Oya Baydar: PKK istese TAK dahil bütün birimlere hakim olabilir

Çatışmalı dönemde Diyarbakır’ın Sur ilçesine gidip savaşa engel olmaya çalışan onlarca yazar, akademisyen, sanatçı ve

Oya Baydar: PKK istese TAK dahil bütün birimlere hakim olabilir
2.06.2016 - 07:24
2265

 Çatışmalı dönemde Diyarbakır’ın Sur ilçesine gidip savaşa engel olmaya çalışan onlarca yazar, akademisyen, sanatçı ve gazeteciden biri de Oya Baydar’dı. Ünlü edebiyatçı, belki savaşa engel olamadı ama bir tarihin adım adım nasıl harabeye dönüştüğüne ve o harabe içinde kalanların hayatlarına tanıklık etti. Bununla da yetinmeyip ‘Surönü Diyalogları’ adlı kitapla belgeledi her şeyi.

Baydar’la Can Yayınları’ndan yeni çıkan kitabından hareketle Sur’da yaşananları, savaşın evveliyatını, bundan sonrasını konuştuk…

Çatışmalı süreçte Diyarbakır’ın Sur ilçesine gittiniz ve ‘Surönü Diyalogları’nı yazdınız. Yaşananları tarih nasıl hatırlayacak?

Bugün Dersim’i, 78’deki, 79’daki Maraş, Çorum, Malatya gibi olayları nasıl hatırlıyorsak -veya kimimiz nasıl hatırlamıyorsa- öyle.

Sur’da yaşananlara toplumunun tepkisi ne oldu? Türkler ve Kürtler nasıl algıladı?

Bütün Türkler ya da bütün Kürtler genellemesini yapmayalım ama çok farklı algıladıklarını söyleyebilirim. ‘Surönü Diyalogları’ baştan sona bu farklı algılamayı anlatıyor zaten.

Sur, Kürtlerle Türkler arasına bir duvar mı örecek sizce? 

Duvar zaten vardı, Cizre ve Sur o duvarı kalınlaştırdı, yükseltti.

Sur, Cizre, Silopi ve Nusaybin’de yaşananlar için birileri bedel ödeyecek mi?

Kısa dönemde hayır. Hatta iktidar, Kürt siyasal hareketini etkisizleştirerek, Meclis dışına iterek durumdan nemalanacak. Zaten hesap bunun üzerine kurulu. Devlet ve iktidar açısından bakarsak otoriterleşme hızlanacak, son demokrasi kırıntıları da yok edilecek. BDP ve HDP etkisizleştirilirken, demokratik kamuoyu üzerindeki ağır baskılar yasa değişiklikleriyle daha da artırılacak.

suronu-diyaloglari‘Dava dedikleri, İslama dayalı bir toplum ve dünya projesi’

Tam olarak ne yaşanacak?

Artık hepimiz terörist kabul edileceğiz. Kürt hareketi açısından bakarsak sadece Batı’da değil, bölgede de halkın Kürt hareketine destek ve güveninde aşınma olması doğal. Ama bu aşınmanın devlete, AKP’ye desteğe dönüşmesini de kimse beklemesin. Sur ve belki de daha vahşi boyutlardaki Cizre, bölgedeki durumun aynası olarak Erdoğan AKP’sinin suç hanesine yazılacak kuşkusuz.

Çözüm sürecinin yeniden, ancak bu defa dini kanaat önderleri ve aşiret reisleriyle müzakere edileceği konuşuluyor. Hafızalar acı ve dramlarla doluyken toplum, barışı yeniden konuşmaya hazır mı?

Muktedirler düzeyinde barış havasına girilse, savaşın tarafları yaşanan acıların, kayıpların, insan dramının farkına varıp ‘sonuna kadar savaş’anlayışından çözüm ve diyalog anlayışına dönse, kitleler yaşanan bütün acılara rağmen barış adımlarını destekler. Burada asıl güçlük, savaşta çok şey kaybeden ve gerçekten barış isteyen Kürt halkından değil, Türk kesiminden gelecektir ne yazık ki.

Erdoğan ve hükümet, her fırsatta bir davadan söz ediyor. Nedir bu dava dedikleri?

Dava dedikleri özünde kendi mutlak iktidarları, ancak daha da önemlisi, tam cihatçı çizgide olmasa da aynı anlayıştan kaynaklanan siyasî İslama dayalı bir toplum ve dünya projesi. Asıl tehlike bu.

Kürt siyasetinin önde gelen ismi merhum Şerafettin Elçi, 2011’deki bir söyleşisinde Neşe Düzel’e şöyle demişti: “Benim en ürktüğüm şey gençler. Yıllar yılı biz bu insanları döve döve içlerini kin ve nefretle doldurduk. 30 senedir savaş ortamındayız. ‘Fırtına çocukları’diyebileceğimiz öfkeli bir nesil yetiştirdik. Bu neslin birdenbire dönüşmesi zor.” Sur’un gençleri artık daha da mı öfkeli? Kalanlarla barışmak mümkün mü?

Şerafettin Elçi sonuna kadar haklıydı. Hendeklerde savaşan gençler, savaşa rağmen ölümü göze alıp dağa koşturan çocuklar haklı öfkelerinin esiri. Zulüm öfkeyi biler, tabii ki daha öfkeliler şimdi. Böyle giderse barışmak mümkün olmaz. Barışmak için önce yüzleşmek, ödeşmek gerekir.

Sur direnişi sırasında da Kandil’den, şimdiki gençlerin de kontrol edilemediğine dair açıklamalar gelmişti. Bu gençleri kimse kontrol edemezse nasıl barışacağız? 

Ben Kandil’in bu açıklamalarına hiç itibar etmedim. PKK bilmediğimiz, tanımadığımız bir örgüt değil. Başındakiler istedikleri takdirde, TAK dahil bütün birimlere hakim olabilir. Orada, burada durumdan vazife çıkaran kontrol dışı eylemler, hatta devlet kontrollü provokasyonlar her zaman olabilir. Kandil bunları kesin bir dille kınayıp yapanların cezalandıracağını açıklasa bir süre sonra bu türden kaçaklar olmaz, ‘kontrol dışı gençler’in alanları daralır. Her iki taraftaki savaşçı zihniyet ve niyet değişmeden kalıcı barış mümkün görünmüyor bana.

sur yikim10

Arşiv fotoğraf Sur: DHA

‘Kandil’in ne istediğini tam olarak ben de bilmiyorum’

Bu çocuklar ne istiyor? İstedikleri Kandil’den farklı mı?

Son dönemlerde Kandil’in ne istediğini tam olarak ben de bilmiyorum. Kürt nüfusun yoğun yaşadığı bölgelerde, Rojava’daki gibi kanton yönetimleri istiyorlarsa –ki galiba öyle- Türk devleti ve Türkiye sosyolojisi göz önünde bulundurulduğunda, bu aşamada savaşla sağlanabilecek bir şey değil bu.

Çocuklar dediğimiz genç kuşakların gözleri, kulakları Kandil’dedir doğal olarak ama işin özüne inecek olursanız onlar kimliklerinin, onurlarının, dillerinin tanınmasını ve öz yönetim hakkını yani bir çeşit bölgesel otonomi istiyorlar. Başka çare de yok zaten. Çağımızda birçok Batı ülkesi sıkı merkezi yönetimle değil, daha esnek modellerle yönetiliyor.

Kitapta, “Aslında kendime bir iyilik yapmaya geldim: Göğsüme çökmüş ağırlıktan kurtulmaya, vicdanımı yıkamaya, başkalarının günahlarının bedelini ödemeye” diyorsunuz. Ne demek istiyorsunuz?

Batı’daki Türk’ün, özellikle Türk aydınının ve siyasetçisinin sorumluluğunu anlatıyorum ben. ‘Başkalarının günahı’ derken kastettiğim bu.

Haber Nöbeti için Sur’a gittiğimde, sohbet ettiğim yurttaşlardan biri bana “Söyleyin o günü birlik buraya gelen aydın, yazar, akademisyen tayfasına; gelmesinler. Bir saat Sur’un girişinde kalıp basın açıklaması yapıyorlar, sonra polisler bizden acısını çıkarıyor. Gelmeleri de bir işe yaramıyor” demişti. Sizce neden böyle düşünüyorlar?

Diyarbakır’a 100’ü aşkın bir aydın grubuyla gitmeden önce, içimde böyle düşünenler de olabileceği kuşkusunu barındırıyordum. Bu yüzden bölgedeki havayı anlamak için bir ön çalışma yapmıştık. Birkaç arkadaş, bölgenin insanlarıyla, kanaat önderleriyle toplanıp bu türden dayanışma eylemlerinin yararını ya da gerekliliğini tartışmıştık. Asıl sitem, “Geç kaldınız” olmuştu. Sözünü ettiğiniz ‘Gelmesinciler’ acılarına ortak ve mümkünse derman olmamızı bekleyen halk değildi. Ama yürekleri belki de haklı olarak Batı’dan çoktan kopmuş, her türlü barış umudunu yitirmiş ve çözümün ölümüne savaşta olduğu duygusu edinmiş olanlar arasında var gerçekten de.

90’larda da Kürt kentlerinde acılar, faili meçhuller ve çatışmalar yaşanıyordu. Ancak bu kadar kısa sürede iki taraftan da bu kadar fazla can kaybının yaşandığı bir dönem olmamıştı. Niye?

Erdoğan zihniyeti, barışın kendisine yaramadığını gördüğü zaman çözümden vazgeçti, masayı devirdi. Kürt silahlı hareketine gelince, Suriye iç savaşı ve Rojava, hareketin önüne Türkiye’yi aşan perspektifler koydu. Öte yandan Kürt hareketi iktidarın son gerilla kalana kadar (ki siz gereğinde boyun eğmemiş, biat etmemiş son Kürt kalana kadar diye anlayın) şeklinde özetleyebileceğimiz savaş planının farkındaydı ve çözüm umudunu büsbütün yitirdi. Kısaca iki taraf da bu savaşı istedi ve iki taraf da kazanacağı umuduna kapıldı. Herkes, özellikle de halk kaybetti.

Esnaf arasında Sur’da yaşananlar için PKK’ya çok tepkili bir kesim var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Ne bekliyordunuz ki! Suriçi’nde her yer yandı, yıkıldı; neredeyse altı aydır ticaret, alışveriş durdu. Üstelik sadece Suriçi değil, bütün Diyarbakır aylarca ölü şehre döndü. Sokağa çıkma yasağı denilen abluka süresince binler değil, on binlerce esnaf dükkânını kapatmak, işini tasfiye etmek zorunda kaldı. Sadece küçük esnaf değil, başta Diyarbakır, bölge illerinin sanayicileri, tüccarları, orta ve büyük sermaye yüzlerce iflasla karşı karşıya kaldı. Yurtları, mahalleleri, evleri, yaşamları yıkıldı; çocukları öldü. Savaş varsa savaşan taraflar vardır; bunu onlar kendi deneyimleriyle yaşadılar. Yıkımlarında sadece devletin değil, PKK’nin de payı olduğu değerlendirmesini yapıyorlar. Ama yine söyleyeyim; PKK’ye karşı tepki AKP’ye yandaşlığa dönüşmüyor.

Tahir Elçi her iki tarafa da yalvarıyordu. Özellikle de Sur’un tarihini yok etmeyin diye. Ve yalvardığı yerde öldürüldü. Bunu nasıl açıklıyorsunuz? Bu topraklarda Tahir Elçi gibi olmaya, barışı istemeye yer yok mu?

Tahir Elçi’nin, orada öldürülmesinin sembolik bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Tahir Elçi gibiler bu ülkede her zaman tehdit altındalar. Hrant Dink’i hatırlayın. O da tam bir barış insanıydı, bu yüzden hedef seçilmişti zaten. Yine de Tahir Elçi’ler, Hrant Dink’ler çıkacak, çünkü onların duruşu bir insan onuru meselesidir.

DİKEN

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums