- 19.09.2020 00:00
Erdoğan ekonomide sıkıştıkça Vatandaşın fonlarına el koymaya devam ediyor. Bunda da Bireysel Emeklilik Sigortası (BES) fonunda toplanan 156 milyar Lirayı, reel sektöre uzun vadeli ve düşük faizli kredi olarak vereceğim diyerek el koydu. Dileriz yandaş müteahhitlere kredi olarak verilmez..BES’te toplanan paranın akıbeti de İşsizlik fonunda toplanan 132 Milyar Liranın kaderini paylaşmaz.
Ekonomideki durum her gün geçmişi aratır durumda işsizlik rakamları 10 milyon ile 15 milyon arasında tartışılıyor iktidar çevreleri ve Saray’dan bu rakamlar tekzip edilmezken..TL döviz karşısında güneş görmüş kar gibi eriyor ama iktidar da besleme basın da bunları görmezden gelmeye devam ediyor.
Muktedir ve ortağı ekonomiyi gündeme getirmemek için, iç ve dış düşman türeterek muhalif olanları tehdit etmeden de cümle kuramıyor.
Bir başka konu ise pandemi nedeniyle 18 milyon öğrenciyi ilgilendiren eğitim meselesinin ne olacağının belirsizliğini koruması.Uzaktan eğitim uygulamasından 6 milyon öğrencinin yararlanma şansı yok..Nedeni ise 3 milyon öğrencinin evinde internetin olmadığı,3 milyon öğrencinin bilgisayarı, 750 bin çocuğun da yaşadıkları evde Televizyon yok.
Covid-19 Virüsünün günden güne alarm vermesi toplam ölü sayısının 7 bini geçtiği,bazı illerin kırmızı ile işaretlenerek haritaların internette dolaşıma sokulduğu.Aylardır günlük ölü sayısı 20’den 60’lara çıkması ve Hastanelerde yoğun bakım servislerinin doluluk oranını yüzde 68’e dayanması,halk sağlığı günden güne tehlikeye girerken..Devlet Bahçeli’de Pandemi de sağlık bakanı ve hükümetin sağlık politikasını eleştiren TTB’liğinin kapatılmasını istiyor,davacının şapşalı mübaşirle kavga edermiş.
Bir de her ülkeye ve topluma nasip olmayan Allah nazardan saklasın evlere şenlik bir İçişleri bakanımız var.Sanki bir içişleri bakanı değil de Zaloğlu Rüstem karşısına çıkana Racon kesiyor, muhalif olanlara kılıç sallıyor omuz üstünde baş bırakmam diyor.Kendisi gibi düşünmeyen iktidarlarını eleştiren fark etmiyor parti,milletvekili,gazeteci,hak arayan Anneler, hatta beğenmediği bir mahkeme kararı da olsa;herkese ayar çekiyor,tehdit ediyor hedef gösteriyor.. Bu kişiler ve kurumlar hakkında konuşurken hiç bir sözünü akıl süzgeçinden geçirmeden saydırıyor..Hem de ne saydırma edep yahu demekten başka bir söz bulamıyor insan.
Cumartesi Annelerine Paçoz,beğenmediği gazeteciye Berdüş,kendisini eleştiren milletvekiline namussuz deyip hedef gösteriyor, kendine vazife çıkartan serseri takımından olan beş kişi tarafından milletvekili Barış Atay sokak ortasında linç edilmeye kalkışılıyor. Anayasa mahkemesinin “şehirlerarası yollarda gösteri yürüyüşünü yasaklayan kanunu iptal etmesi” kararından dolayı AYM başkanına parmak sallıyor haddini bildiriyor..Efeleniyor sokağa çık diyor bisikletinle dolaş, polis isteme gibi akıl almaz ipe sapa gelmeyen sözler.
Bu nereye kadar gider gerçekten bilemiyoruz çünkü hak- hukuk tanımayan bir iktidar ve bakanla karşı karşıyayız..
Bir de Cumhur ittifakın dış politikada geldiği yere bakın; Kerkük’ü 82, Musul’u 83’cü İl olarak ilan ediyorlardı, sonunda Akdeniz de gemiyi limana çektirdiler. Şimdi süt dökmüş kedi gibi masada mutabakat arıyorlar.
Yazı konusu olabilecek konuları aldığım notları karıştırırken Sakarya Valiliğinin fıkra gibi bir kararına rastladım:
“Sakarya Valiliği Maske takmayanlara 10 kitap okuma cezası uygulayacakmış.”
Kitabın ceza olarak okutulduğu bir toplum yeryüzü ile nasıl rekabet eder,Bilgisayar parçası olan ÇİP’i nasıl üretir?Allah aşkına bir de demiyorlar mı dış güçler bizi kıskanıyor!.
Gelelim yazımızın asıl ve esas konusuna.
DİB’lığı önümüzdeki 3 yıl da vakıf ve derneklere bütçesinden 125 Milyon Lira bağış yapacakmış, bu haber sadece Birgün Gazetesinde vardı.
Diyanetin bu yardımı kime yapacağını bilmek için kain olmaya gerek yok tartışmasız cemaatlere,dini derneklere ve vakıflara yapacaktır.
Çünkü cemaatler,vakıflar ve dini dernekler AKP’nin yönetiminde olan başta İstanbul Büyükşehir belediyesinden yüklü para yardımları alıyorlardı, şimdi bu belediyeler muhalefete geçince değirmenin suyu kesildi.
Diyanet bir devlet şirketine dönüşmüş de haberimiz yok.
Biz devlet şirketi olarak TOKİ’yi biliyorduk meğer DİB’lığı da ikinci devlet şirketi olmuş durumda.
DİB’lığının bütçesi 2002 yılında 555 milyon lira iken, 2020 yılı bütçesi 11.5 milyar liraya çıkarak 16 bakanlıktan 8 bakanlığın bütçesine eşit durumda.
Diyanetin önlenemez her yıl artarak yükselen bütçesi dudak uçuklatan cinsten.
Diyanetin bütçesi 2021 yılı için 12.3 milyar,2022 yılı için 13.1 milyar lira ödenek verilmesi öngörülüyor.
Diyanetin protokoldeki yeri AKP’e iktidara geldiğinde 52’ci sırada iken, şimdi 10’cu sıraya çekildi. Diyanet iktidarın bir parti örgütü gibi 85 bin cami ve binlerce kuran kursunun yanında 170 bin personeli ile Saray talimatlı hareket ediyor.Diyanette bir tane Gayri Müslim ve Alevi vatandaş çalışmıyor ama bunların vergisini alıyor.
Diyanet iktidara akıl veriyor İmam Hatip öğrenci sayısını 1.5 milyondan 3 milyona çıkartmasını istiyor.20 Milyon Alevi vatandaşın ibadet yerleri olan Cemevlerini yok sayıyor, caminin dışında başka bir ibadet yeri tanımayız diyor.Her yıl maliyeden diyanet 10 bin kişilik kadro talep ediyor.Diyanet Başkanının ağzından hiç laiklik kelimesini duydunuz mu?
Laikliğe Gelince:
Baştan şunu belirtelim demokratik laiklik kesin eğitim müfredatına ders olarak girmeli ve zorunlu olarak ta okutulmalı.
Laik olmayan bir ülkenin demokratik bir toplum olması mümkün değil ve seküler yaşam laiklikle hayata geçiyor.
Laiklik Demokratik ve seküler toplumun olmazsa olmazı olarak karşımıza çıkıyor;Arap Baharı ile Laikliğin ne kadar önemli ve vazgeçilmez bir kavram olduğu gittikçe daha iyi anlaşılıyor.
Demokratik Laiklik farklı dinlere inanan insanların bir arada barış içerisinde yaşamasının vaz geçilmez sigortasıdır.
Bizde laiklik evrensel anlamda uygulanmıyor ama bu uygulama biçimine bile dinci,mezhepçi ve siyasal İslamcı çevreler bundan rahatsız oluyorlar ve yıllarca karşı propaganda yapıyorlar.
Demokratik ve Laik bir ülkede zorunlu din dersi olmaz.
Laik bir devlet tek dine ve tek mezhebe hizmet etmez hatta bütün dinlere ve mezheplere karşı laik devlet eşit mesafede durur.
Demokratik Laik bir devlette DİB’lığı gibi tek dine ve mezhebe hizmet eden bir kurum da olmaz.
Refah partisinin kapatılma gerekçelerinden birisi RP’nin DİB’lığının kapatılmasını istemesidir..Erdoğan’da RP’nde iken meydanlarda ve salonlarda DİB’in kapatılmasını isteyenlerin başında geliyordu; Laiklik elbette er geç kaldırılacak çünkü bu millet istemiyor diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu.Erdoğan şimdi DİB’lığını adeta kutsuyor.
Dikkat ederseniz AKP’e iktidara gelmeden önce tüm tarikatlar dini Cematler,dernekler ve din üzerinden siyaset yapanlar DİB’lığına ve laikliğe karşı çıkıyorlardı.
Şimdi DİB’lığına karşı çıkmıyorlar çünkü Diyanet üstünden devlette inanılmaz kadrolaşıyorlar ve devletten nemalanarak örgütleniyorlar.
Fetullah Gülen,Cemalettin Kaplan ve Hasan Mezarcı nereden çıktılar, Diyanetten.
Akp’e FETÖ’den sonra hiç ders almış gibi gözükmüyor ve başka tarikatlarla,cemaatlerle iş tutmaya devam ederken ,bu cemaatler de devlette kadrolaşmaya devam ediyorlar.
Tarikatlar ve cemaatlerin devlet desteği kesilmedikçe; Akp’nin de ve iktidara gelecek olan tüm siyasal iktidarların bu yapılar, yumuşak karnı olmaya devam edecek..
Laiklik Tunus’ta,Somali’de ve Lübnan’da evrensel bir değer olması için seküler bir toplumu savunan demokratlar Laikliğin anayasa da yer alması yönünde;yoğun tartışmaların yapıldığı haber ve yorumlar okuyoruz.
Yıllarca devlet tarafından dini esaslara göre yönetilmiş toplumlar laikliği talep ederken bizde ise gericiler,dinciler ve siyasal İslamcılar Laikliği bertaraf etmenin uğraşı içindeler.
Demokrasi güçlerine düşen;Demokratik Laikliği, demokrasiyi ve Hukuku partiler üstü ortak evrensel bir değer olarak tavizsiz savunmaktan başka bir şansımız yok
Başaramazsak bu gidişle Laiklik’ te Hukuk gibi kendi gitti adı kaldı yadigar olacak.
Yorum Yap