Levent Gültekin: Düşmanlar arasında, felaket ortasında bize düşen vazife

Suriye iç savaşı başladığı günlerden itibaren defalarca yazdım ve dilim döndüğünce söyledim: Türkiye büyük bir felakete sürükleniyor.

Levent Gültekin: Düşmanlar arasında, felaket ortasında bize düşen vazife
16.10.2015 - 08:52
1935

 Suriye iç savaşı başladığı günlerden itibaren defalarca yazdım ve dilim döndüğünce söyledim: Türkiye büyük bir felakete sürükleniyor.

Yazılarımda ve konuşmalarımda bu cümleyi o kadar sık tekrarladım ki adım felaket tellalına çıktı. Sadece ben değil, birçok yazar, gazeteci benzer uyarıları yaptı. Adeta feveran ettik. Çünkü hükumetin Suriye politikası ve o günlerden itibaren benimsediği ayrımcı siyasetin bizi bir felakete götüreceği çok belliydi.

Şimdi ülke korkunç bir felaketin ortasına sürüklendi. Henüz nerede duracağını da ne yazık ki bilmiyoruz. Bilmiyoruz, çünkü Anadolu’da şöyle bir söz var: “Ağaç düşmeye görsün, baltası olan da gelir, olmayan da.”

Türkiye ne yazık ki düştü. Ne yazık ki iktidar Türkiye’yi baltası olanın da olmayanın da kolayca saldırıp çıkar elde edeceği bir ülkeye dönüştürdü. “Düştü” diyorum. Çünkü yargısı, ordusu, emniyeti, istihbarat teşkilatı… bütün kurumları tahrip edildi. Hiçbiri görevini yapmıyor veyahut yapamıyor.

Türkiye’de geçerli tek kural: Ya bizdensin ya da onlardan

Benimsenen ayrımcı, ötekileştirci siyaset yüzünden iç barışı ağır bir yara aldı. Ülke aklıselimini kaybetti. Toplum adeta birbirine düşman edildi. 40 milyon insanın diğer 40 milyona düşman gözüyle baktığı bir toplum olup çıktık.

Ülkede ılımlılara yer kalmadı. “Anlaşamayacağımız bir mesele yok. Konuşursak sorunlarımızı halledebiliriz” diyen insanların sesi artık duyulmaz oldu. Herkes bir kampın, bir düşüncenin, bir partinin fanatik taraftarı oldu. Her kesimin kulak vereceği, sözüne itibar edeceği; değer verdiği, el üstünde tuttuğu bir kanaat önderi neredeyse kalmadı. Çünkü Türkiye’de geçerli tek kural: Ya bizdensin ya da onlardan.

Dost tek bir ülke kalmadı

Sorun sadece içeride değil. Komşularımızla, ilişkide olduğumuz ülkelerle de büyük problemlerimiz var. Suriye, İran, Irak, ABD, AB, Rusya, Mısır, İsrail… Neredeyse etrafımızdaki bütün ülkelerle kavgalıyız.

Tehdide, meydan okumaya, büyüklük taslamaya, önüne gelene ayar vermeye dayalı dış politika ‘dost‘ diyeceğimiz tek bir ülke bırakmadı. Şimdi bu ülkelerin Türkiye’ye karşı ne tür hesaplar güttüğünü, iktidarın meydan okumalarına nasıl karşılık vereceklerini bilmiyoruz.

Hem içeride birbirimize düşman gözüyle bakıyoruz, hem de etrafımız hepimize düşman gözüyle bakan ülkelerle sarılı.

Bir devlet töreniyle güçlü bir birlik görüntüsü bile veremediler

Ankara’da 100’e yakın arkadaşımızı, evladımızı, gencimizi, kardeşimizi kaybettik. Cumhuriyet tarihinin en büyük saldırısı yaşandı.  Yaşadığımız bu felakette yanımızda duran, bize güven veren, acımızı içten paylaşan, “Bir daha asla böyle bir şey olmaz” dedirtecek bir devletimizin olmadığını fark ettik.

Ülkeyi yönetenler siyasi çekişmeleri, kişisel çıkarı, küçük hesapları bir tarafa bırakıp da muhalefetiyle, iktidarıyla, sanatçısıyla, medyasıyla, üniversiteleriyle bir araya gelip teröre karşı bir bütünlük vurgusu bile yapamadılar. Bir devlet töreniyle güçlü bir birlik görüntüsü bile veremediler.

Bir tarafta bütün bir Türkiye’nin değil, yalnızca AK Parti’lilerin cumhurbaşkanı olmakta direten, tek derdi, tek önceliği partisini yeniden tek başına iktidar yapmak olan bir cumhurbaşkanı var, diğer tarafta şirazesi dağılmış, cumhurbaşkanının ağzının içine bakan, ne yaptığını, ne söylediğini bilmeyen bir hükümet var.

Bir tarafta bir mafya lideriyle görüşmekte bile sakınca görmeyen cumhurbaşkanı var, diğer tarafta “Milli birliğe ve bütünlüğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerdeyiz” deyip sonra da siyasi partilerle bile görüşmeyen, 6 milyon oy almış bir partiyi yok sayan akıldan yoksun muhalefet partisi var.

Bir tarafta ülkeyi hedef yapmış terör örgütleri var, diğer tarafta bütün enerjisini Saray’a harcayan istihbarat teşkilatı var.

Bir tarafta her saldırıyı yandaş olduğu partinin lehine istismar eden, insanlığını yitirmiş medya mensupları var, diğer tarafta cumhurbaşkanı adına sağda solda miting yapıp“Oluk oluk kan akacak” diyen mafya lideri var.

Bir tarafta öfkeli kalabalıklar var, diğer tarafta bu öfkeyi daha da büyüten siyasetçiler var.

Ve tüm bunların yanında bir de Türkiye’ye diş bileyen devletler var.

Her türlü saldırıya açık haldeyiz

Peki tüm bunları niçin anlatıyorum?

Düşmüş bir ülkenin halkı olarak içinde bulunduğumuz bu felakete karşı korumasız, sahipsiz durumdayız. Her türlü saldırıya açık haldeyiz. Bundan sonra saldırının kime geleceğini, ülkemizi daha büyük bir felakete sürükleyecek bir bombanın veyahut ortalığı büsbütün karıştıracak bir suikastın kimden geleceğini kestiremiyoruz.  Çünkü Allah korusun yeni bir bombayla veyahut  birbirine düşman gözüyle bakan iki taraftan birinin önem verdiği bir isme gelecek bir suikastla ülke bir anda yaşanmaz hale gelebilir.

Toplumdaki bu düşmanlığı ve karşılıklı öfkeyi bir kıvılcımla savaşa dönüştürebilirler. Ne yazık ki bunu önleyecek bir devlet aklı da yok, topluma tesir edecek bu kutuplaşma kilidini çözecek bir siyasetçi de.

Evet iş bize düşüyor. “Ben bu ülkeden başka bir yerde yaşayamam” diyen, çocuklarının hayatını dert edinen herkese. Her birimize. Artık öyle bir dönemdeyiz ki başkasını suçlamanın, haklı olmanın “Ama sen öyle yaptığın için böyle oldu” demenin kimseye bir faydası yok.

Çünkü hepimizi kucaklayan bir cumhurbaşkanı yok…

Şu anda tek bir önceliğimiz var: Ülkeyi daha büyük felakete sürükleyecek bir tuzağa düşmemek. Ve zihnimizde, kalbimizde yer etmiş öfkeden kurtulmak.

Bu iş bize düşüyor. Çünkü hepimizi kucaklayan bir cumhurbaşkanı yok. Saldırılara karşı ülkemizi koruyup kollayacak bir başbakanı yok. İşlevlerini yerine getiren kurumlar yok. Fakat hepimiz aynen bir cumhurbaşkanı, bir başbakan olgunluğuyla, sorumluluğuyla hareket edebiliriz.

Sanki 80 milyonun bütün yükü bizim sırtımızdaymış gibi tavır belirleyebiliriz. Sanki bu ülkedeki bütün çocukların hayatı bizim kişisel olarak alacağımız tutuma bağlıymış gibi davranabiliriz. Ülkenin geleceğini kendi avuçlarımızda tutuyormuş gibi tutum belirleyebiliriz. Cumhurbaşkanından, başbakandan nasıl bir tavır bekliyorsak o tavrı biz etrafımıza karşı takınabiliriz.

Hiçbir siyasi kazanç Türkiye’den daha değerli değil

Tekrar edeyim: Baltası olanın da olmayanın da koşup geleceği düşmüş o ağaç gibiyiz. Şimdi bu ağacı tekrar ayağa kaldırana, bizi koruyacak kurumlarıyla işlevini yerine getirecek bir devlete kavuşana kadar hepimiz baltalarımızı bırakıp dört elle o ağaca yani ülkemize sarılmamız ve el birliğiyle ayağa kaldırmamız gerek.

Çünkü hiçbir ideoloji, hiçbir inanç, hiçbir dava, hiçbir siyasi kazanç Türkiye’den daha değerli değil. İdeolojisiz, davasız  yaşayabiliriz ama güvenli bir ülke olmadan yaşayamayız.

Kendi güvenliğimizi kendi aklımızla, olgunluğumuzla, sorumluluk duygumuzla sağlamanın yollarını bulmamız gerek.

“Ne terör bombaları ne de Nobel başarısı Türkleri bir araya getirmeyi başarabildi” diyen New York Times’a ve dosta düşmana bu ülkede aklı başında insanların yaşadığını göstermemiz gerek.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums