- 14.04.2020 00:00
Egemen sınıfların ittifakı, sersem sersem yürüyen rejimle ömrünü sürüyor.
İttifakta doğrudan yer almayan egemen sınıfların kimi kanatları zaman zaman rejimin yönetim tarzından yakınıyor.
Mesela virüsle mücadelede halkla dayanışma kanallarının kapatılıp yasaklanmasına karşı çıkıyor:
"Ekmek dağıttırmadılar, aşevinin kaynağını kapattılar, bağış toplatmadılar, şunu/bunu yaptırmadılar!"
E tabi yanlışa yanlış denilir ama bu "ağlama" ilkesel temelde belirtmek gerekirse "timsah göz yaşı".
Çünkü iktidarken kendileri de benzerini yaptılar.
Hatırlayın, sokak sokak, kapı kapı kurban derisi kapmak için kıran kırana kalınan yılları.
THK mı toplayacak, tarikatlar mı tartışmaları uçlarda dolaşırdı.
O zamanlar deri, yine kişi mülkü, ama devlete verilirse hak, cemaatlere verilirse irticaydı; şimdi aktörler değişti, muhakeme yine aynı.
Hak hukuk tayin eden hukuk değil devlet.
Tüm haksızlıklar aynen, bihakkın sürüyor.
Kendi içlerinde bile hukukun en temel ilkelerini uygulayamayan bir devlet ittifakında halka hukuk ne arar?
Aidiyetin "zaferi" öyle keskin ki, tüm dünyayı tehdit eden, binlerce insanı öldüren virüs bile iktidar kalma savaşını engelleyemiyor.
Bunu, İçişleri Bakanı'nın sadece dayanışma ağlarını hiçe sayan tutumunda değil, verdiği sokak yasak kararında da görülüyor.
Halkı zaten kaale almıyorlar da, tüm partiler, sivil toplum kuruluşları da hesaba katılmıyor.
İçişleri Bakanı, sokak yasak kararı için Başkana ve Sağlık Bakanı'na haber vermesini yeterli buluyor, yasağı ilan ediyor.
Demokrasinin kanı donuyor, haklar diken diken oluyor, aldıran olmuyor.
Demokrasinin kırıntısı olan bir yönetimde böyle bir emir yok!
Doğrudan 65 milyonu ilgilendiren bir sokağa çıkamama, tüm muhalefeti, ekonomiyi, toplumsal organizmaları etkiliyor.
Yasak, başlamaya 2 saat kala ilan edildiği için halk panikle alışveriş mekanlarına hücum ediyor.
Bir nevi hafta sonu karantinası diye alınan karar, adeta bulaştırmayı hızlandırma işlevi görüyor.
Soylu "bu benim acelemdi, düşünemedim, suç benim, caza benim" diyor istifayı basıyor.
Ama sanki herkes hafızasız, karardan önce Başkana, Sağlık Bakanı'na sordum dediğini hatırlamıyor.
Sadakat gösterdi, düşünemedik bile demeyerek izin aldıklarının suçunu da, sırrını da üstleniyor ve büyük ihtimal eski anti demokratik militan sadakati yüzünden istifası kabul edilmiyor.
Gel de kahretme, iki gün içinde yaşanan tüm olumsuzluklar buhar oluyor.
Peşinden gelen egemen yorum ve analizler şu özetle yetiniyor:
"Başkan/iktidar geleceği sağlamlaştırmak için senaryo yazdırdı, uygulandı."
Konu Soylu, senaryo değil, o yüzden buralarda rap rapın mevcut gidişattan çıkmaya bir faydası olmuyor.
Bu yasak ve istifa fiyaskosunu düzlüğe çıkış tartışması için bir zemin oluşturmak gerekiyor.
CHP, İP, kendi lideri tek adam olsa sesi çıkmayacak da o kişi Tayyip diye ortalık yıkılıyor.
Ekonomi, adil paylaşım, grev, sendikalaşma, örgütlenme hakkı değil temel amaçları, damatla, Kuzu'yla, İmf'ye borç verme kof kabadayılığıyla uğraşsınlar, devlet ve içi nüfuzlarını yükseltsinler onlara yetiyor.
Çünkü bunların safları belli, birbirlerine bakarak politika yapıyorlar, Kürdlerin temel hakları baskıya alınırken ya tepki vermiyorlar ya da tepkileri 'dostlar alışverişte'den öte geçmiyor.
Öyleyse halkın örgütlerinin bir şey demesi gerekiyor.
Mesela ana muhalefet partisi HDP ne diyor?
Kararın hukuksuzluğu ve sonucun üreteceği hukuksal duruma dair Baro, salgına zeminin olası sonuçlarına TTB somut ne tespitler yapıyor?
Sonuç olarak demokratik bir Türkiye için egemen ittifakın bir parçası olmayan ve olmayacak, halkın tüm meslek örgütlerinin doğrudan katılımla ördüğü bir demokrasi bloğu oluşturmak gerekiyor.
Halk kendi seçeneğini bekliyor.
Yorum Yap