Levent Köker: Yeni anayasa için politik uzlaşma mümkün mü?

AK Partinin 1 Kasım seçimlerinden tek başına iktidar pozisyonunu tekrar elde etmesiyle birlikte “başkanlık sistemi” ve “yeni anayasa” konuları yeniden öne çıkmaya başladı.

Levent Köker: Yeni anayasa için politik uzlaşma mümkün mü?
12.11.2015 - 09:40
1585

 AK Parti'nin 1 Kasım seçimlerinden tek başına iktidar pozisyonunu tekrar elde etmesiyle birlikte “başkanlık sistemi” ve “yeni anayasa” konuları yeniden öne çıkmaya başladı.

Seçim sonuçlarına bakılırsa bu gâyet normal bir durum. Ancak, 2007'den bu yana gündemden hiç düşmeyen “yeni anayasa” ile 2012 sonlarından bu yana gündemde olan “başkanlık” tartışmasının şimdiki gündeme getiriliş biçiminde bir farklılık gözleniyor. AK Parti'nin “Başkanlık sistemi önerisi”, 2012 sonlarında Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na iletilmek üzere TBMM Başkanlığı'na sunulduğunda yaklaşım şöyleydi: Eğer “başkanlık sistemi” dışındaki tüm konularda uzlaşma sağlanırsa AK Parti, başkanlık sistemi önerisinden vazgeçebilecekti. Bundan, AK Parti'nin, yasama-yürütme ilişkilerinin düzenlenmesi ile ilgili bir düzenleme olarak “başkanlık sistemi” önerisini, bütünüyle yeni bir anayasa yapma hedefinden ayırmayı kabûl ettiğini anlamamız gerekiyordu. Nitekim, AK Parti bu önerisini TBMM Başkanlığı'na sunarken, Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun çalışmaları sona erse bile, başkanlık önerisinin gündemde kalacağını belirtmiş ve bu nedenle de öneriyi doğrudan Komisyon'a değil TBMM Başkanlığı'na sunmuştu. Benzer bir yaklaşım 7 Haziran seçimleri öncesinde de geçerliydi. Her ne kadar AK Parti, seçim beyannâmesinde “başkanlık sistemi”ni biraz daha “kısık sesli” olarak dile getirmişse de, özellikle Sayın Erdoğan, başkanlık için bizzat meydan mitingleriyle oy ve milletvekili talep etmişti ki, özellikle Sayın Erdoğan'ın yaklaşımında “başkanlık” ile “yeni anayasa” birbirinden ayrılabilir konular gibi ele alınmaktaydı.

Şimdi durum biraz farklı görünüyor. 7 Haziran öncesi başkanlık sistemine geçiş için 400 (veyâ 330) milletvekili talep etmiş olan Sayın Cumhurbaşkanı'nın, 1 Kasım'dan sonra bu sayıya çok yaklaşılmış olan bir sonuç elde etmiş olmasına rağmen, seçimin mesajını “başkanlık sistemine geçiş” olarak değil de “yeni anayasa mes'elesinin çözülmesi” olarak formüle etmesi dikkâte değer. Aynı şekilde Başbakan Davutoğlu da “başkanlık birinci önceliğimiz değil” diyerek, asıl önceliği “yeni anayasa” üzerinde uzlaşma arayışına vermiş olması da önemli. İki yaklaşım birleştirildiğinde, AK Parti'nin başkanlık sistemini amaçlayan bir “anayasa değişikliği” için 330 veyâ daha fazla milletvekilinin desteğini almaya çalışmak yerine, “yeni bir anayasa için politik uzlaşma” arayışı içine girmeyi tercih edeceği ve böylece de başkanlık konusunu yeni anayasa konusundan ayrı mütalâa etme yaklaşımından vazgeçildiği söylenebilir. Bu durum, yeni anayasa için bir politik uzlaşma zemini üzerinde düşünmeyi zorunlu kılmaktadır.

Cumhuriyet Anayasaları toplumsal çoğulculuğa dayanmıyor

Önce sorunu tesbit ederek başlayayım. Türkiye'de anayasa sorununun sürekli gündemde olmasının, birbiri içine geçmiş çok boyutlu nedenleri vardır. Bu nedenlerin irdelenmesinde de, dolayısıyla, pek çok yol izlenebilir. Bu yollardan biri de, bir temel hukuk normu olan anayasanın ortaya çıkışı üzerinde durmaktır. Çağımızın en etkili devlet ve hukuk felsefecilerinden olan Carl Schmitt, her anayasanın öncesinde bir “politik karar” bulunduğunu kabûl etmektedir. Buna göre anayasa, kendi ortak kimliği üzerinde karara varmış bir “toplum”un, bu kararı temel alarak inşa etme irâdesini yansıttığı devlet ve hukuk düzeninin ifâdesi olarak vücûda gelmektedir. Millî (ulusal) devlet kavramına uygun bir anayasa anlayışı olarak da özetleyebileceğimiz bu yaklaşıma göre bir toplum kendi “millî kimliği” üzerindeki kararı (politik uzlaşma) üzerinden bir devlet (ve hukuk) düzenine (anayasaya) ulaşmaktadır.

Bu yaklaşım üzerinden Türkiye'ye bakacak olursak, Türkiye'deki temel sorunun Cumhuriyet ile kurulan devlet ve hukuk düzeninin arkasında, toplumun ortak (“millî”) kimliği üzerinde “politik uzlaşma” niteliğinde bir kararın bulunmaması olarak tesbiti mümkündür. Cumhuriyet'i kuran Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk ve arkadaşları, 1924 Anayasası'nın temeline kendi “millîyetçilik” ve “lâiklik” anlayışlarını ve bu anlayışlara göre tanımlanmış bir “Türk millî kimliği”ni yerleştirmişlerdi. Bu anlayış daha sonraki 1961 ve 1982 anayasalarında da sırasıyla “Türk” ve “Atatürk” milliyetçiliği olarak devlet ve hukuk düzeninin temeline yerleştirilmişti.

Kısaca “Kemalist/Atatürkçü politik karar” ile temellendirilen Cumhuriyet anayasaları, toplum içinde varolan farklılıkları dikkâte alan bir çoğulculuğa dayanmaması nedeniyle sürekli sorun üretmiş veyâ toplumsal çoğulculuktan kaynaklanan sorunları çözmeyi imkânsızlaştırmıştı. Burada Kemalist/Atatürkçü temellere dayanan düzeni zorlayan iki büyük toplumsal hareket, İslâmî görüşler ile Kürt kimliğinin siyâsî ifâdesine dayanan politik hareketler olarak karşımıza çıkmıştır. Dolayısıyla sorun, Carl Schmitt'in formüle ettiği biçimiyle, anayasadan önce ve anayasaya temel olmak üzere üzerinde uzlaşma sağlanabilecek bir “politik karar”ın yokluğudur. Bir politik karar vardır ama bu karar toplumsal çoğulculuğu kapsayan bir karar değil, farklılıkları dışlayan, tekçi bir “millî kimlik” inşâ etmeye çalışan bir karardır.

AK Parti'nin dördüncü tek-partili iktidar dönemine girdiğimiz bugün yeni anayasa için toplumsal çoğulculuğun farkında olan, tekçi değil çokkimlikli, bu anlamda dışlayıcı değil kapsayıcı bir “politik karar” ortaya koyabilecek bir uzlaşmaya ihtiyaç vardır. Bir diğer deyişle, temel sorunun “parlâmentarizm” veyâ “başkanlık” tercihi olarak değil de, böyle bir politik uzlaşma olarak belirlenmesi yeni anayasaya varmak için elzemdir.

Politik uzlaşma nasıl sağlanacak?

AK Parti'nin özellikle 2013'ün ikinci yarısından başlayarak benimsediği ve dozunu giderek artırdığı “otoriterleşme” eğilimleri ve bu eğilimlerin ideolojik düzeyde haklılaştırılması için müracaat edilen Türkçü-İslâmcı politik tercihler ile muhalif kesimde ağırlığı hissedilen “lâik Türk milliyetçiliği” tercihinin uzlaşmazlığı ve her iki tercih grubunun, Kürt siyâsî hareketine yönelik dışlayıcı/bastırıcı yaklaşımları karşısında, soruya olumlu cevap vermek mümkün görünmemektedir.

Buna karşılık, birbiriyle çatışan dünyâ görüşleri, hayat tarzları ve politik programları bulunan bu yaklaşımların yeni anayasadan önce ve yeni anayasanın temelini oluşturacak “politik karar” üzerinde uzlaşmalarının imkân dâhilinde olabileceği de söylenebilir. Şöyle: (1) Yeni anayasanın temelini oluşturacak olan “politik karar”, Carl Schmitt'in düşüncesindeki gibi mutlaka toplumun tekçi ortak (millî) kimliği üzerinde oluşmuş bir karar olmak zorunda değildir. (2) Yeni anayasanın İslâmcı, Türkçü veyâ bunların farklı sentezleniş türlerinden oluşan ama hepsi de farklılıkları dışlayıcı bir politik kimlik üreten bir karar yerine, toplumsal çoğulculuğu anayasanın temeline yerleştiren bir politik karara dayanması sağlanabilir. (3) Bu tarz bir “politik karar”ın oluşması için ise, her ideolojik tercihin kendi varlığını toplumsal bütünün içinde bir “kısım” olarak idrâk etme noktasına gelmesi gerekir. (4) Bu idrâkin şartları, uzun dönemli politik mücâdeleler içinde, tekçi-milliyetçi yaklaşımların yarattığı sorunların çözümsüzlüğü ile aslında oluşturulmuş bulunmaktadır. Önemli olan, Türkçülerin, İslâmcıların ve muhtelif milliyetçi sentezlerin, çözümü, çoğulculuğu kendi içinde meczeden bir politik karara varmakta görebilmeleridir.

Cumhuriyet'in kuruluşunda “terakki ve inkişâf yolunda diğer muasır milletlerle hemâhenk yürümek” olarak formüle edilmiş olan “milliyetçilik” ilkesinin bugün milliyetçiliği ortadan kaldırmayı gerektiren bir ilke olduğu anlaşılırsa, otoriterleşmeyi besleyen politik çatışmalar yeni demokratik anayasayı inşâ edecek bir uzlaşmanın da temeli olabilir. Neden olmasın?

Zaman

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums