- 4.01.2013 00:00
Öcalan’la ilişkilerde bir süredir gündemde olan yaklaşım biraz daha netleşiyor.
AK Parti’nin bir fırsat olduğunu hep yazdım, yeter ki istekli ve kararlı olsunlar. Ama bu süreçte zamanlarının ve kredilerinin azalmakta olduğunu bilmelerinde de fayda var. ‘Açılım’ 2009’da başladığında hükümetin hem genel kamuoyu önünde hem de Kürtler arasında konumu çok daha güçlüydü. Tamam, muhalefetin tepkisi yoğundu ve PKK provokatif eylemler koymuştu. Sonuçta Başbakan 2009’un sonuna doğru ‘milliyetçi tepki’den endişeyle açılım sürecini dondurdu. Oysa Kürt sorununa bulunacak politik bir çözümü Türklere kabul ettirebilme gücüne sahipti. Ancak Başbakan milliyetçi dalgayı yönetmek yerine ona teslim olmayı tercih etti. Bugün de sürecin hükümet kanadındaki ‘yumuşak karnı’nı Türklerin milliyetçi tepkileri oluşturuyor.
Öcalan’la anlaşarak PKK’ya silah bıraktırmak iyi fikir, ama karşılığında ne vereceksiniz? Öcalan’ı neyle ikna edeceksiniz? Kişisel olarak ‘verilebilecekler’ ev hapsinden, tamamen serbest bırakmaya kadar uzanan bir yelpazede. Peki ‘Kürt meselesi’nin özüne ilişkin nasıl bir çözüm modeli olacak? Kürt kimliğinin anayasal düzeyde tanınması, geniş yerel özerklikler ve anadilde eğitim hakkı gibi ‘temel siyasal’ talepleri de eklediğinizde çözümün sadece ‘kişisel’ değil, siyasal zeminini de hazırlamış olursunuz. Ve de bütün bunları ‘gizli saklı’ yapamazsınız. Kamuoyuyla paylaşmanız gerekir.
Mesele şudur; görüşmelerin içeriğinin kamuoyu ile paylaşılması sonrası oluşacak muhtemel milliyetçi tepkilere hükümet direnebilecek mi? Yoksa anketlerde aradığı desteği bulamayan Başbakan, 2009’da olduğu gibi yine süreci dondurmayı mı tercih edecek? Bu son ihtimal gözardı edilemez. İki seçimin olacağı 2014 yaklaştıkça bu ihtimal artar. Sürecin gerçekten bir sonuca ulaşması isteniyorsa acele edilmeli. Bu yılın ilk altı ayında mesafe alınabilirse bu iş ilerler. Aksi halde yaza doğru PKK süreci sabote edici eylemlere kalkıştığında hükümetin kimyası yine bozulabilir. 2014 yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça hükümetin İmralı ile ‘diyalog’u sürdürmesi zorlaşacaktır. Eğer hükümet ve Öcalan bir anlaşma için gerçekten isteklilerse çok hızlı hareket etmek zorundalar. Kış koşulları PKK’nın eylem imkânlarını sınırladığı için de bir fırsat.
‘Öteki taraf’ın da açmazları ve sınırları var. Öcalan’la anlaşılacaksa onun örgüt ve Kürt siyasal hareketi üzerindeki konumunu güçlendirecek desteğin de verilmesi gerekebilir. Öcalan’ın herhangi bir anlaşma formülünü kendi kitlesine anlatması zor değil. Bunu başarabilir. Ancak PKK’yı bütünüyle ikna etmesi ve kontrolüne alması kolay olmayabilir. Bunun için muhtemelen devletin desteğine ihtiyaç duyacaktır. Muhatabınız Öcalan’sa onun örgüte hakim olması şart. Aksi halde muhataplığın da müzakerenin de bir anlamı kalmaz. İki yıl önce yazmıştım: “Kürt sorununu siyaseten çözmek yerine Öcalan’la anlaşmayı deneyenler, önce Öcalan’ı destekleyip yeniden örgüte hâkim hale getirmek zorundalar. Yoksa Öcalan’la anlaşmanın bir anlamı yok.”
Öcalan ‘şeytan’ mı, yoksa ‘muhatap ve ortak’ mı? Çözüm için ezberlerin bozulması gereken böylesine ‘sıcak’ bir sorunu seçim baskısı altındaki iktidar partisi ne kadar taşıyabilir?
Yorum Yap