Ömer Laçiner: Aslında Şaşırmamak Lazım

Türkiye, şu son dört-beş yıllık sürede, normal bir Cumhuriyet rejiminde, değil bir dört-beş hükümeti devirecek politika

Ömer Laçiner: Aslında Şaşırmamak Lazım
7.12.2017 - 08:41
1030

  Türkiye, şu son dört-beş yıllık sürede, normal bir Cumhuriyet rejiminde, değil bir dört-beş hükümeti devirecek politika fiyaskoları, hezimetleri ve siyasal ahlaki rezaletler yaşadı. Ama bütün bunlar olurken, hezimetlerin ve rezaletlerin odağında olan, dolayısıyla asli sorumlu olan AKP iktidarı ve reisinin ne oy tabanında ciddi bir azalma, gevşeme görüldü ne de tutum ve anlayışında bir “yumuşama”, özeleştiri ihtiyacı duyuldu. Aksine, iddialarında daha pervasızlaştı, suçu rakiplerine yükleme tavrı daha da şirretleşti. 

AKP iktidarına gelinceye kadar böyle bir dönem kesinlikle yaşanmadı. Çok partili rejim tarihimizi kuşbakışı ele aldığımızda görülür ki; örneğin DP iktidarı, “kalkınma” adına yürüttüğü iktisadi politikanın 1950’lerin ortalarından itibaren ağır bir krize yol açması üzerine 1957’de neredeyse seçimi kaybedecek ölçüde gerilemiş; 1960’ta onu deviren ve liderlerini idam eden askerî darbenin bu politik basiretsizliği, yerine kurulan partilerin yapılan ilk seçimde DP’nin alabildiği en yüksek oy oranını bile geçmesini sağlamış; 1965-1980 döneminde başlıca partilerin oy oranlarındaki iniş çıkışları, onların politikaları ile seçmen kitlelerinin eğilim ve talepleri arasındaki ilişki üzerinden açıklamak mümkün olabilmiş; ANAP’ın yükseliş ve çöküşü, “merkez-sağ”ın bölünmesi ve erimesi ile CHP-SHP ve DSP’nin %25’lik bir oy tabanına “kilitlenmesi” de yine bildik siyasal-sosyolojik ve ahlaki açıklama kalıplarına uygun olmuştur.  

AKP, bütün bu partilerin zayıflama, bölünme ve çöküş nedenleri olarak gösterilen siyasal basiretsizlik, yolsuzluk ve zulüm düzeyinde sertleşme gibi faktörlerin bütününü ve fazlasını özellikle şu son dört beş yılına sığdırabildiği halde neden hâlâ “ayakta”? 

Bu soruya verilen çeşitli cevaplar arasında hemen herkesin asli faktör olarak gösterdiği şey, AKP ve reisinin toplumun %35-55’ini oluşturan Sünni-Türk muhafazakâr kesimi, bu kimliği her ne olursa olsun egemen konumda kalma konusunda “ikna” etme/etmiş olma başarısıdır. 

Sözkonusu ikna hali o denli güçlüdür ki; örneğin bir vakitler sınırsız övgüler düzülen “Cemaat”e vatan haini muamelesi çekilirken de yalpalamıyor, ABD’nin en itibarlı müttefiki pozları atılıp hemen ardından aynı ABD Türkiye’nin bir numaralı düşmanı diye ilan edilmeye başlandığında da “bu ne tutarsızlık” demiyor. Dahası AKP’nin reisi, ekonomiden kültüre, eğitimden dış politikaya, Kürt sorunundan şehirleşmeye kadar ülkenin hemen tüm başlıca sorunlarına ilişkin icraatında “kandırıldığı”nı bizzat söylemesine rağmen, onu bırakın emsalsiz bir politik lider, neredeyse halifelere denk bir Müslüman önder diye alkışlamayı sürdürebiliyor. 

Kimlikçi zihniyetin -avami tabirle- “bizden olsun da çamurdan olsun” diyebilen yaklaşımının bu tutumu mümkün kıldığını biliyoruz. Ancak, durumu bu zihniyetin, yaklaşımın düz mantığında açıklamanın da bazı ciddi “pürüzleri” olduğunu da belirtelim.

Şöyle ki; “normal” bir kimlikçi zihniyet, “bizden” olanların suçunu, başarısızlığını suç ve başarısızlık olarak niteleyebilir ama sonuçta “bizdendir, olsun” der ve böylece bağrına basma tutumunu sürdürebilir. AKP’nin durumunda ise, apaçık suç ve başarısızlık olarak görülebilen şeyin kesin inkârı ve normal, kurala uygun addedilmesi geçerli. “Bizden olmayanlar”ın suç ve başarısızlık olarak gösterdiği, konu başkaları olsaydı bizim de pekâlâ aynı şekilde niteleyeceğimiz şey, “bizim” konumumuza verebileceği zararla sarmalanarak, o zararı başatlaştıran bir olguyla somutlanıyor zihinde. Böyle olunca da suç ve başarısızlığın “nesne”si önemsizleşiyor. Ve tutumumuz, tavrımız nesneye göre değil, o nesne dolayımında bizim ve ötekilerin fayda-zarar hesaplarına göre şekilleniyor.

Bunun bir hilekârlık olduğu elbette apaçıktır. Şu son dört-beş yıldır AKP iktidarının bunu defalarca yaptığı ve her defasında da -rakiplerini öfkeden çıldırtmak bahasına- Sünni Türk muhafazakâr kitlesinden umduğu sonucu aldığı da.

O halde sorabiliriz: Bu hilenin her defasında sonuç verebilmesini kolaylaştıran ne(ler)dir?

Derin analizlere girmeden, aklıma hemen geliveren bir hususa, Sünni muhafazakâr kültürümüzün orijinal denebilecek bir unsuruna, şu “hile-i şeriye” “kurumu”na değineyim. 

Hülle, muta nikâhı gibi hile-i şeriye mamulatını duymayan pek yoktur. Onlar kadar eski ve hâlâ yürürlükteki “kumaş ribası”nı da duymayan varsa anlatıvereyim. 

Malum İslâmiyet’te faiz kesinlikle haramdır, dindışıdır. Ama “bizim” borç paraya, borç para verenin de faize ihtiyacı vardır. “Çelişki” şöyle çözülür: Borç para ihtiyacı olan, dükkânında birkaç top kumaş olan paralı kişiye gider ve ondan diyelim 1000 lira borç ister. Paraya kumaş almak için ihtiyacı olduğunu da bilhassa belirtir. 1000 lira verilir, deftere kaydedilir. Borç alan o 1000 lirayı geri verip karşılığında bir top kumaş alıp dükkândan çıkar. Ama hemen geri dönüp, aslında kumaş değil de daha mühim bir ihtiyacı olduğunu söyleyip, kumaşı geri alırsa o parayla bu ihtiyacını karşılayacağını ekler. Az önce 1000 lira borç vermiş kişi, bir dakika önce 1000 liraya sattığı kumaşı 600 liradan geri alabileceğini söyler. Öteki de kabul eder. Böylece kumaş geri verilir; karşılığında 600 lira alan kişi çıkıp gider. Oysa borç defterinde yazan 1000 liradır. 

400 lira? Kumaşın alış ve satış fiyatları arasındaki farktır ve zinhar faiz denilemez. Asırlardır Müslüman ülkelerin köylüsünü, esnafını soyan tefeciler, bu yöntemle çalışan, abdestini, namazını asla ihmal etmeyen “dini bütün” kişilerdir. 

“Faiz haramdır” kuralını koyan ahiretteki peygamber, bin yılı aşkındır bu “tiyatro”yu seyrediyor; onu gönderen Allah her şey gibi bu numarayı da kaydettiriyor… ve bu gözetimin üzerlerinde olduğuna “inanan” müminler, şu yaptıklarının bir dalavere, hile, kandırmaca olmadığını nasıl iddia edebiliyorlar?

Şu kumaş alışverişi ile Allah ve peygamberine “gördüğünüz gibi sizin o kesin faiz haramdır ilkesine nasıl da uyuyoruz; yaptığımız şey ne kadar da meşru!” dercesine davranabilenleri bünyesinde “itibarlı kişiler” olarak barındırabilen Sünni muhafazakâr kültür ve kimlik; şimdi de “biz”e rüşvet kayıtlarını, siyasal hezimetleri “vatan tehlikede” ambalajıyla yutturmaya kalkıyorsa çok mudur Allah aşkına?

BİRİKİM
Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums