Turgay Oğur: Yassıada tarihin lekelerinden temizlenirken

Yassıada’nın son durumunu gösteren fotoğrafları görünce yaşadığım vebal duygusuyla hikâyeyi baştan anlatmak istedim. Özet ama yine de çok uzun bir yazı oldu. Sabrınız için şimdiden teşekkür ederim.

Turgay Oğur: Yassıada tarihin lekelerinden temizlenirken
7.02.2016 - 09:35
2117

 Yassıada’nın son durumunu gösteren fotoğrafları görünce yaşadığım vebal duygusuyla hikâyeyi baştan anlatmak istedim. Özet ama yine de çok uzun bir yazı oldu. Sabrınız için şimdiden teşekkür ederim. 


DARBELER VE MİLLİ İRADE
 
Hiç kendimizi kandırmayalım. Türkiye’de askerî darbeler milli iradenin zımni desteğini almadan yapılmamıştır. Her darbenin arkasında, iyice yoklasanız en az % 50 destek bulabilirsiniz.
 
Bugün demokrasi kahramanı olan pek çok aydının gençlik anılarında 27 Mayıs darbesi ile nasıl ferahladıkları itirafına rastlarsınız. Haklı, yarı haklı ya da tamamen haksız olabilirler ama neticede ortada sahici bir duygu hali ve darbeye destek vardır.
 
12 Mart, Menderes’in idamından canı yananlar için intikam vaktidir.
 
Kardeşin kardeşi öldürdüğü; yağ ve benzin kuyruklarının bezdirdiği günlerin bitmesini isteyen milyonların sessiz daveti ile gerçekleşmiştir 12 Eylül.
 
Bizim askerin darbeleri Latin Amerika darbelerine benzemez. Toplumsal başkaldırı riskinin minimum olduğu an beklenir ya da o anın gelmesi için süreç itina ile hızlandırılır.

Nihayetinde bu devlet, Atatürk’ten emanettir. Tabiri caiz ise kazanın dibi delinmeden müdahale edilir ve iktidarın yıpratıcılığından etkilenmeden ilk fırsatta sahne sivillere bırakılır. 

Bu sayede, gerektiğinde müdahale kozu hep elde tutulur.

ALIN BU MUHTIRAYI..
 
27 Nisan e-muhtırasının tehditkar dili 12 Mart Muhtırası’ndan aşağı kalır değilken nasıl oldu da hepimizin maskarası oldular? 28 Nisan günü Galatasaray Meydanı’na çıkıp “Alın bu muhtırayı..” diye başlayan cümle kurmaya nasıl cesaret edebildik?
 
Muhtıranın arkasında “Milli İrade” yoktu da ondan. Gece yarısı ekranlara çıkıp hükümeti istifaya çağıran CHP Genel Başkan Yardımcısı ile “Türkiye laik olsun” çağrısı yapan Helin Afşar’dan başka destek çıkan olmadı. Bu destek ise onların sonu oldu.


FAVORİ DARBESİ OLMAYANLARIN SEMBOLÜ: YASSIADA
 
27 Nisan bir milattır. Artık Türkiye’de ezici çoğunluğun favori darbesi yoktur. Ezici çoğunluk kendi anılarıyla hesaplaşmıştır. Darbelerin verdiğinden çok daha fazlasını götürdüğü konusunda büyük bir uzlaşmaya varılmıştır.
 
Mensubu olduğum Genç Siviller olarak “favori darbesi olmayanlar Türkiye’si”ne bir sembol ararken Yassıada’yı keşfettik. İstanbul’da, denizin ortasında ve ilk darbenin en önemli mekanı. Her şeyiyle uygun.
 
27 Mayıs 2008’de ilk ziyareti gerçekleştirmek üzere uzun bir çalışma yaptık. Her şey Nazlı Ilıcak’ı evinde ziyaret ile başladı. Birinci derecede yakını Yassıada’ya gönderilenlerden bildiğimiz tek kişiydi Nazlı Hanım. Babası Demokrat Parti mebusu olarak Yassıada’da yargılanmıştı. Nazlı Hanım bana her kapıyı açacak anahtar bir isim verdi: Prof. Emine Gürsoy Naskali. Celal Bayar’ın torunu. Emine Hanım bu dünya üzerinde yaşayan en iyi insanlardan biri desem başım ağrımaz. Birinci derece yakınların listesini çıkardık. Telefon numaralarına ulaştık. Kimi tersledi ama büyük çoğunluk hatırlanmış olmaktan memnuniyet duydu. 27 Mayıs’ta bizimle birlikte adaya gelmeyi kabul eden nitelikli bir grup ortaya çıktı.


ABDÜLMELİK FIRAT’IN LAHMACUNLARI
 
Basına etkinlik daveti gönderdiğimizde seyahatin kaç gün süreceği sorularıyla muhatap olduk. İstanbul’dan 40 dakika uzaklıkta bir yer olduğunu fazlaca bilen yoktu. Devletin tüm istihbarat birimlerinin bakışları altında adaya doğru yola çıktık.
 
Arkamızda ada manzarası, tekne üzerinde çok güzel konuşmalar yapıldı. Yassıada mahkumlarından o gün için hayatta olan tek kişi Abdülmelik Fırat’ın getirdiği 500 lahmacun ve ayranla karnımızı doyurduk. Son olarak adanın girişindeki binaya “Yassıada Demokrasi Adası olsun” pankartı asarak adadan ayrıldık.
 
Olağanüstü bir basın görünürlüğü oldu. Artık tüm Türkiye adadan ve bizim niyetimizden haberdardı. Ziyaretlerimiz diğer 27 Mayıs yıldönümlerinde de sürdü. 2009 yılında Prof. Oğuz Babüroğlu yönetiminde arama konferansı düzenledik. Ünlü mimarlar, heykeltıraşlar, sosyologlar, gazeteciler, siyasi tarihçiler, aktivistler katıldı arama konferansına. “Nasıl bir demokrasi adası?” sorusuna cevap arandı. Ortaya çıkan cevap kesinlikle Türk inşaat sektörünün tüm hünerlerini konuşturduğu anahtar teslim bir ada değildi.
 
Evet, insanların kolayca ziyaret edebileceği, geldiklerinde temiz bir tuvalete gidebileceği, bir şeyler yiyebileceği, hatta demokrasi ana başlığı altında toplantılar yapabileceği bir ada olmalıydı. Ancak aynı zamanda sabaha karşı Sarayburnu’ndan yola çıkan askerî botun yanaştığı, devrik genel kurmay başkanının dipçiklendiği iskeleyi de görmeleri gerekirdi.

Mahkumların yürütüldüğü yollar, Namık Gedik’in intihar ettiği söylenen pencere, Menderes ve Bayar’ın kaldığı hücrelerin de izi sürülebilmeliydi. Bu mekanlar sanatçıların enstalasyonları ile diğer darbe mazlumlarına da açılmalıydı.
 
Ada her haliyle ‘favori darbesi olmayanlar Türkiyesi’nin sembolü bir ada-heykel olmalıydı.
 

YALVARIRIM BALMUMU OLMASIN

Eminim ki ada inşaatı bitince ortaya harika bir yapı çıkacak. Gidenler granitlerin parlaklığından, çimlerin muntazamlığından etkilenecek. Yeni ağaçlar da dikeceklerdir şüphesiz.


Ancak, arama konferansı katılımcılarından şair Ömer Erdem’in nefis ifadesiyle “tarihin lekeleri” silinmiş olacak. Hatta silindi bile. Bu işte herkesten çok emeği olan insanlardan biri olarak tek dileğim şudur: Ne olursunuz Yassıada Yargılamalarını balmumu heykellerle canlandırmayın. Bırakın o spor salonu virane kalsın. Yargılamaların sesleri yankılansın sadece. Yalvarırım böyle bir niyetiniz varsa vazgeçin.

MEYDAN

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums