Ben Köln’de yaşamıyorum çalışıyorum

  • 22.03.2015 00:00

 Elimde kumanda zapting yapıyorum kanal kanal, tesadüfen bir  televizyon kanalında Almanya’da yaşayan gurbetçilerle ilgili bir programa rastladım.Birkaç dakika seyredince dikkatimi çekti ve seyretmeye başladım

Türklerin en çok yaşadığı Almanya’nın Köln kentinde Türklerle yapılmış  sokak röportajlarını veriyordu..Bilinen klasik vatan özlemi hasreti gibi sözlerle kamera karşısında konuşmalar devam ederken; birden bir söz kulağımın pasını açarcasına dikkatimi çekti.

Elli yaşlarında yirmi yıldır Almanya da çalıştığını  söylüyordu adam ama   burada yaşıyorum demekten özenle  kaçınıyordu konuşmalarında, gazetecinin de dikkatini çekmiş olacak ki, neden burada yaşıyorum demiyorsundedi,adama?

ben burada yaşamıyorum çalışıyorum” diye tekrarladı adam.

Gazeteci” bu nasıl oluyor deyince?”

Burada Çalışmak ayrı yaşamak ayrı deyip başladı konuşmaya gurbetçi; kendisinin Niğdeli olduğunu yirmi yıldır burada çalıştığını ama bir gün değil bir saat bile Niğde ve köyüm aklımdan   bir saat bile çıkmıyor  diye ah çekiyordu.

İnsan, doğup -yetişip, büyüdüğü akıl baliği olana kadar kaldığı yeri yaşamının unutulmaz bir alt yapısı olarak kalıyor; nereye giderse gitsin çocukluğuyla beraber gidiyorgittiği yere,içinde görünmez  gölgesi gibi oluyorgurbete çıkanların.

Göç edenlerin en çok çektiği sıkıntı göç ettikleri yere adapte olmakta zorlandıkları bilinen bir hikayedir ama bunu yaşamayanların anlaması da çok zordur.

Göç eden insanın, göç ettiği topraklarda kendine yer bulması, kültürüne adapte olması belli bir zaman alır;bitkiler bile köklerinden sökülüp  göçürüldükleri topraklarda kök salması veya tutmaması  vardır.

Her bitkinin toprağını sevdiği bir yer vardır,göçürdüğünüz bitki toprağını sevmiyorsa, o bitki tutsa bile toprağını sevdiği yerdeki gürbüzlüğünün ve verimliliğini vermez.

Kalecik karası diye bir üzüm  vardır şarabı ile de meşhurdur,bu üzüm başka yerlerde de yetişiyormuş ama aynı tadı vermediği görülmüş.

Bu insanlar içinde geçerlidir, mesleğinizde ne kadar başarılı olursanız olun,yerleştiğiniz coğrafyanın suyuna, toprağına,havasına ve kültürüne  alışamazsanız; Kalecik karası üzüm gibi olursunuz.

Bir yıl önce aramızdan ayrılan Nobelli Meksikalı yazar Markez’in”yüz yılın yalnızlığı” adlı romanı okuyanlar hatırlar; kitabın bir bölümünde Markez şöyle der: ”yaşadığın toprakların üstünde yaşayanları değil, üzerinde dolaştığınız  toprakların altında yatan  ölülerini de tanıyacaksın ki,yaşadığın yerinikültürlerine yabancı olmayasın.”

Doğdukları yere hasret gidenler ve çocukluğunu geçtiği yerleri ah çekerek anlatanları okuyup dinledikçeMarkez’inbu içli tasviri gelir aklıma.

Aslında insanlar göçlere yabancı değillerdir ;az gelişmiş toplumlarda sık rastlanan iç ve dış göçler yaşanırken; gelişmiş toplumlarda ise tam tersi  insanlar doğdukları yerde üç kuşak yaşamlarını sürdürenler vardır, bu Avrupa ve ABD gibi ülkelerde çok yaygındır.

Bizim gibi az gelişmiş ve ya gelişmekteolanülkelerde toplu   göç dalgalarına çok sık rastlanır;1960’ı yıllarda başlayan Avrupa’ya giden gurbetçilerin hayat hikayeleri çok dramatiktir; gidiş nedenleri ise ekmek parasıdır türkülere, filmlere konu olmuş ilginç insan hikayeleriyle doludur.

Yetmiş yıllarda başlayan iç göç ise gecekonduların yaygınlaşması ve şehirlerin kenar mahallelerinde yer tutmasıyla yaygın olarak ülkenin dört bir yanından gelen,köylerden kentlere göç dalgasına rastlarsınız.Gelenleryalnızca yatağını yorganını eşyasını alıp gelmediler, hayvanlarını da alıp kentlerin varoş denilen yerlerine yerleştiler.

Yapılan araştırmalara göre son otuz yılda Türkiye’de 45 milyon insanın yer değiştirdiğiniortaya koymaktadır.

İç göçlerin başında işsizliğin getirdiği toplu göçlerin yanında, ülkenin güneydoğusu ve doğu ana doluda ise zorunlu siyasi göçlerde rastlanır,devlet baskısıyla yaşanan göçlerdir bunlar.Kendi memleketinde on binlerce insan yerinden yurdundan koparılarak  siyasi mülteci muamelesi görmüşlerdir.

Ben Köln’de yaşamıyorum çalışıyorum diyen gurbetçinin çığlığı ,Türkiye’de kendi ülkesine yabancılaşanların öfkesini de yansıtmıyor mu?

İç göçe zorlanan on binlerin işsizlik ve siyasi göçlere maruz kalmış insanların yaşadıkları,ben Köln’de çalışıyorum, yaşamıyorum diyen gurbetçiden farklı olmasa gerek.

Gurbet deyince akla yurtdışı gelmiyor, kendi vatanında yurdunda bir yerde gurbetliği yaşıyorsun.

Gurbetlik ve memleket hasreti göçebe olan, yerleşik bir hayatı olmayan insanların hikayesini anlatır. Binlerce hemşeri derneklerinin ortaya çıkması ve yaygınlaşarak sürmesinin altında yatan da budur.

Doğduğu yerde doyup, doyduğu yerde ölenlerin gurbetliği olmaz, memleket hasreti de çekmez.

Ben Köln’de yaşamıyorum çalışıyorum sözünün altında yatan yok edilemeyen  duygu bu olsa gerek!.

Not:On gündür yazmıyorum, yazmama nedenim tatlı bir telaş içerisindeydim.Elimde yayınlatmak için üç dosyam vardı,bir haftadır İstanbul’da değişik yayın evleriyle görüşmeler yaptım ve  sonunda 21 Mart 2015 Tarihinde “Sokak Kitaplar Yayın Evi” ile sözleşme yaptım. Kısmet olursa üç  ay içerisinde birisi deneme, ikisi roman olmak üzere üç kitabım çıkacak. M.T.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Hrac Madooglu
    Hrac Madooglu
    2.07.2014 07:47

    CHPnin Cumhurbaskanligi adayi olarak neden bu beyefendiyi sectigi acik-secik ortada. Dindar kesimden oy alabilmek icin yapilan ve basrili olmasi mumkun olmayan bir hamle. Tamam da, Eklem Beyin anneannesinin basortulu olup olmamasinin konuyla ne ilgisi var, Sayin yazar? Gercekten dindar olmadigini veya dindar bir aileden gelmedigini mi ima etmek istiyorsunuz? Gercekten dindar bir insan politikaci olabilir mi? Esine basini baglatan herkes gercekten dindar midir?

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums