7 Haziran'daki gibi 1 Kasım seçimlerinde de AKP'ye oy kaybettirebilecek kilit konumda olduğundan dolayı, HDP üzerinden, Türkiye'deki kaos ortamını derinleştirecek çok tehlikeli oyunlar oynandığına dair güçlü söylentiler var.

Ankara kulislerinde, HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ve parti üzerinde, yürütmenin kontrolüne geçen yargı baskısının daha da artırılacağına dair son zamanlarda dolaşan söylentiler, sanki gerçeğe dönüşmeye başladı. Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak'ı, PKK üyesi olmakla suçlayan iddianame dün kabul edildi. Keza, aynı iddianamede Demirtaş da, PKK'dan talimat almakla suçlandı.

HDP'ye karşı 7 Haziran seçimleri öncesi başlayan ve sonrasında devam eden, failleri yakalanmayan şiddet eylemleri ve yargı üzerinden ağır baskı ve itibarsızlaştırma kampanyası sürüyor.

Yıldırma faaliyetlerine rağmen, HDP, haziran seçimlerinde, yüzde 10 barajını da geçip, yüzde 13,12'lik oy oranı ile hem başkanlık hayallerini suya düşürdü, hem de AKP'nin tek başına yeniden iktidar olmasını önledi.

Haziran seçimleri hezimetiyle yargı kıskacına dair ilk hamle,  AKP Genel Başkan Yardımcısı Abdülhamit Gül'ün, temmuz aynıda HDP'li vekiller hakkında suç duyurusunda bulunmasıyla yapılmıştı. Sonrası malum, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, HDP hakkında Anayasa'nın 68 ve 69. maddelerinde belirtilen, “Hiçbir siyasi parti suça teşvik edemez” hükmü uyarınca re'sen inceleme başlattı.

Hemen sonrasında da bir başka suç duyurusuyla, Demirtaş ve diğer bazı vekiller  hakkında dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle fezleke hazırlandı.

Haziran seçimleri sonrası, barış sürecinin sonlandırılıp, şiddetin  başlatılması ve HDP binalarına saldırıların artmasıyla birlikte kimi vekiller ve kendisi hakkında  yargı sürecinin canlandırılacağını en iyi bilen Demirtaş, PKK ile ilişkilerinin olmadığını defalarca söyledi, hatta örgütü tek yanlı ateşkes ilan etmeye de çağırdı. Ama nafile, bir kere HDP'nin, kapatılmasa bile baraj altında bırakılması için düğmeye, haziran seçimleri öncesinde çoktan basılmıştı. Nitekim, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, seçim öncesi mayıs ayında, “HDP'nin baraj altında kalması süper olur, AK Parti bu süreci (Kürtlerle barış) başlattığında bunlar (HDP) var mıydı?” diyordu.

HDP'nin, olmadı haziranda, kasım seçimlerinde baraj altında kalması için benzer bir planın yeniden dolaşıma sokulduğu gözleniyor. Nitekim, Kışanak ve Demirtaş hakkında, PKK bağlantısı iddiasını içeren iddianamenin kabul edilmiş olması manidar.   

Gelen haberlere göre, PKK ateşkes ilan etmeye hazırlanıyormuş. Hükümet, bu olasılığa da nedense tepkili.  Ateşkes haberlerine karınlarının tok olduğunu söyleyen Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, şiddetin sonlandırılması için örgütün, tam anlamıyla bir eylemsizlik kararı alması ve Türkiye'yi terk etmesi gerektiğini de yineledi.    

Örgüt üyelerinin, Türkiye'yi terk etmesi gibi bir söylemin, bilerek ya da bilmeyerek sürekli tekrar ediliyor olması bana, aslında çatışma halinin devam etmesinin sanki bir başka ifadesi gibi geliyor. Zira, PKK'nın çoğunluğu Türk vatandaşı, ve ülkeyi terk ettiklerinde gidecekleri Kuzey Irak'ta, bir topluma kazandırma projesi yoksa -ki yok- yine silaha sarılacakları bir vakıa.

Asıl konumuza dönersek eğer, Ankara kulislerinde, seçimler yaklaşırken, HDP'nin baraj altında kalmasını sağlayacak, itibarsızlaştıracak son darbeyi indirme hazırlıkları yapıldığı konuşuluyor. Hedefte, en başta, tutuklanacağı söylentileri yeniden yayılan Demirtaş'ın bulunduğu söyleniyor.

HDP'li siyasilerle ilgili bugünlerde yeniden art arda gelen davalar acaba neyin işareti?