Beş element…

  • 31.05.2015 00:00

 Bir insanın hayatında elde edebileceği en değerli şeylerden birisi bir davası olmasıdır. Cismani hayatın fiziki yasalarını düzenleyen en temel kavram eğer yerçekimi ise ve Allah'ın koyduğu bu temel kural sayesinde bu devasa evren dağılmadan duruyorsa, manevi hayatı düzenleyen esasta da bireyi dağılmadan tutan kanunlardan birisi kanımca insanın içine sinen bir amacı/davayı haiz olmasıdır.


Evet, dava edinilir. Hayatını, eylemlerini, hayaller ve anlamını bir dava içinde bulmanın kendisi asıl çabayı gerektiren meseledir. İnsanın davasını bulabilmesi, kendisini tanımasıyla mümkün olur. Adanmak için adanacak şeyin hazır/uygun hale getirilmesi gerekir. Bunun için bu dünyada bizim için bir başkasının yapamayacağı nadir şeylerden olan kendimizi keşfetmek işin en zor kısmını oluşturur.

Bu manada gerçekten hem avantajlar, hem de dezavantajlar içinde doğuyoruz. Eğer bu zıtlık olmasaydı, manevi evrenin bir diğer kuralı eksilmiş olacak ve bizler hareketsiz/donuk bir dünyada asılı kalacaktık. Öyleyse, manevi evrenin kanunlarından bir diğeri de zıtlıklar içine doğuyor olmaktır. Bu kurallar bizleri zorlar gibi görünse de harekete mecbur eder ve kendimizi tanımamızı sağlar. 

Bir diğer kural ise manevi ve fiziki evrenin çürüme prensibine tabi oluşudur. Hz. Musa'nın çobanlığında esaretten çöle çıkanlara, çölde her gün Allah gökten o günlük ihtiyaçları için “Manana” denen mayasız ekmek gönderiyordu. Kimisi uyanıklık yaparak bu ekmeklerden fazlaca toplayarak kaplarda saklıyorlardı. Oysa ertesi gün olduğunda o kaplarda köpükten başka bir şey bulamıyorlardı. 

Çünkü evrende, çürüme kanunu vardı ve Allah insanların varoluşun devamı için her saniye kendi varlığından dünyaya yaşam üflediğini görmelerini istiyordu. Bu dünyada gurbette olunduğunu, her gün için Allah ile birlikte yürümeleri ve şükretmeleri gerektiğini, çürüme kanununun ise, cennetten kovulan insanoğlunun itaatsizliğinin yarattığı boşluğa karşılık geldiğini hatırlatmaktı amacı. 

O yüzden kadın acıyla doğuruyor, toprak semeresini vermek için adama kök söktürüyordu artık.
Bir dava edinmek, o dava için kendini tanımak, her iyi şey için olağanüstü emek ortaya koymak demekti. 
İşte bir davanın hayırlı ve sahih mi, yoksa yıkıcı ve şer kaynaklı mı olduğunu anlamak için bu kanunlara başvuruyoruz yine. 
Kendimizi adadığımız dava, yol, dünyada iyiliği, sevgiyi, barışı çoğaltıyor mu? Yaptığımız eylemlerin sonucu ne? İyi ağaç kötü, kötü ağaç iyi meyve vermez; işlerimizin meyveleri gerçekten iyi mi? Bizi huzurlu kılıyor mu? Zıtlıklar ve mücadeleler içinde ruhumuz tazeleniyor mu, bozuluyor mu? İyi işler yaptığımızda, irili ufaklı muvaffakiyetlerde gönül kapımızda hemen beliriveren kibir, gurur ve kendini beğenmişliği alt edebiliyor muyuz?

Maddeyle kurduğumuz ilişkinin içeriği nedir? Ölümden korkuyor muyuz? Bu yaşam bizi insan yapmak için eşsiz değerde bir fırsat; bu fırsatı nasıl kullanıyoruz? Bu dünyadan vaz geçmişliğimiz uzun bir çabanın sonrasında gelen bilgelikten mi, yoksa bezginlikten mi kaynaklanıyor? 

Gelelim manevi hayatın dördüncü prensibine… 
Hayatımızı anlamlandıracak bir davaya sahip olmak için, evrenin zıtlıklar kanununu bir avantaja çevirecek tekâmülü yalnız başına gerçekleştiremeyiz. İnsanın insan olmak için bir cemaate ihtiyacı vardır. İnsan kendisini bir ötekisinde inşa eder. Kimlik inşası bir muhabbet sürecidir. İnsan tekâmülünü monologla değil, diyalogla gerçekleştirir. 

Beden nasıl ki ruhun eylemesi için bir kalıp ve imkânsa, ötekiler de insanın kuluçkasıdır. Ötekilerle ilişki kuramamış insanlar gelişemezler. Ya da diyalogu içlerinde çok güçlü biçimde sürdürmek zorundadırlar. İç konuşmalar monolog da, diyalog da olabilir. Veya kalabalıklar içinde monolog bir hayat sürdürebiliriz. Ben odaklı, bencil, kendisini fetişleştirmiş kişiler olarak yaşarız.
Görüldüğü gibi hiçbir şey nedensiz, kuralsız ve başına buyruk, tekil değil. İnsanın manevi evrenin kurallarını bilmiyor olması, o kuralların etkisinden münezzeh olduğu anlamına gelmez. Nasıl ki, bir insan “ben yerçekimini tanımıyorum” diyemezse veya bunu iddia ettiğinde aptal durumuna düşerse, manevi evrenin kurallarından münezzeh birey de yoktur. Hukukta da bu böyledir. Bir yasayı bilmemek, o yasayı çiğneme hakkını/ayrıcalığını insana vermez. 

İşte tüm bu kuralları toparlayan, bu karmaşık makineyi çalıştıran ana kanun sevgidir. 
Manevi ve maddi evreni bir arada tutan, her iki evreni birleştiren şey odur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums