- 29.07.2015 00:00
Bu hükümetin barış konusunda kapsamlı bir planı olmadığını biliyorduk.
Erdoğan için barış sürecinin, örneğin IRA’ya silah bıraktıran Tony Blair gibi, tutkulu bir arzuyla istenmediğini görüyorduk.
Silahlı çatışmanın devamını bu hükümet, kendi iktidarının kök salmasının önündeki en büyük engel olarak görüyordu; çözüm sürecindeki en büyük motivasyonu bu idi...
Fakat sebebi, motifi ne olursa olsun, bu ülkede demokrasiye, insan haklarına inanan herkes “çözüm sürecini” her aşamada destekledi.
Sorunun derinliğini, hükümetin yaklaşımındaki yüzeyselliği görüyorduk, ama her şeye rağmen içimizde bir umutla, bu süreci destekliyorduk...
* * *
Sonra ne olduğu malum...
Savaş muktedirlere barıştan daha kârlı görününce, masa devrildi, bugünlere geldik.
Selahattin Demirtaş’ın Radikal’den Ezgi Başaran’a verdiği röportajı muhakkak okuyun.
Demirtaş “çözüm sürecinin” bugünkü “çözümsüzlük” sürecine nasıl geldiğini çok iyi bir şekilde anlatıyor.
Onun anlattıklarını okuyunca, hükümetin verdiği sözlerin hiçbirisini tutmadığını, elini taşın altına sokmadan, hep “muhatabından” adım atmasını beklediğini görüyorsunuz.
Mesela, “geri çekilme” için bir yasa çıkarma sözü verildiğini ve bu sözün tutulmaması sonucunda sürecin nasıl tıkandığını anlatıyor Demirtaş...
* * *
Ve bugün, tam anlamıyla savaş haline geri döndük; 7 Haziran seçimlerinin vermediği “başkanlığı” bu savaş hali verecek mi, göreceğiz...
Bunlar hükümetin tarafında olanlar...
Ve fakat bir de PKK tarafında olanlar var...
Bu hükümet her ne yapıyor olursa olsun, verdiği bilmem hangi sözü tutmuyor, işi nerelerde yokuşa sürüyor olursa olsun, bunların hiçbirisi bu son günlerde olduğu gibi, insanların hunharca öldürülmelerini haklı çıkaramaz...
* * *
Günlerdir, Ceylanpınar’da yataklarında yatarken enselerinden vurulan iki genç polisin hayalimdeki görüntülerini kafamdan uzaklaştıramıyorum.
Bir eve balkonundan girip, silaha susturucu takıp, yatağında uyuyan 24-25 yaşlarındaki bu çocukları bir karış mesafeden vurmak, içinde büyük bir canilik olmadan kimsenin kolay kolay yapamayacağı bir şeydir.
Trafik polislerini kaza oldu diye çağırıp, geldikleri yerde çapraz ateşe tutmak korkunç bir kalleşliktir.
Binbaşıyı karısının ve kızının gözleri önünde öldürenler insanlıklarını bir daha hiç bulamamak üzere kaybetmiş kişilerdir.
* * *
Ve en acısı ne biliyor musunuz? Ceylanpınar cinayetlerini ilk önce tereddütsüz üstlenen PKK, kamuoyunda oluşan yoğun tepkiden sonra, bu “cinayetlerin tepkisel bir çıkışın” sonucu olduğunu söyledi...
Bu U dönüş, Türkiye’deki aydınlara bir sorumluluk hatırlatmalı diye düşünüyorum.
Büyük lafları, büyük analizleri bir kenara bırakıp, bu vahşi cinayetleri kınamak, belki de bir dahaki sefere tetiğe gidecek ellerin titremesine sebep olabilir...
Belki de, tepkileriniz hayatları kurtarabilir...
Yorum Yap