Dengir Fırat: Dokunulmazlıklar kaldırılırsa istifa ederim

Dokunulmazlıkların kaldırılmasının Türkiyedeki sorunları daha da derinleştireceğini belirten HDP Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, “Bu yapıldığı takdirde ben bu Meclis’te durmam; aynı gün milletvekilliğinden istifa ederim. Hakkımda herhangi bir fezleke olmamasına rağmen Meclis’te durmam” diyor.

Dengir Fırat: Dokunulmazlıklar kaldırılırsa istifa ederim
29.03.2016 - 23:46
2156

 Dokunulmazlıkların kaldırılmasının Türkiye'deki sorunları daha da derinleştireceğini belirten HDP Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, “Bu yapıldığı takdirde ben bu Meclis’te durmam; aynı gün milletvekilliğinden istifa ederim. Hakkımda herhangi bir fezleke olmamasına rağmen Meclis’te durmam” diyor. 

 HDP’li vekillere ‘dokunulsun mu dokunulmasın mı’ tartışması doludizgin devam ederken, Meclis’te dokunulmazlıklarla ilgili değişikliğin kapsamı ve izlenecek yöntemler tartışılıyor. Yeni düzenlemelerin hedefinde ise HDP ve muhalefet milletvekilleri olduğu iddia ediliyor. TBMM Anayasa Adalet-Karma Komisyonu’ndaki 507 fezlekeden sadece 42’si 24 AKP milletvekili için verilmişken, muhalefetteki durum ise şöyle: HDP’li 43 milletvekili hakkında 292, CHP’li 47 milletvekili hakkında 154, MHP’li 6 milletvekili hakkında da 15 dosya bulunuyor.

Muhalefet partileri, önceki dönemleri de kapsaması durumunda dokunulmazlıkların kaldırılmasına sıcak baktıkları yönünde açıklamalar yaparken, HDP Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat dokunulmazlıkların kaldırılması halinde milletvekilliğinden istifa edeceğini söylüyor.

Fırat, “Dokunulmazlıkların kaldırılması Türkiye’deki sorunları daha da derinleştirir. Bu yapıldığı takdirde ben bu Meclis’te durmam; aynı gün milletvekilliğinden istifa ederim. Hakkımda herhangi bir fezleke olmamasına rağmen Meclis’te durmam” diyor.

Geçtiğimiz hafta KBY Başkanı Mesut Barzani ile görüşen HDP Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat ile Erbil ziyaretini, dokunulmazlıkların kaldırılması tartışmalarını, Rojava’da ilan edilen federasyonu ve devam eden şiddetin siyasete etkilerini konuştuk.

- 1991 yılında Meclis’te DEP’li milletvekillerin tutuklanması ile sonuçlanan o sürecin tekrarlanmasına dair bir endişe var kamuoyunda, bir kez daha vekillere dokunulur mu? TBMM’de milletvekillerinin yaka paça gözaltına alınmasına benzer görüntüler izlenir mi?

Milletvekilliği dokunulmazlığı ile kürsü dokunulmazlığını birbirinden ayırmak lazım. Kürsü dokunulmazlığı masum bir hakdır. Türkiye, maalesef meclisteki kürsü konuşmaları da dahil milletvekillerini 90’lı yıllarda gözaltına aldı. Parlamento çatısı altında yapılmış her türlü söz-söylem ne kadar ceza gerektirirse gerektirsin masumdur. Nasıl ki Cumhurbaşkanı’nın masumiyetinden bahsediyorsak, bu da böyledir. Türkiye’nin hali hükümetin hoşuna gidiyorsa, ülkenin bir kan gölüne dönmesi tasvip ediliyorsa, ona bir şey diyemem. 90’lı yıllardaki yöntemler kullanılırsa, o günkü sonuçlar alınacaktır. Şiddet, hukuk dışılık Türkiye’de hakim. Devletlerde en azından kurallar vardır; fakat Türkiye’de artık bu da yoktur. Burada hukuktan bahsetmiyorum, hukuk daha ayrı bir şeydir. Saddam’ın ülkesinde dahil kanunlar vardı, şu an Suriye’de de aynısı var. Esad, daha olayların başlangıcında ifade etmişti zaten, demişti ki; “iç işlerimize müdahale ederseniz, beni düşürmek için her türlü vasıtayı mübah sayarsanız bir gün bu, sizi de aynı şekle getirir.” Türkiye şimdi aynı durumdadır.

-Dokunulmazlıklar kaldırılır mı?

Kaldırılabilir. Ama kaç kişi olur nasıl olur bilmiyorum. Bugünkü yönetim öylesine bir çıkmaza girdi ki, bir trenin son sürat bir duvara çarpma olayı gibi görüyorum. Duvara doğru gittiğini görüyor, ama freni olmadığı için durduramıyor. Burada fren yoksa daha çok ölmek için gaza basıyor. Dolayısıyla milletvekillerine dokunulacaktır. Türkiye’de kutuplaşma öyle bir noktaya götürülüyor ki toplum birbirinden nefret eden iki gruba ayrılmış vaziyette. IŞİD garda bombalama yapıyor, fakat IŞİD’e laf söylenilemediği için, kalkıp kokteyl gibi şeyler söyleniyor. Buna bir çocuk bile güler. IŞİD ile Kobanê’de ölümcül bir savaşın içerisine girmiş olan PYD nasıl IŞİD ile birlik olabilir? Mesele IŞİD’i masum göstermek veya onun üstündeki yükü başkalarıyla paylaştırabilmektir.

İnanıyorum HDP’li milletvekili arkadaşlarımızın veya hepimizin dokunulmazlıkları kaldırılırsa, hatta boynumuzdan tutularak arabaya sokulup tutuklanırsak büyük bir kesim memnun olur. Ama bir bombayla hepimizi yok ederlerse inanıyorum ki o gün milli bir bayram şekline de getirilebilir. Bu kadar büyük bir nefret ve kinin içerisinde olan bir toplum var. Birinin üzüldüğüne, bir başkası seviniyor. Bu hale getirilmiş ve yönetim bunun üstüne oluşturulmuş. Yüzde 49’un sırrı burada yatıyor. Bunun için düşman yaratmak lazım; düşman da HDP’dir, Kürd halkıdır. Dokunulmazlıkların kaldırılması büyük bir ihtimaldir; hatta yeni bir oyunla bir kereye mahsus olmak üzere 500’ün üzerinde kişinin dokunulmazlıklarının kaldırılması isteniyor?

-Neden?

Akılları sıra zeka oyunu yapıyorlar. Çok zekiler ama akıllı değiller. Bir tek akıllı varlık insandır; zeka ise kurtta, tilkide ve köpekte vardır. Buyurun kaldırın deniliyor. Peki neyi kaldırıyorsun? Bu dönemi kaldırıyorsun. Geçmişteki dönemler de dahil olmak üzere ve bundan sonraki dönemlerde de dokunulmazlık olmasın.

Bana göre bu da yanlıştır; çünkü dokunulmazlık, tarihi bir süreç sonucunda alınmış olan parlamenterin iradesini özgürce ifade edebilmesi için bir enstrümandır.

Dokunulmazlıkların kaldırılması Türkiye’deki sorunları daha da derinleştirir. Böyle bir eylem yapıldığı takdirde ben bu mecliste durmam; aynı gün milletvekilliğinden istifa ederim. Hem de hakkımda herhangi bir fezleke olmamasına rağmen bu Meclis’te durmam.

- Tepki olarak mı?

Buranın bağımsız bir parlamento olmadığı kanısına bir kez daha varırım ve bir oyunun oynandığı, sadece birilerinin kalkıp inen parmaklarının olduğu bir yerde daha fazla vakit kaybetmeden derhal o gün milletvekilliğini bırakırım. Bu durumda parlamento bana göre anlamsızlaşır ve benim orada durmam doğru olmaz. Dokunulmazlıkları kaldırdıkları gün ben bu mecliste yokum. Kendilerini baş başa bırakmakta fayda var.

-HDP’li diğer vekillerde aynı şekilde istifa ederler mi?

Tabi ki değerlendirecek olan partinin yetkili makamlarıdır. Nasıl karar verirler bunu bilemiyorum. Ben kişi olarak tavrımı açıklayabilirim ancak.

-Demirtaş ve Yüksekdağ’ın dokunulmazlıklarının kaldırılması da gündemde ve kulislerden hapse girecekleri yönünde söylentiler yayılmakta. HDP Eş Başkanları’nın tutuklanması nasıl sonuçlar doğurur kamuoyunda?

Yalan söylüyorlar. Her ikisinin de dokunulmazlıkları kaldırılabilir; ama tutuklanabilecekleri kanısında değilim. Özellikle dünyadaki baskıdan çekinirler. İki eş genel başkanın hapse atılmasının izahını yapabilme imkanına sahip değiller. Şu anda kaldırılacak sınırlı sayıdaki milletvekillerini de denemek için kaldırabilirler. Toplumun ve dünyanın vereceği refleksi ölçmek için yaparlar. Eğer büyük bir refleks görmezlerse, hepsini peyderpey ekarte etme yoluna gidebilirler.

-HDP içerisindeki bileşenlerin özellikle “Türk solu” diye tarif edilen kesimlerin özyönetim ile başlayan hendekle devam eden süreci eleştirdikleri ve bu siyasetten rahatsız olduklarına dair içeride ‘bölünme’ tartışmalarının olduğu söyleniyor. Bu işin aslı nedir? HDP bileşenlerinin Kürd siyasetinden ayrışma olasılığı var mıdır?

Zannetmiyorum. Olması mümkün değil. Siyaseten o kesimin bir siyasi varlık gösterebilmesi mümkün değil. Ancak bileşenler HDP ile Meclis’te kendilerini ifade etme imkanı bulmuşlardır. O bakımdan böyle bir ayrışmanın olacağını düşünmüyorum. Hepimiz hendek siyasetini, özyönetim ilanlarını değerlendiriyoruz.

-Toplumsal şiddetin ortaya çıkışıyla birlikte aydınlar ve yazarlar cephesinde yürütülen tartışmalar; bu sürecin HDPyi hedeflediği, HDP’yi küçültmek için şiddetin tırmandırıldığı şeklindeydi. Bununla birlikte HDP’nin hem devletin hem de PKK’nin şiddetine maruz kaldığı bir itibarsızlaştırma süreci yaşadığı değerlendirmeleri yapıldı. Yine Demirtaş’ın Diyarbakır’da yaptığı Newroz konuşmasında Öcalan’a bağlılık yinelemesi bu biçimde değerlendirildi. HDP bu durumdan çıkmak için ne yapacak?

Selahattin Demirtaş’ın bu ifadesi, kendisine aittir. Benim söyleyebileceğim şey şudur: Eşit vatandaşlık bazında temek hak ve özgürlüklerinden istifade eden ve Anayasa’ya vatandaşlık bağıyla bağlı olan bir yapı ülkenin bütünlüğünün devamını sağlar. Bunun aksine yapılan her türlü davranış bu ülkenin bölünmesi veya en azından huzursuz ve gücünü lüzumsuz harcayan bir ülke haline getirir. Bugün Kürdistan’ın büyük il ve ilçelerinin içindeki sivil insanlarla birlikte bombardımana tabi tutulmasını kabullenmek mümkün değil. Dünyada bunun ikinci bir benzeri yoktur. Tarihe baktığınız zaman kendi ülkesine, kendi ülkesinin insanlarını bombalayan devletin varlığını görebilmek mümkün değil. İspanya iç savaşında yapılan o meşhur bombardımanda İspanya uçakları yoktu, Alman ve İtalyan uçakları vardı. Bunu ancak Ortadoğu’da Saddam Hüseyin’in ülkesinde mümkün oldu. Halepçe’de 5 bin insanın gazla öldürülmesi gibi. Diğer tarafta bunu Suriye’de görmek de mümkün. Suriye kuvvetleri kendi kentlerini bombalıyor, diğer güçler başka yerleri bombalıyor. Halep’te ve Şam’da bugün yıkım görüntüleriyle karşılaşıyoruz. Bunun 3. örneğini Türkiye’de görüyoruz. Sur, Nusaybin, Cizre gibi tarihi şehirler kültürleri ve insanlarıyla birlikte yok ediliyor. Çünkü, oraları kendi ülkeleri olarak özümsememişler. Orayı yabancı bir ülke gibi görüyorlar. Siz, bu ülkenin kültürel varlıklarını ve o toprakları kendi topraklarınız olarak özümsemiş olsaydınız o kültürel yerleri yok etme kararı veremezdiniz. Ne yazık ki bugün korkunç bir katliam yaşanıyor. Türkiye, artık giderek Suriyeleşen ve Saddam dönemindeki Irak gibi eşit haklara sahip olan vatandaşların birbiriyle savaştığı bir ülke haline geliyor. Dolayısıyla bunun mantıksal hiçbir gerekçesini bulamazsınız. Ne hendekte bulabilirsiniz, ne de o hendeğin arkasında kalan o gençlerle bulabilirsiniz.

-HDP küçültülmeye çalışıldı mı?

Onlar için HDP’nin küçültülmesi lazımdı. İktidar, hiçbir zaman PKK’yi karşısına almıyor, HDP’yi hedef alıyor. Sanki silah HDP’nin elindeymiş gibi davranıyor. HDP’nin elinde çok korkunç bir silah vardı: Onu da 7 Haziran’da gösterdi. 80 milletvekilini parlamentoya sokarak o başkanlık sistemi talebinin, o iktidar alışkanlığının kökünü sarstı. Bunu yapan HDP’ydi. Dolayısıyla onlar için düşman HDP’dir. HDP, demokratik siyasetin içerisinde kaldığı zaman onun AKP üzerinde yapacağı yıkım, atom bombasının yapacağı yıkımdan çok daha fazladır. Yani AKP iktidarını yerle yeksan yaptı. “Seni başkan yaptırmayacağız” dedi ve onu başkan yaptırmadı. 7 Haziran öncesinde HDP’nin parti olarak siyasete girmesini isteyen AKP’lilerdi. “Bunlar parti olarak girerlerse barajı aşamazlar, barajı aşamayınca biz en azından 60-70 milletvekilini oradan alır, Anayasa’da da istediğimiz değişikliği yapar, başkanlık sistemini de getiririz” diye düşündüler. Ne zaman ki kamuoyu yoklamaları önüne gelip, HDP’nin barajı aşacağını gördüklerinden itibaren panik oldular. O günden sonra en büyük düşman HDP oldu. HDP, 7 Haziran’da 80 milletvekiliyle meclise geldiğinde, bu kez sistemin dışına atmak için çaba sarf edildi. Dolayısıyla algı operasyonlarıyla HDP’yi sanki silahlı bir örgütmüş gibi halkın kafasına nakşettiler. Aslında HDP’nin ne silahlı bir örgütü var, ne de bir tabancası var. Hiçbir şeyi yok. Şunu kabullenmek lazım ki HDP’nin tabanı büyük bir miktarda PKK’ye sempati duyan bir kesimdir. Bu kesim, aynı zamanda HDP’nin seçmen tabanıdır. Siyasette hiçbir aktör, diğer bir aktörün kendisinden daha fazla güçlü hale gelmesini istemez.

-“Hendek Savaşı” diye tabir edilen sürecin sonuçlarını nasıl izah etmek gerekiyor. Bu süreçte neler kazanıldı, neler kaybedildi? HDP içerisinde bu tartışmalar yapıldı mı?

Hendek, 7 Haziran öncesinde de vardı. Yani Haziran seçimlerinin ardından başlayan bir durum değildi. Özellikle aileleri, köyleri yakılarak sürgün edilen çocuklar; babası, annesi veya kız kardeşi infaza tabi tutulan çocuklar büyüdüler. Belli bir yaşa geldiler. Onların o çocuk hafızalarında şu vardı: Devlet, yıkan bir güçtü. Bunların bir kısmı batı illerinde yaşıyordu, diğerleri Kürd illerindeki şehirlerin gecekondularında vardı. Bu yetişkin olan gençler o çocukluk anılarıyla kendi mahallelerini, ailelerini koruma iç güdüsüyle o hendeklerin arkasına geçti. Devlet, onun gözünde yıkan, yakan ve öldüren bir makam ismiydi. Dolayısıyla da kendisini koruma iç güdüsüyle hareket edildi. Örneğin Sur’da basında fotoğraflarını görmüşsünüzdür. O gençlerin bir kısmı üniversite öğrencisiydi, bir kısmı da okuma imkanı bulamamış olan o bölgenin gençleriydi. Gerillalarla bir ilgisi yoktu. Bugün eğer 10 ile 25-30 yaş arasındaki çocukları siz 90’lı yıllardaki politikalarla bu devletten soğutmuşsanız, şimdi de 0-10 yaş arasındaki grubu da bir şekliyle ağabeylerinin formatına getiriyorsunuz. 10 yıl sonra, 25-30 yaşında olan insanlar 40 yaşına geldiği zaman, diğer grup da 15-20 yaşında olacak. Dolayısıyla o hat tamamlanmış olacak. Türkiye konuşacak, müzakere edecek kimseyi bulamayacak. Bunun adı bölünmedir. Bir şekilde kendi iktidarlarının devamı için ülkenin bölünmesini veya masum insanların ölümünü göz önüne alıyor. Birileri iktidarını devam ettirebilsin diye, iki taraftan da fakir fukara çocukları bir şekilde yok ediliyor. Bu şekliyle bir imha savaşı yapılıyor. Bu imha savaşının temelinde de iktidar hırsı var. Çünkü iktidar eğer demokratik bir yapıyla sınırlandırılmamışsa bunun sonu yoktur. İktidarda olanlar belli bir yere gelmekle tatmin olmazlar. Başkan olursun, o seni tatmin etmez ve halife olmak istersin. Halife olursun, o da yetmez Mehdi olmak istersin. Bütün inananların inanmayanlara karşı koruyucusu olmak istersiniz.

-Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni süreçte HDP ve Kandil’in yer almayacağını, silahlı kişilerle görüşmeyeceklerini söyledi. Sizce Öcalan, Kandil ve HDP’nin olmayacağı bir süreç olabilir mi? Savaşanların olmadığı bir süreç nasıl olur?

Eğer halledebilirlerse buyursunlar korucularla konuşsunlar. Kimlerle kavga ediyorsan, barışı da onlarla yaparsın. Vatandaşın temel hak ve özgürlükleri pazarlık unsuru olamaz. O yasakları ortadan kaldırmakla mümkündür. O hakların iadesiyle mümkündür. Bu haklar insan olarak doğuşundan itibaren kazandığı haklardır. Bunu böyle yapabilirsiniz. Her zaman da bunu savundum. “Oturup ne PKK’yle, ne de başka bir grupla kendi Kürd halkımın temel hak ve özgürlüklerini pazarlık unsuru yapmam. Sen buradan çekileceksin, ben de anadilde eğitim vereceğim” demek mantıksızlıktır. Yapılacak olan şeyin temel hak olduğunu biliyorsan ve temel hakkı vermek zorundasın. PKK ile PKK’yi ilgilendiren meseleleri konuşursunuz. Gerillaların sivil siyasette nasıl yer alıp almayacağı gibi konular konuşulur. Ama temel hak ve özgürlükleri pazarlık konusu yapamazsın –ki kimseyle bu yapılmaz.

-Yaza varmadan şiddetin azalması veya sonlandırılması yönünde kamuoyunda bir beklenti var ve hükümet sözcüleri bunu ifade ediyor. Bu konuda sizin bir umudunuz var mı? Yaza varmadan çatışmalar biter mi? Çatışmalar biterse masaya dönüldüğünde neler konuşulur? Bunca yıkımdan sonra müzakereler yeniden nereden başlar?

Müzakerelere başlanmayabilir; ama Cumhurbaşkanı başkan olursa bu ateş sönebilir. Sönme ihtimali çok fazladır. Ama yeniden başlamayacağı kanısında değilim. Başkanlık verilir Cumhurbaşkanına ondan sonra halifelik meselesi önümüze gelebilir. Yazın seçim olacağı kanısında da değilim ama önümüzdeki baharda bir erken seçimi görüyorum. O zaman eğer mecliste çoğunluğu sağlar ve Anayasa’yı değiştirir hedefi ve hayali olan o Türk usulü başkanlık sistemini ele geçirirse ben öyle inanıyorum ki bu ateş söner. Ondan sonra ne zaman başlar bir garanti veya süre veremem.

-Bir röportajınızda “Çözüm Süreci’ne dönülecek” demiştiniz..

Evet süreç yeniden başlar ama ancak Cumhurbaşkanı başkan olursa başlar. O zaman bu çatışmanın nedenini irdelemek lazım. Bunun altında yatan “seni başkan yaptırmayacağız” lafıydı. Biz onu başkan yaptırmadık. Yaptırmadığımız için de bu savaş devam edecek. HDP’nin ve MHP’nin baraj altında kaldığı, AKP’nin 400 milletvekiliyle geldiği, CHP’nin çok fazla ses çıkarmadığı bir ortamda başkanlık olabilir.

-Geçtiğimiz hafta Kürdistan Bölge Yönetimi (KBY) Başkanı Mesud Barzani’yi ziyaret ettiniz. Akıllara memlekette durumun kontrolden çıktığı bugünlerde başka güçlerin de arabuluculuk yapması fikri geliyor. Bu ziyarette bir arabuluculuk teklifi tarafınızdan gündeme getirildi mi?

Mesud Barzani’yi takdir ederim ve en iyi siyaset okulundan mezun olduğunu düşünüyorum. Molla Mustafa Barzani’nin rahne-i tedrisinden geçmiştir. Bana göre Molla Mustafa, Kürd halkının en iyi stratejistlerindendir. Mesud bey de bir Peşmerge olarak hem savaşı hem barışı birlikte yaşamıştır. Ortadoğu’yu iyi biliyor. Hem bir ziyaret, hem de bir fikir alışverişiydi. Ortadoğu’da yeniden bir yapılanmaya gidiliyor. Bunlar müzakere edildi. Ortadoğu’yu konuştuk. Ne kadar sorun varsa 2 saat içerisinde konuşuldu. Arabuluculuk meselesi konuşulmadı. Ülkedeki kaos ve şiddetin, Kürdlerin öldürülmesinin Mesud Barzani’nin yüreğini yaktığına inanıyorum. Elinden ne gelirse onu yapabileceğine de inanıyorum. Barzani için Irak’taki Kürd ile Türkiye’deki Kürdün hiç bir farkı yoktur.

-KBY’de ekonomik ve siyasi kriz devam ediyor. Türkiye’den beklentiler var ve bunlar karşılanmadı bildiğiniz gibi. IŞİD sonrası Türkiye’den beklenen desteği alamayan Kürdler ikinci kez ekonomik dar boğaz yaşadığı bu günlerde istediği desteği alamadı. Bölgedeki atmosferi nasıl buldunuz? Erbil’den bakıldığında Ankara nasıl görünüyor?

Orada yeni oluşan bir Kürd topluluğu var. Her zaman şu kanıdayım, üretmeyen toplum millet değildir. Millet vasfını kazanamaz; mutlaka üretecek, kendine ne kadar yetiyorsa o kadar üretecek. O zaman rant ekonomisinin dışında olabilir. Petrolünüz, gazınız var ama bunlar çok fazla bir şey ifade etmez. Örneğin Suudi Arabistan, demir perde yıkılmadan önce Rusya’dan gelen bir kıtlıkta Rusya’nın ABD’den döviz karşılığında istedikleri ABD tarafından reddedilmişti. Altın teklif edildi, yine kabul edilmedi. Sovyetlerin yıkılmasında etkin olan faktör bu ekonomik faktördür. Suudi Arabistan, su dahil her şeyi dışarıdan ithal ediyordu. Bir süre sonra Suudi Arabistan buğday ihracatçısı bir ülke oldu. Suyunu Lübnan’dan ithal eden bir ülke, onu da yasakladı. Güney Kürdistan’da lüks AVM’ler, oteller, inşaatlar var; ama maalesef yumurtayı, salatalığı, eti ithal ediyor. Üretmediğiniz zaman, insanlar lükse yönelirler ve işi ranta çevirir.

IŞİD’in saldırısı bana göre bir hayra da sebep oldu. Oradaki halkın ve yönetimin o sarsıcı olayda kendini toparlamasına neden olmuştur. IŞİD’le mücadele edip, kendi topraklarını korudular. Herhalde bir daha aynı vahamete düşmezler. Bir an önce birlikteliğin oluşturularak siyasi bağımsızlığın elde edilmesi gerekiyor; çünkü Irak’ın yeniden bir araya gelmesi mümkün değildir. Şii Araplarla Sünni Arapların anlaşması mümkün değildir veya Şii Araplarla Kürdlerin anlaşması hiç mümkün değildir. Bir şekilde Kerkük sorunu halledilmiştir, şimdi Musul sorunu gündemdedir. İnanıyorum ki o da halledilecektir. Musul illa Kürdlerin olsun diye bir şey yoktur, ama Musul’a baktığınız zaman Dicle’nin batısı Kürd bölgesidir. Doğusu belki Arapların çoğunlukta olduğu bir bölgedir. Orada bir özerk yönetim kurulur, sonra oradaki halkın tercihleri alınır. Bu konu halledilmeden de Musul’un kurtarılması mümkün değildir, Peşmerge olmadan Musul kurtulamaz. Peşmerge de buraya girdiği zaman birçok kayıp verecektir. Burası bir başkasına bırakılacaksa neden şehit olsun?

-Erbil Ankara’ya nasıl bakıyor?

Dostane bakıyor. Bir düşmanlık içerisinde değil. İki komşu ülke olarak dostane ilişkiler geliştirmek istiyor. Türkiye, enerji yönünden fakir bir ülke. Kürdistan ise gerek doğalgazıyla, gerek petrolüyle çok zengin bir ülkedir. Ama bunun pazarlanması yine bir şekilde limanlar üzerinden olması gerekir. O limanlarda Türkiye’nindir. Türkiye’nin yetişmiş insan potansiyeli var, güçlü bir ordusu var. Birçok yönüyle iyi ilişkileri olduğu takdirde bu Kürdistan’ın menfaatinedir.

-Rojava’da federasyon talebi çıktı. Sürpriz bir çıkış olarak değerlendirenler de vardı, bekleyenler de. Siz nasıl değerlendirdiniz? Rojava’da federatif çözümün bölge konjonktüründe bir karşılığı var mı?

Federatif sistem, özerk yönetim gibi yönetim biçimleri tamamen merkezi hükümetle yapılan görüşmeler neticesindeki yasal düzenlemelerle mümkün olabilir. Bağımsızlık böyle değildir. Bağımsızlığınızı ilan ederseniz, kabul edilir edilmez o ayrı bir şeydir. Federasyon dediğiniz zaman, Güney Kürdistan’da olduğu gibi Irak’ta yeni bir Anayasa yapıldı ve o Anayasa’da Irak Kürdistan’ının statüsü yer aldı. Rojava’da da aynı durum var. Suriye barışa kavuşmak zorundadır. Ondan sonra oturup bir yapılanmaya gidecektir. İşte o zaman oturup bir pazarlık yapılabilinir. “Ben federatif bir yapı istiyorum” gibi pazarlıkları yapabilirsiniz ama bugün bu pazarlığı yapacak bir muhatap yok. Bana göre zamansız olmuştur, dolayısıyla bu zamansızlık nedeniyle de gerek Esad yönetimi, gerekse ABD ve diğer müttefikleri de bunun zamansız olduğunu söylemiş, imkansız olduğunu ifade etmemişlerdi.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums