordunun yeniden yapılanması için ciddi bir vazife yüklüyor. İkinci toplumun askere kendi sınırları içinde hareket ettiği sürece ona itibar edeceği gerçeği ortaya çıkmıştır. Toplum artık askerin kendi iradesine müdahaleyi kabul etmeyeceğini ciddi bir şekilde ortaya koymuştur. Bu bundan sonraki siyasal hayatın inşası konusunda oldukça değerli bir kazanımdır.

Darbecilerin bildirilerinde Kemalizme, Atatürk’e güçlü vurgular vardı. Ancak CHP ve MHP çok erken sayılabilecek bir karşı tavır gösterdiler. Bu nasıl oldu?

Bundan önceki darbelere de baktığımızda sürekli cumhuriyetin kurucu değerlerinden uzaklaşıldığına vurgu yapılıyor. Bu darbe metni de 1980 Darbesi’nin kopyasından başka bir şey değildir. Bu şekilde darbeleri meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Burada bir gariplik yok.  Her zaman siyasetçilerin kötülüğüne vurgu yapıp siyasal yapıyı restore ettiklerini iddia ederler. Bu darbenin cemaat ile ilişkili olması söylentisi MHP’yi direkt çok sert bir biçimde karşı koymaya itmiştir. CHP de bütün toplumsal katmanların ve yapıların buna karşı durduğunu görünce o da buna karşı durma mecburiyetini hissetti. Daha önceki darbelerin de toplumsal bir meşruiyeti yoktu. Ama toplum bu darbelere karşı durmadı. Ama şimdi toplum meşruluğu olmayan bir darbeye karşı çok sert bir şekilde karşı koydu. Zaten siyasal partilerin topluma karşı bir tavır almalarının imkanı ve hakkı yoktur.

Obama ve John Carry de hemen meşru hükümeti desteklediklerine dair açıklamalar yaptılar. ABD bu işin neresindeydi acaba?

ABD’den gelen açıklama aslında bana göre çok demokrasi savunucusu gibi bir tepki değildi. Çok ortaya konuştu, daha sonraki açıklamalarında ise darbe karşıtı ton arttı. Şimdiden belirli adresleri ülkeleri işaret etmek çok doğru olmayan bir tavırdır. Olay hala çok sıcak, zaman içinde olayın ayrıntıları ortaya çıktıkça daha sağlıklı değerlendirmeler yapma şansı verecek. Şu anda söylenecek her şeh spekülasyondan ibaret kalır.

Erdoğan ve Hükümet’in erken sinip kaçabileceleri, teslim olabilecekleri mi düşünüldü? Erdoğan’ın darbeye karşı cesur durduğu, Başbakan’ın çok kararlı olduğu, AKP milletvekillerinin adeta demokrasi kahramanlığı yaptığı gibi manzaralar yaşandı. Bu duruş sadece nefsi müdafa veya cesaretle izah edilebilir mi? Darbecilere karşı direnen AKP, bundan sonraki süreçte demokrasinin kurumsallaşması konusunda da daha ilkeli davranır mı?

Hükümet krizi iyi bir şekilde yönetti. En önemli göstergesi AKP’nin bütün mensuplarının bunun karşısında durmasını ve bunu hiçbir şeklide kabul etmeyeceklerini beyan ettiler. Bu elbette AKP ve toplumun diğer kesimlerine bir cesaret verdi. Eğer ki siyasal iktidar buna karşı dik durmasaydı darbenin daha güç püskürtülmesi veya püskürtülmemesi söz konusu olabilirdi. Erdoğan’ın cep telefonu üzerinden yayına katılması halkı demokrasi savunma konusunda sokaklara davet etmesi ve yetkililerin ve toplumun buna uyması siyasal bir rüşddür. Eğer ki bu çağrı başarılı olmasaydı hem Türkiye hem de siyasal iktidar açısından çok zor bir dönem başlayabilirdi. Ancak siyasal yapıların ve toplumun buna karşı durmasından Erdoğan’ın ve hükümetin çıkarması gereken bir ders var.

Bu fırsatı toplumun daha da demokratikleşmesi için kullanması lazım. Toplum otoriterliği kimseden kabul etmez. O yüzden demokrasi vurgusu ak partinin temel politikalarını oluşturmalıdır. Elbette darbeyi gerçekleştirenler ile hesaplaşılmalı ve hukuk içerisinde gerekli cezaları almalıdır. Bunun bütün tedbirleri alınmalıdır. Öbür kanattan demokratik siyaseti isteyen halkın önü ve demokrasi kanalları açılmalıdır. Demokratik alanı daraltan uygulamalar Ak Parti’den de gelse Ak Parti de tepki görecektir.

Darbenin arkasında Cemaatin olduğu yolunda bir izlenim ve propoganda var. Ne dersiniz buna? Cemaatin orduda darbe yaptırabilecek kadar yayıldığı veya bir kısım Kemalist askerlerle işbirliği yaptığı izlenimi çıkıyor. Bu reel mi?

Şu anda bu veriler üzerinden yorum yapmak çok mümkün değil ancak cemaatin ordu içinde bir darbeye kalkışacağı öteden beri söylenegelen bir şey. Özellikle bu yıl 1 Kasım seçimlerimden sonra önce Mayıs ayında bir darbenin yapılacağı daha sonra Haziran ayında bir darbenin yapılacağı konuşuluyordu. Olmadı 30 Ağustostaki YAŞ öncesi mutlaka bir askeri hareketliğin olacağını cemaate yakın bazı kişilerin ve organları sosyal medya hesaplarında bazen görülüyordu. Dolayısıyla böyle bir darbe girişiminden sonra bunun cemaatle yazılması kaçınılmaz oldu. Bunu açık bir şekilde ortaya koymak gerekiyor. Ama şu anda yakalanmış kişilerin cemaat mensubu olup olmadığı daha iyi değerlendirilmeli. Eğer bütün bunlar iddia edildiği gibi cemaat mensubu ise o zaman Türkiye’de çok ciddi bir cemaat kuşatması altında olduğumuzu kabul etmek lazım, çünkü yakalanan kişilerin görev yaptığı alanlara bakıyorsunuz ordunun çok kritik noktalarını tuttuklarını görürüsünüz. Bu da çok ciddi bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

Bir istihbarat zaafı mı vardı? MİT hükümet bu durumu nasıl görmedi?

Burada tabi konuşulacak konulardan bir tanesi de budur. Böyle bir girişim önlenebilir miydi, önlenemez miydi bu konuda gerekli istihbari veriler var mıydı ciddi bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Ancak gerek emniyetin gerek istihbaratın bu tür bir eylem öncesinde nasıl bir hazırlığım için de olduklarını görmek lazım. Nitekim,  aslında devletin tüm kurumları, darbenin yapılmasından  sonra  siyasal iktidarın emriyle hemen emniyetin harekete geçmesi, İstanbul ve Ankara savcılıklarının bunun hakkında soruşturma başlatmaları, hukuki kanalların işletilmesi aynı zamanda güvenlik güçlerinin buna müdahale etmesi hükümetin bir hazırlığının olduğunu ortaya koyuyor. Bunlar önemli göstergeler. Ama dediğim gibi bu darbenin yapılmasında bir takım eksiklikler var mı yok mu bunlar elbette soruşturulacaktır. Hükümetin bundan sonra bir darbeyi gerçekleştirebilecek bir yapıyı zorlaştıran yeni bir yapılanmaya gitmesi gerekir. Yani hem orduda hem de diğer kurumlarda bunun için ciddi bir yapılanmaya girilmesi lazım. Eğer ki bu tür yapılanmaları önleyemediğiniz müddetçe bu tür yapılar yarın öbür gün başka bir şekilde karşınıza çıkabilir. Bu darbecilik ta 1900’lerin başından gelen bir hastalıktır. Kendini ulusalcı subay olarak gören bir anlayış ordunun içinde sürekli var ve kendilerine vazife çıkardıklarında ülke yönetimine el koymayı bir hak olarak görüyorlar bu anlayış. Bu anlayışı temizlemek gerekiyor. Yoksa aksi takdirde gene büyük tehlikelerle karşı karşıya kalabiliriz.

Türkiye büyük bir badire atladı. Sizce bundan sonra ne olur?

Tabi eğer darbe olsaydı ekonomik, siyasal ve toplumsal bir tahribatın olması kaçınılmazdı. Bu uçurumun kenarından dönmüş olmamız hepimiz için önemli bir şanstır. Bütün topluma geçmiş olsun. Bundan sonra yapılması gereken bundan ders çıkarmak ve buralara nasıl geldiğimizi hesap edip ona göre davranmak gerekir. İkincisi bunları gerçekleştirenler ile hukuk önünde gerekli hesaplaşmayı yapmak lazım. Üçüncüsü asker- odunun yeniden yapılanmasını sağlamak şarttır. Türkiye de siyasetin gelişmesi için gerekli bütün adımları atmak gerekir. Burada hem Türkiye’nin demokratik standartlarının yükseltilmesinden hem de Kürd meselesinin demokratik bir şekilde çözülmesinden bahsediyorum.  

Binlerce gözaltı var. Tutuklamalar başladı. Sizce bu yargılamaların nasıl yapılması gerekiyor, nasıl bir yol izlenecek?

Ağır cezaları gerektiren bir suç hali ve aynı zamanda devletçi anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelik suçun varlığı halinde bu kimseler içn hangi yargılamanın yapılacağı mevzuatta var. Yapılması gereken bundan sonraki yargılamaların iddanamlerinin iyi bir şekilde ortaya konması ve kişilerin bağlantılarının iyi tespit edilmesi, dosyadaki delillerin sağlıklı bir şekilde yapılması ve yargılamaların da tamamıyla hukukta eşitlik ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.  Herhangi bir şekilde hukuki bir zaafiyet ortaya çıkmaması gerekiyor. Gereken ne varsa en net şekilde yapılması gerekiyor. Bu işin içinde olmayanları tespit edip haklarını korumak gerekiyor. Toptancı bir yaklaşımdan imtina etmek gerekiyor. Bu tür bir hukuki yargılama onları toplum vicdanında da mahkum edecek.

(M.E) 

BAS HABER

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums