- 22.11.2018 00:00
ABD Başkan’ı Trump’ın Kaşıkçı cinayeti hakkında CIA raporu kendisine sunulduktan sonraki açıklamasında “Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın cinayetle ilgili bilgi sahibi olabileceği” öne çıktı. Ancak ben açıklamayı daha da anlaşılır kılan şu ifadeleri tekrar hatırlatmak istiyorum. Öyle ki ABD’nin geldiği (veya çoktan gelip de geçmiş olduğu) yol ayrımı üzerindeki düşüncelerimiz daha anlamlı olsun.
“Bunların yanı sıra, Kaşıkçı cinayeti hakkında asla tam olarak fikir sahibi olamayız. (…) Kongre üyeleri arasında, siyasi ya da başka sebeplerden dolayı farklı bir yöne doğru gitmek isteyenler var ve bunu yapmakta serbestler. ABD’nin güvenliğiyle aynı doğrultuda olduğu müddetçe bana sunulan bütün fikirleri değerlendireceğim. ABD’den sonra Suudi Arabistan en fazla petrol ihraç eden ülke. Bizimle yakın bir şekilde çalıştılar ve petrol fiyatlarını düşük tutmaları yönündeki isteğime karşılık verdiler, bu dünya adına önemliydi. ABD Başkanı olarak bu çok tehlikeli dünyada Amerika’nın ulusal güvenliğini sağlamaya ve bize zarar vermek isteyen ülkelere karşı durmak niyetim var. En basit şekilde söylemek gerekirse, ilk önce Amerika.”
Başkan Trump için birçok şey söylenebilir. Ancak kendisinin açık sözlü ve kendi içinde tutarlı olduğunu, hatta siyasetin dolambaçlı dili yerine niyetini çok daha dürüstçe ifade ettiğini söylemek gerekir. Yukarıdaki paragrafta yoruma gerek bile olmayan çıkarım şudur: “Suudi Arabistan ile ilişkiler çok önemlidir. Suudi Arabistan ABD’nin çıkarlarına göre hareket etmektedir. Kongre ABD ulusal çıkarları konusunda benimle aynı yolu takip ederse sorun çıkmaz. Ama başka bir yola saparak Kaşıkçı cinayeti için Suudi Arabistan cezalandırılmak istenirse, buna karşı çıkarım. Bunun için de sığınacağım gerekçe, ‘Kaşıkçı cinayetinin tam olarak aydınlatılamayacağı’ iddiası olacaktır.”
Hatırlarsanız, Kaşıkçı’nın yazarlığını yaptığı Washington Post, Trump’a bir orta yol öneren editoryal yayımlamıştı. Öyle ki, Başkan Trump hem Kaşıkçı için adalet arayıp, hem de Suudi Arabistan ile ilişkileri geliştirebilirdi. Herhalde tehlikeyi sezmiş olmalılar.
Ama belli ki Trump bu orta yolu bile gereksiz görmektedir. Yani ABD ulusal çıkarları her şeyin üzerindedir. Demokrasi, insan hakları ve adaletin de öncesinde gelir.
ABD’nin kendi demokrasisi ile ilgili bir yol ayrımında olduğu aşikar. Belki bu yol ayırımını Bush Doktrini ile çoktan yaşamıştı. Ancak, hiçbir dönem tercihini bu kadar net ve “dürüstçe” ortaya koymamıştı.
Bu durumun ABD’nin dünya nezdindeki meşruiyeti ve liderliğinin altını ne denli oyduğu belli ki Trump’ın önemsediği veya öncelikli gördüğü bir mesele değil. İşleri yoluna koyarak ABD’nin rakiplerini etkisizleştirmek birinci öncelik. “Gerisi nasıl olsa bir şekilde hallolur” diye düşünüyor olmalı.
Peki ya olmazsa?
Yorum Yap