Ayşe Yırcalı: “Üzülüyoruz ama ümitsiz değiliz”

Ateşkesin bitmesine Diyarbakır’daki farklı kesimler ne diyor? Çözüm Süreci tamamen sona erdi mi? Son gelişmeler nasıl değerlendiriliyor? PKK’ya ve AK Parti’ye bakış nasıl? Düşünce kuruluşu PODEM’den Ayşe Yırcalı ve Etyen Mahçupyan Diyarbakır’a gitti, toplumun farklı kesimleriyle görüştü, bölgedeki havayı Al Jazeera için yazdı.

Ayşe Yırcalı: “Üzülüyoruz ama ümitsiz değiliz”
19.08.2015 - 01:51
3221

Ateşkesin bitmesine Diyarbakır’daki farklı kesimler ne diyor? Çözüm Süreci tamamen sona erdi mi? Son gelişmeler nasıl değerlendiriliyor? PKK’ya ve AK Parti’ye bakış nasıl? Düşünce kuruluşu PODEM’den Ayşe Yırcalı ve Etyen Mahçupyan Diyarbakır’a gitti, toplumun farklı kesimleriyle görüştü, bölgedeki havayı Al Jazeera için yazdı.

 2013 Mart’ında Abdullah Öcalan’ın mesajıyla Diyarbakır’da ilan edilen PKK ve devlet arasındaki çatışmasızlık Temmuz 2015’te sona erdi. 33 kişinin hayatını kaybettiği Suruç patlaması sonrasında, Ceylanpınar’da iki polis memuru evlerinde öldürüldü ve bu eylem PKK tarafından Suruç’a misilleme olarak üstlenildi; akabinde devlet Kandil’e karşı operasyonları başlattı.

Çatışmalar sürerken, Türkiye yeni hükümetini arıyor; koalisyon ve erken seçim senaryoları tartışılıyor. Siyasi söylemlerin oluşturduğu ağır havayı aralamak ve bölge halkının ne düşündüğünü duymak üzere Diyarbakır’a gittik. 6-8 Ağustos arası Diyarbakır’da halkın nabzını tutabilen, farklı kesimlerin nasıl düşündüğünü analiz edebilen kişiler ve öğrencilerle görüştük. Çatışmaların tekrar başlaması elbette Diyarbakır’dakileri derinden etkilemiş, halkta tepki oluşturmuş ve yeni beklentileri de beraberinde getirmiş durumda.

Panik değil sağduyu hâkim

Görüşmelerimizin toplamının bizde bıraktığı intiba beklediğimizden oldukça farklıydı; kasvetli ve paniğe kapılmış bir ruh hali yerine, genele yayılmış bir sağduyu ve çatışmaların başlamasının üzerinden zaman geçmesiyle sakinliğe evrilen bir yaklaşım ile karşılaştık.

Ateşkesin bittiği ilk günlerde, Çözüm Süreci boyunca şehirde hâkim olan mutlu ve huzurlu ortamın yerini endişe ve korku almış. Çatışmaların sokaklarda yaşanması, helikopterlerin devamlı şehir üzerinde gezmesi, (kimilerince halka gözdağı vermek üzere kalkan) F16 seslerinin duyulması özellikle ilk günlerde günlük hayatı birebir etkilemiş, bir huzursuzluk yaratmış. Şehrin yaşanmaz bir hale geldiği düşüncesi, o kadar yakınlaşmışken bile barışın elden kaçmasının yarattığı hayal kırıklığı ağırlıklı hissiyat olarak yaşanmış.

Günlerin ilerlemesiyle korkuya bir şekilde adapte olunduğunu gözlemledik. Başlangıçta sokaktan uzak kalma dürtüsü daha baskınken, şimdilerde geceleri sosyal hayat yavaşlamış olsa da kepenklerin kapanmadığından, ailelerin en azından gündüz saatlerinde tedirgin olmadan parklarda vakit geçirebildiğinden bahsediliyor. 6-8 Ekim olaylarının tersine bir panik havası yok, şiddet toplumsal hayatı çok fazla sarsmamış.

Yaşananlara aklıselim ile bakma halinin ağır basmaya başladığı görülüyor. İlk günlerde hâkim olan korku ve endişeli ortam yerini yavaş yavaş çözüm masasına dönüleceğine dair inanca bırakmış. Çatışmasızlık süreci halk için o kadar değerli ki, bunun kaybedilebileceğine ihtimal verilmek istenmiyor. Gençler “Suriye'dekilerin haline düşmemek için barışa sıkı sıkıya sarılıyoruz” diyor. Diğer bir deyişle sona ermesini barış sürecine “konduramıyorlar”. Çatışmasızlık talebi çok güçlü ve tüm kesimlerden geliyor.

Hayal kırıklığı her yerde

Ruh halinin evrilmesiyle bir sorgulama safhasının başladığı görülüyor. Hayal kırıklığı hem devlet ve AKP’ye, hem de PKK ve HDP’ye yönelik. Çözüm Süreci'nin devamı ve barışın tahsisi için 7 Haziran seçimlerinde HDP’ye oy vermiş bazı kesimler, oylarının farklı amaçlar için kullanıldığı hissiyatında.

Ceylanpınar’da iki polisin öldürülme olayı çok tartışılıyor, PKK’nın çatışmasızlığı neden böylesine keskin bir şekilde bitirdiğine dair net bir açıklama bulunamıyor. İfade edilen tek neden, Suruç sonrası örgütün bu adımı atmak zorunda kaldığı, gücünü yitirmediğine ve Kürtleri sahipsiz bırakmayacağına dair kendi tabanına bir mesaj vermek istediği yönünde.

HDP, PKK kanadına dair yapılan eleştirilerin, halka yapılan eylem çağrılarının cevapsız bırakılmasıyla somutlaştığı söylenebilir. Barış yürüyüşleri, akşamları tencere-tava çalma gibi çağrılara halk tarafından yanıt verilmediği belirtiliyor. 5 Haziran HDP mitinginde meydana gelen patlama sonrasında çağrı yapıldığında halk çok yoğun bir şekilde bu çağrıya cevap vermişken, şimdi evlere teker teker bildiri dağıtılmasına, televizyonlardan üst üste yapılan çağrılara rağmen halkın çekimser kaldığı anlatılıyor.

Ancak tepki ve eleştirilerin bütününün oturduğu zeminin bir de diğer tarafı var. İlk etapta devlet operasyonlarına karşı ciddi bir tepkisel etkinlik olmaması, operasyonların PKK’nın eylemleri karşısında mazereti olan veya normal karşılanabilecek bir cevap şeklinde değerlendirildiğini söylemek mümkün. Öte yandan, devlet söyleminin çatışmacı seyrettiği bir ortamda, PKK’ya yönelik sorgulama ve eleştirinin zayıfladığı, seçmenin yine HDP ve örgüt etrafında kenetleneceği belirtiliyor.

“Kandil’i başlarına yıkacağız” şeklindeki açıklamaların olumsuz etkisini hemen gösterdiği, HDP heyetinin Öcalan ile görüşmesine izin verilmemesinin uzaması durumunda kriz ortamı doğabileceği söyleniyor. Özellikle siyasi dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme getirildiğinden beri ibrenin tersine dönmeye başladığı belirtiliyor. Bu tarz yaklaşımların üzerine inşa edilen “devlet verdiklerini geri alabilir”, “meclise 80 milletvekili sokmamızı elbette kabul etmeyeceklerdi” gibi söylemler anlam kazanıyor, örgütün geri çekilmemesi ve halkın haklarını koruyacak yegâne güç olarak görülmesi doğal karşılanıyor.

Böyle dönemlerde devletin incitici söylemi PKK etrafındaki duruşun yeniden tahkim edilmesini sağlıyor. Devlet ve örgüt arasındaki sıkışmışlık hali, PKK’nın lehine işliyor, PKK’nın yanlışlarına rağmen devlete olan güvensizlik ve devletin reddedici tarzı örgütün elde ettiği kredinin bitmemesini, aksine güç kazanmasını sağlıyor şeklindeki görüşler ağır basıyor.

Gençler daha tepkili

Gençlerin daha keskin tepkileri var. Daha karamsar ve isyankarlar. Yeni kuşağın zaten yoğun bir travma ortamında büyüdüğü ve aileleri ne kadar teskin etmeye çalışsa da aileyi dinlemeden illegal faaliyetlere kayabileceği, gerillaya ve savaşa daha yakın hissettikleri söyleniyor.

“Biz her yerde ölüm görüyoruz” diyen gençler öfkeli. Şiddet söylemi duygu dünyalarına rahatça şekil verebiliyor. Çatışma sürecinin uzamasının bir öfke birikimine yol açacağı ve dağa gidişlerin hızlanabileceği belirtiliyor, üniversiteler açılmadan bir takım olumlu adımların atılması gerektiğinin altı çiziliyor. “Rahat çalışamıyoruz, devamlı tutuklamalar var, bu yüzden barışa dair girişim ve motivasyonumuz az” diyen gençler, yeni güvenlik yasası ile hareket alanlarının iyice sınırlandığından bahsediyor. Günlük hayatları da pratik anlamda etkileniyor. Kırsala gidiş zamanı olan yaz döneminde yollardaki güvenlik problemleri nedeniyle şehirde hapsolmuş hissediyorlar. Festivallerin ertelenmesi, sivil toplum kuruluşlarının etkinliklerinin duraksaması hayatlarında olumsuzluk yaratıyor.

İş dünyasının çekingen ve endişeli olduğu, bu gibi dönemlerde genellikle kendini geri çekmeyi tercih ettiği aktarılıyor. Devlet baskısı ile örgüt baskısı arasında kalan iş dünyasının zor durumda olduğu, hayal kırıklığının bu kesimde güçlü olduğu görülüyor. Çatışmalar bu kesimde etkisini hemen gösteriyor; çünkü çarşıdaki alışveriş, inşaat, turizm gibi sektörler çok kısa bir sürede birebir olumsuz etkileniyor.

Öfke kontrolü

Tüm olumsuz gelişmelere rağmen hem örgüt hem hükümet tarafından uygulanan bir öfke kontrolünden bahsetmek mümkün. Suriye’den gelen 13 YPG’linin cenazelerinin Habur’da ailelerine teslim edilmesi kritik bir adım olarak görünüyor, olmasaydı çok büyük tepki yükselebilirdi deniyor. HDP’lilerin konuşmalarında PKK eleştirisi yapmaları, silahsızlanmaya çağrıda bulunmaları ve yumuşatıcı bir söylem izleme gayreti 4-5 gündür olumlu bir hava estiriyor. Her iki tarafın da çatışmaları bilerek düşük seviyede tuttuğu ve halka verilen mesajların çok sertleşmediğine dair bir izlenim söz konusu.

‘Diyarbakır’da savaş devam etmeli’ diyecek birini bulmak zor. Çözüm masasının en yakın zamanda kurulmasına dair inanç ve talep halkın geneli için en temel gerçek denebilir. Görüştüğümüz bir kişinin bizimle paylaştığı gibi olanlar Diyarbakır halkını “üzüyor ama ümitsiz kılmıyor”.

Oyun değiştiren Suriye

PKK’nın üst düzey kadrolarında görev yapmış, şimdilerde Diyarbakır’da siyasi alanda çalışan etkili bir isim, kendisiyle 2013’te yaptığımız bir görüşmede, barış sürecinin geleceği konusunda Suriye’nin kritik önemini özellikle vurgulamıştı. O günkü sözlerinin ne kadar öngörülü olduğunu göstermek için birebir aktarmakta fayda var: “Suriye meselesi ile oluşacak yeni ortam (Çözüm Süreci'ne) başka bir bakış yaratabilir. Orada bir kırılma, travma olursa bu Türkiye Kürtlerine de yansır... Rojava, Türkiye için kendi Kürtleri ile barışma fırsatıdır, bunu değerlendirmek gerekir. Kürtler gözünde Rojava’ya yapılan her saldırı, kaynağı ne olursa olsun Türkiye’ye mal edilebilir.”

Bugün bu sözlerin son iki senelik süreci birebir tarif ettiğini görüyoruz. Barış sürecinin ilanından sonra, atılması beklenen adımların gecikmesiyle sürecin uzaması, Suriye faktörünün süreç üzerindeki negatif etkisini artırdı. Rojava’nın Türkiyeli Kürtler için önemini bu kez yaptığımız görüşmelerde duyduğumuz şu sözler net bir şekilde anlatıyor: “Rojava aslında burasıdır, (Irak’takilerden farklı olarak) oradaki Kürtlerle buradaki Kürtler akrabadır. Buradan gençler oraya savaşmaya gidince, burada kimse gitme diyemez.” Rojava’nın Türkiye Kürtleri açısından naif bir sahiplenme anlamına geldiği ve Kürt halkının beklenti, umut ve korkularının Rojava özelinde temsil edildiği, kuzey Suriye’nin Kürdistanlaşma hayaline tekabül ettiği görülebiliyor.

Yumuşak karın Rojava

Bu doğrultuda, Kürt halkı PKK’ya çatışmalara dair bir iç tepki geliştirse de, Suriye bir yumuşak karın oluşturuyor, örgüt bu konuda kesinlikle eleştirilmiyor. Devlet ise Rojava’nın Türkiyeli Kürtler nezdindeki değerini doğru değerlendirmeyerek veya görmezden gelerek tamir etmesi zor bir hata yapmış, Kürtlerin vicdanında derin bir yara açmış durumda. Bu tutum Kürtler’in Suriye’de pozisyon alıp, mevzi ve statü kazanmasının AKP’yi rahatsız etmesi olarak okunuyor. Özellikle Tel Abyad’ın Kürtler tarafından ele geçirilmesinin ardından AKP kanadından verilen sert tepkiler, sonrasında tankların sınıra yürümesi, Suriye sınırında Kürtlerin değil, IŞİD’in komşu olarak tercih edildiği şeklinde okunuyor. Kürtlerle radikal İslamcılar karşı karşıya kaldığında, Türkiye ‘Kürtler yenilsin’ istiyor şeklinde bir algı söz konusu. Hükümete yakın gazetelerde, PYD IŞİD’den daha tehlikeli bir örgüttür şeklinde çıkan haber ve değerlendirmeler de bu algıyı derinleştiriyor.

Barzani’ye tepki

Başlayan çatışma süreci bölgedeki farklı Kürt güçleri arasında da gerilime sebep olmuş. PKK’nın Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne ait petrol boru hatlarını vurması, Barzani’ye savaş açmak olarak değerlendiriliyor ve zaten beklenen bir şekilde Barzani’nin sert tepkisiyle karşılaşıyor. PKK’nın bu girişimi Barzani’nin Kobani konusundaki (Kürtleri korumayan) tutumunu cezalandırmak adına yaptığı düşünülüyor. HDP ve PKK kanadında Barzani’nin Erdoğan’dan sonra en çok tepki duyulan siyasi aktör olduğu, örgüt tarafından kendi topraklarını bombalayan – Türk ordusunun yanında – Kürt konumuna itildiği düşünülüyor. Kürt halkına hizmet eden bir lider olmanın tersine, Erdoğan ve Amerika ile işbirliği yapıyor diye suçlanarak vatan haini ilan ediliyor. Bu söylemleri benimseyen kesimler, Barzani’nin hâlâ bir aşiret reisi gibi davrandığını, Demokratik Ulus Kongresi’nin toplanmasını da kendi iktidarı sarsılacağı için engellediğini düşünüyorlar.

Öte yandan bölgede oluşan iki ana eksenden bahsediliyor: İran, Bağdat, Şam, PKK ve Rusya karşısında Türkiye, Barzani ve şimdi Amerika. İran’ın Orta Doğu’da Kürtlerin hamiliğine soyunduğu, bu amaçla IŞİD’i bölgede çok iyi kullandığı, Kuzey Irak’ta YNK-Goran muhalefetini destekleyerek Barzani’yi ve dolayısıyla Türkiye’yi zayıflatmayı ve yine aynı amaçla PKK’yı Türkiye ile çatışmaya ikna etme çabaları dile getiriliyor.

Eksenin diğer tarafındaki Amerika’nın HDP kitlesindeki itibarı zayıf. Halkın hiçbir zaman güvenmediği ABD ve Türkiye işbirliğinde Kürtlerin kurban edildiği, ABD’nin bölgede güçlü bir Kürt yapısı istemediği, demokratik özerk bir modelin ABD’nin emperyalist çıkarlarına ters düştüğü ve en nihayetinde ABD’nin Kürtleri satmış olduğu dile getiriliyor. Daha mesafeli tahliller, Amerika Türkiye’nin hassasiyetlerini gözetecek olsa da, PYD’nin Suriye sahasında IŞİD’e karşı savaş vermesi önemli olduğundan, Türkiye’nin PKK ile savaşmasını istemeyeceği yönünde. İncirlik Üssü’nün kullanıma açılması sonrasında, PKK ve PYD’yi daha az destekliyor görünse de, ABD’nin PKK’yı tamamen çöpe atamayacağı görüşü hâkim. ABD yüzünden Kürt kanı aktı densin istenmeyeceği için, ABD’nin Kürtleri küstürecek, ezecek bir tutum sergilemekten kaçındığı, PYD’nin tamamen çökertilmesinin ABD’nin işine gelmeyeceğinin hesabının ise PKK tarafından yapıldığı belirtiliyor.

Bölgedeki diğer odaklar

Gelişmelerin istihbarat örgütleri tarafından bazı odakların çıkarlarına uygun şekilde kullanıldığına dair tahminler de duyuyoruz. Suruç gerçekten bir IŞİD saldırısı mı, Ceylanpınar’da polisleri savaş çıksın isteyen güçler infaz etmiş olabilir mi şeklinde sorular akıllarda dolaşıyor.

Orta Doğu’nun dış güçler tarafından Sykes-Picot şartlarını değiştirerek yeniden şekillendirilmesi amacıyla bölgedeki gelişmelere müdahale edildiği, Arap Baharı’nın da müdahale edilecek alan yaratmak için kullanıldığı şeklinde açıklamalar duymak mümkün. Kürtler ve Türkler arasındaki muhtemel barış girişimleri de bu amaçla engellenmeye çalışılıyor diye bir bakış söz konusu. Bunun için barışın üç önemli siyasi aktörüne operasyon düzenlendiği düşünülüyor. Erdoğan’a Gezi, 17-25 Aralık ve Kobani krizi üzerinden yapılan girişimler, Öcalan’ı Gezi sürecinde ve 17-25 Aralık’ta köşeye sıkıştırma hamleleri ve Barzani’ye yönelik – özellikle petrol ihracatını sağlamasıyla – başkanlık yetkilerini kısıtlama ve muhalefeti üzerine salarak zayıflatmaya yönelik adımlar vurgulanıyor.

PKK nerede duruyor?

Suriye’deki gelişmeler paralelinde, PKK artık salt Türkiye’deki bir Kürt örgütü olarak değil, Kürdistani bir yapıya dönüşmüş, var olduğu alanlarda hızla mobilize olabilen, hakimiyet kurma potansiyeline sahip bir güç olarak görülüyor. Dolayısıyla – çözüm masasının yeniden kurulma ihtimalinde – çerçevede sadece Türkiye’yi değil, PKK’nın var olduğu diğer parçaları da düşünmek gerektiğinin altı çiziliyor.

Suriye denklemde ağırlık kazanınca, Kandil’in çözüm sürecine bir araç olarak bakan daha radikal, şahin kanadının yönetimde ağırlık kazandığı ve bu kanadın esas amacının Çözüm Süreci'nde Türkiye ile yol kat etmek yerine Suriye’de fiili yapıyı korumak ve güç kazanmayı sağlamak olduğu dile getiriliyor. Bu amaç doğrultusunda, Esad’ın stratejik olarak Suriye’nin kuzeyini kontrol edebilmek amacıyla PYD’ye bir iktidar alanı açması ve PYD’nin bunu akıllı bir şekilde kullanması, iki tarafın doğal ortaklığı şeklinde sonuçlanıyor. Diğer taraftan, “Amerika bizi sattı söylemine rağmen”, PKK’nın nihayetinde Amerikancı bir yapı olduğu, PYD Amerika ile resmi bir ilişki kurduğunda bunun bir zafer gibi karşılandığı hatırlatılıyor. PKK’nın Amerika’yı göz ardı edip, İran tarafına kaymayacağı ama İran’ı kullanmaktan da feragat etmeyeceği yönündeki yorumlar ağırlıkta.

http://aljazeera.com.tr/gorus/uzuluyoruz-ama-umitsiz-degiliz

Ayşe Yırcalı, Brown Üniversitesi ekonomi ve tarih bölümlerinden mezun oldu. 2001 yılında proje yöneticisi olarak TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) kadrosuna katıldı. Şubat 2015 tarihinde kurulan PODEM (Kamusal Politika ve Demokrasi Çalışmaları Derneği) kurucu üyesidir ve merkezin genel direktörlüğünü yürütmektedir. Yolsuzlukla mücadele, çözüm ve barış süreci, Türkiye’nin yeni anayasası konularında saha araştırmalarında ve yayınlarda yer almıştır.

Ayse Yircali

Ayşe Yırcalı

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums