Kan ile tehdit ve meşruluk

  • 18.05.2016 00:00

 CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkanlık sistemi hakkında iktidara yönelttiği söylemlerin en sert olanı şüphesiz “Kan dökmeden bu tür bir başkanlık sistemini hayata geçiremezsiniz” şeklindeydi.

Bu çarpıcı söylem birçok sosyal ortamda tartışıldı ve siyaset ile ilgisi olan kişiler tarafından tehdit olarak algılandı. İçeriği şiddet içeren siyasi söylemin merhum başbakan Necmettin Erbakan’ın bir zamanlar sarf ettiği söylemler ile benzerlik gösterdiği ileri sürülerek sonuçlarının benzer olacağı konusunda yorumlar yapıldı.

Kamuoyunun hassasiyeti gözönüne alındığında Kemal Kılıçdaroğlu’nun söyleminin tehdit mi yoksa uyarı mı olduğunu belirlemek ve bu doğrultuda görüş beyan etmek entelektüel etiğe aykırı bir davranıştır.

İnsanların her türlü şiddet içeren söylem, eylem ve düşünceyi sorun olarak algıladığı 21. yüzyılda, bu tarz bir söylem ne kadar iyi niyetle sarf edilmiş olsa da masum sayılmaz.

Türkiye’nin siyasi iklimi; akıllara durgunluk veren, acı, gözyaşı, kaos, belirsizlik gibi ifadelerle anlatılabilen, zor bir dönemdir.

Siyasal iktidarın; toplumu oluşturan bireylerin ihtiyaç duyduğu özgürlük, eşitlik, güvenlik gibi kavramları hayata geçirmekte yetersiz kaldığını ve bazen de bu konuda isteksiz davrandığını yediden yetmişe herkes biliyor ve bu durumu kabulleniyor. Ülkemizde yaşayan bireylere yönelen tehditler sadece ulusal siyasal sistemimizde bulunan aktörlerden kaynaklansa elbette ulus birlik olup direnme haklarını sonuna kadar kullanır. Tehdit kanallarının çokluğu ve ulusal sınırları aşmış olması sebebi ile bireyler iç tehditlere karşı çaresiz kalmış durumdalar ve siyasal ortamı iyileştirmeye gayret etmekteler.

Toplumsal yapıların bu denli yozlaşması “ABD Merkezli Küreselleşme” adı verilen olgunun yarattığı küresel tehdidin diğer tüm tehdit merkezlerini de kapsıyor oluşundan kaynaklanmakta, ‘denize düşen yılana sarılır’ misali, bireyler kendilerinin ait olduğu siyasal sistemlerden kaynaklanan tehditleri ikinci plana atmaktadırlar. Kısacası tehdit artık her yerdedir.

Yaşama etki eden tehdit merkezlerinin bu kadar çok oluşu geçici bir durum mudur; yoksa insanoğlunun yaşam serüveni boyunca katlanmak zorunda olduğu kalıcı bir gerçeklik midir sorusu felsefi alanı şekillendiren temel problem olarak her zaman güncelliğini korumuştur.

  1. yüzyılda Thomas Hobbes’un saptaması olan “homo homini lupus” (insan insanın kurdudur) varsayımı üzerine yapılanan modern devlet anlayışı 21. yüzyıla gelene kadar dünya savaşları, sömürgecilik, nükleer tehditler gibi daha etkin riskler yaratarak korku, endişe, kaygı gibi ruhsal gerilimlere yol açan tehdit merkezlerini ortaya çıkarmıştır.

Tarihsel deneyimler göstermektedir ki korku; insanı her zaman rahatsız edici bir duygu olsa da, insan ruhunu şekillendiren, yaşamın devamlılığını sağlayan, olmazsa olmaz diyebileceğimiz bir duygu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Peki, korku insanı neden rahatsız etmektedir; yoksa rahatsızlık mı insanı korkutur?

Anne karnında her türlü dış tehditten korunarak gelişen insanoğlu doğum sırasında korkmayı öğrenir ve yaşamı boyunca anne karnında sahip olduğu güvenli ortama ulaşmaya çabalar. Biyolojik süreç irdelendiğinde korku yaşam içerisinde öğrenilen bir duygu olması sebebi ile doğayla mücadele etmede kullanılan insani bir yetenek veya kültür olarak değerlendirilebilir.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun kanlı söylemi açısından korku ve tehdit olgularına yaklaşacak olursak; istenmeyen ve rahatsızlık yaratan siyasal uygulamalara karşı çıkmak için silahlanıp siyasal iktidarın karşısına dikilmek mi meşrudur; yoksa halkın çoğunluğunun oyunu almış bir siyasal iradenin tercihini hayata geçirmek için gerekirse zor kullanması mı meşrudur?

Siyasal direnme hakkı ve siyasal iradenin arasında hangisinin daha meşru ya da önemli olduğunu araştırmak çıkmaz bir yoldur; çünkü her ikisinin de kendisine göre meşruluk kriterleri vardır.

Direnme hakkı; şiddetten arınmış, korku ve tehdit içermeyen koşulların yarattığı ortamlarda meşruluk kazanır, iktidarın siyasal iradesi; en düşük gelire sahip olan toplumsal kesimin ekonomiden en fazla payı alması durumunda; yani gelir dağılımı adaletini sağlamayı başardığında meşru sayılır.

Oysa ki, Türkiye’nin siyasal iklimi değerlendirildiğinde çağdaş kriterlere göre, ne iktidar, ne de muhalefet meşru sayılabilir; çünkü ortada şiddetten uzak kalmayı başarmış muhalefet ve gelir dağılımında adaleti sağlayabilmiş bir iktidar bulunmamaktadır.

Toplumu oluşturan bireylerin ruhsal yapılarına içkin olan adalet, özgürlük, güvenlik gibi ihtiyaçlar çok yakın bir tarihte daha etkin ve sesli şekilde talep edilecek, Türkiye’nin içinde bulunduğu gayrimeşru demokratik dönem tarih sayfalarına kara bir leke olarak geçecektir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums