- 2.11.2012 00:00
Türkiye’nin üçüncü büyük partisi hafta sonu kurultay topluyor, ama haber bile olamıyor.
Bu, muhalefetin hem toplumsal desteğinin düzeyine hem de gündem belirleme gücüne ilişkin fikir veriyor. Aslında MHP’nin potansiyeli azımsanacak gibi değil. İktidar partisinin bütün ‘çengel’lerine rağmen son iki genel seçimde yüzde 10 seçim barajına takılmadı MHP. Unutmayın 1980’lerden beri ilk defa AK Parti yıllarında MHP iki seçim üst üste yüzde 10 barajını aşmayı başardı. Şimdilerde de anketler partiyi yüzde 12-15 bandında gösteriyor.
Genel olarak baktığımızda tablo net: AK Parti halkın yarısının oyunu alıyor. Muhalefet partilerinin tek çıkışı var; AK Parti’ye oy veren seçmenden bir kısmının desteğinin bu partiden çekilmesini ve kendilerine oy vermelerini sağlamak. Bugün AK Parti’ye oy veren seçmenden yarın CHP’ye oy vereceklerin oranı çok küçük. Ancak AK Parti’ye oy verip de MHP’ye de oy verebileceğini söyleyenler az değil. Metropoll’ün Eylül 2012 anketine göre AK Partililerin yüzde 12-15 civarında bir kesimi böyle bir pozisyonda. İşin ilginci CHP tabanında da MHP’ye yönelik benzer bir eğilim görülüyor. Kamuoyu tercihlerine bir başka açıdan bakıldığında MHP’nin CHP’den daha fazla tercih edilme ihtimali bile mevcut. Metropoll anketinde ‘asla CHP’ye oy vermem’ diyenlerin oranı yüzde 65’i bulurken bu negatif yönelim MHP’de yüzde 57. Tersinden bakıldığında, yani seçmenin oy verme eğilimi sorulduğunda ‘CHP’ye oy verebilirim’ diyenler yüzde 16 iken, ‘MHP’ye oy verebilirim’ diyenler yüzde 19’u buluyor. Bu, CHP seçmeninin küskünlüğünü yansıttığı kadar MHP’nin potansiyelini de gösteriyor. Bu potansiyelin ana kaynağı da AK Parti’ye oy veren milliyetçi muhafazakârlar. Tabii tablonun bir de diğer yüzüne bakmak gerek. MHP’de hem büyüme potansiyeli var, hem de küçülmesi ihtimal dışı değil. MHP’li seçmenin yaklaşık üçte biri AK Parti ve Erdoğan’a meylediyor, diğer üçte birlik kısmı da CHP’ye oy verme eğilimine sahip. Aslında bu, MHP içindeki muhafazakar-dindar ana damar ile ulusalcı-laik yeni unsurların çatlaması anlamına geliyor. MHP bu iki eksende büyüyebileceği gibi küçülebilir de. Tabanı itibarıyla salt milliyetçi-mukaddesatçı bir parti değil MHP. İçinde önemli oranda ulusalcı, laik, kentli ve Atatürkçü yeni unsurlar var. Kimlik karmaşasından bunlardan birini tercih ederek ama partiyi küçültmeden çıkmak ihtimal dışı. MHP’nin daha kuşatıcı ‘şemsiye’ kimliklere ve politikalara ihtiyacı var.
MHP yönetimi bunu yapmaya çalışıyor. İşte, partinin 10. Kurultay’ının ana teması “Türk milletinin bölünmez bütünlüğü” olarak belirlenmiş. Tamam, bu ‘genel ve kuşatıcı’ bir hedef, ama siyaseten bir anlam, yenilik, cazibe taşımıyor. Yani MHP’nin içindeki kimlik ayrışmasına çare olarak ürettiği ‘üst kimlik’ bir ‘tepki pozisyonu’ndan ibaret ve alıcısı çok kısıtlı. Bana kalırsa MHP’nin derdi büyümek değil, özellikle Başbakan’ın parti tabanı üzerinden yürüttüğü söylemsel çengellere karşı ‘direnmek’ten ibaret. Partinin stratejisi ‘Türk milletinin bölünmez bütünlüğü’ söyleminin ardından partinin ‘bölünmez bütünlüğü’nü sağlamak.
MHP milletvekillerinin bildirisine bakın: “Milletimizin birliğini parçalamak ve devletimizin siyasi birliğini çözerek dönüştürmek isteyen şer odaklarına karşı tüm MHP’lileri ve ülkücüleri Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli etrafında kenetlenerek bu hayâsız oyunu bozmaya davet ediyoruz.”
Büyük Kurultay öncesi böyle bir bildiri MHP’nin temel siyasal kaygısının partiyi ve liderini muhafaza etmek olduğunu gösterir. MHP’de potansiyel var ama yetmez!
Yorum Yap