- 19.12.2018 00:00
Fransa ve Hollanda’daki olaylar bazılarının iştahını kabartmış görünüyor. Her kritik dönem veya fırsatta otomatiğe bağlanmış gibi sokağı işaret eden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da onlardan biri. 15 Temmuz’u 16’ya bağlayan geceyarısı FETÖ’cülerin gasp ettiği tankın her ne hikmetse önünde reverans yapmasıyla açılan yoldan Bakırköy Belediye Başkanı’nın güvenli evine giden Kılıçdaroğlu, bizler sokakta vatan müdafaası yaparken (Bu fakir işgal edilmiş AK Parti İstanbul İl Başkanlığı’nda idi) ve 251 vatan evladı kâh tankların altında parçalanır, kâh kafası bombayla kopup Külliye’nin çatısına fırlarken tontiş terliklerini giyip bol köpüklü kahvesini yeni taktığı kravatına dökmeme hassasiyeti içinde olayların gidişatını tetkik etmişti.
“Bir darbe olursa tankın üstüne ilk ben çıkarım” diyen zat idi kendisi. Büyük konuşmayacaksın, yapmayacağın şeyi de söylemeyeceksin. İşte bir darbe olmaktaydı, tank da Kılıçdaroğlu’nun tam önüne çıkmış, ayağına gelmişti. Handiyse bir adım atsa tankın üzerine çıkabilirdi. Ya da Cumhurbaşkanı’nı orada bekleyip karşılayabilir, bu hain işgal girişimine birlikte vaziyet edebilirdi. Kendisi de Cumhurbaşkanı gibi televizyona bağlanıp, halkı bu meşru durumda demokrasiyi savunmak adına sokağa çağırabilirdi. Ama o, sokak çağrısının tek meşru olduğu o anda, güvenli evde, kahvesini höpürdetiyordu.
Vatandaşları sokaklarda demokrasiyi korurken, 251 kişi korkunç biçimlerde katledilirken, hepimiz hayatımızın en travmatik gecesini yaşarken, her uyduruk fırsatta sokak çağrısı yapan bu zat, daha sonra Ankara’dan İstanbul’a bu ülkenin meşru müdafaası manasına gelen OHAL’i kaldırtmak için sketcher marka ayakkabısıyla yürüyecek olan bu zat, o gece tontiş terlikleri, kırmızı kravatı, jilet gibi takım elbisesiyle güvenli evde olacak olanları izliyordu.
İnsanın başkası adına utanması diye bir şey vardır ve çok rahatsız edici, çok da haksızca bir durumdur bu. Birisinin yaptığı veya yapmadığı bir şeyin hem mağdurusunuzdur, hem de ortaya çıkan utanç durumunu insanlık onuru adına hissetmek size düşmektedir.
Sayın Kılıçdaroğlu, Fransa’da ayaklanmalar yaşanırken sahneye yine çıkmış ve işçilerin sokağa çıkmaları gerektiğini, çıkmayanın da işçi olmadığını ifade etmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da gereken cevabı aşağıdaki gibi vermiştir. “Yalan ve iftiranın dozunu artıyorlar. Her fırsatta milleti sokağa davet etmesinin sebebi bu. Burası Paris, Hollanda değil. Sen Gezi olaylarındaki gibi bir şeyler yapmaya tevessül edersen, o televizyon ekranında kendini bilmez, haddini bilmez birilerinin sokağa davet etmesiyle iş yapacağını zannediyorsan bu millet 15 Temmuz’da FETÖ’cülere bu meydanları dar ettiyse, yine dar ederiz. Sen 15 Temmuz gecesinde Atatürk Havalimanı’ndan kaçıp Bakırköy Belediyesi’ne gitmiş olabilirsin, bu sefer kaçmaya fırsat bulamazsın. Gücün yetiyorsa işte sandık. Buna fırsat vermeyiz, gereğini de yaparız.”
15 Temmuz gecesi son derece hain bir saldırıya hazırlıksız yakalandığımız halde, devlet içine sızmış çete üyelerinin ihanetlerine rağmen demokrasimizi koruduk. Bu tarihten sadece 40 gün sonrasında Fırat Kalkanı ile DEAŞ’a tarihinde yaşamadığı bir darbe vurduk. Sonrasında ise bu çeteler ayıklandıkça da devlet kurumları silkelendi, kendisine geldi.
O sebeple bundan sonra işleri çok daha zor olacak. Ama başkaları yerine utanmanın devası henüz bulunmuş değil. Onu da CHP’yi bu hale getirenler düşünsün.
Yorum Yap