Ümit Fırat: HDP, vesayet ve yeni dönemde siyaset

7 Haziran seçimleriyle birlikte beklenenden yüksek bir oy alarak parlamentoya giren HDP, bu kez üzerindeki vesayetten kurtulması gibi yeni bir tartışmanın konusu haline geldi

Ümit Fırat: HDP, vesayet ve yeni dönemde siyaset
26.06.2015 - 15:16
2450

 7 Haziran seçimleriyle birlikte beklenenden yüksek bir oy alarak parlamentoya giren HDP, bu kez üzerindeki vesayetten kurtulması gibi yeni bir tartışmanın konusu haline geldi. Bu mesele, henüz HDP’de parti içi bir tartışma konusu olmasa da, özellikle HDP dışındaki çevrelerde ve medyada ilgi görüyor. HDP’nin politik yapısına ve parti içi işleyişine bakıldığında, bir vesayet altında olduğu doğru. Ama bu vesayet tartışmaları HDP’de bir karşılık buluyor mu, bir problem olarak görülüp bir şikâyet ve sıkıntı yaratıyor mu gibi bahisler tartışma dışında bırakılıyor.

Türkiye’de etkin olan askeri-bürokratik vesayet yıllarca, güç ve desteğinin önemli bir kısmını siyasi partiler ve parlamentodan aldı. Tümüyle olmasa da halen etkisini sürdüren bu rejimin etkisi ancak 80 yıl sonra kısmen geriletilebildi. Demek ki siyasi partilerin üzerlerine oturmuş köklü ve yerleşik siyasi vesayetlerden kurtulmalarının yolu, parlamentoda sayısal olarak fazla üyeye sahip olmalarıyla ortadan kalkmıyor.

Elbette dışarıdan bakıldığında HDP teşkilatının ve parlamenterlerinin belirli bir gelenek veya kökten değil de, değişik çevrelerden gelmiş olmaları parti üzerindeki etkin vesayetten kurtulması için kolaylaştırıcı bir faktör gibi gözükebilir. Ama partide bir ana gövde var ve bu kitle Kürtlerden oluşuyor, partinin hangi eksende duracağı veya hareket edeceği konusunda da belirleyici bir role sahip.

Her ne kadar bugün HDP üzerinde bir PKK (Öcalan-Kandil) vesayeti olduğu doğru bir tespit olsa da, unutmamak gerekir ki, dışarıdan vesayet olarak görülen güç ve irade, aynı zamanda bu partiyi var eden en temel dinamiktir; hatta bu partinin gerçek ev sahibidir. Bu iradeyi geri çekip veya etkisiz kılmak da öyle kolayca başarılacak bir iş değildir. Bunu HDP tabanı ve yöneticilerinden ziyade Türkiye’nin Kürt meselesine yaklaşımı ve rejiminin demokratikleşmesi ile aşabilmenin daha gerçekçi olduğu düşünülmelidir.

Bugün vesayet olarak görülen iradenin doğrudan parti yönetimine katılmasının legal yolları sağlanmadan, yani demokratikleşmeden, yani Kürt Barışı gerçekleşmeden bu vesayetten çıkışın zemini de oluşmayacaktır. Tabii en önemlisi de, vesayetten kurtulma talebinin parti tabanında bir ihtiyaç olarak kendisini hissettirmeye başladığı bir sürecin başlaması ve bunu gerçekleştirebilecek bir arzu ve iradeye sahip çıkmaları gerekir.

HDP, Kandil ve uyum

Tabii ki legal koşullarda faaliyet gösteren bir parti ile dağlarda silahlı mücadele yürüten bir yapının her konuda tam bir uyum içersinde hareket etmesi beklenmez. Yaşanılan süreçte HDP’nin arka planındaki güçle ister istemez bir takım sıkıntılı durumlar yaşaması kaçınılmaz. Ancak çok hayati bir konu olmadıkça da, ters düşmekten kaynaklanan bir ayrışma veya vesayetten kopma ortamı doğması pek mümkün gözükmüyor. Eğer Kandil veya Öcalan bazı HDP yetkilileriyle bir konuda ters bir tutuma girmişlerse, burada HDP yöneticilerinin fazla bir direnç göstermesi beklenmemeli. Geçtiğimiz süreçte bunun sayısız örnekleri yaşandı.

Çok zor bir ihtimal veya varsayım olsa da, HDP’nin Kandil’den kopması, ancak Abdullah Öcalan ile Kandil arasında bir kopma veya bir ayrışma yaşanırsa gündeme gelebilir ki, böylesi bir durumda da aynı ayrışma ve kopma HDP içersinde yaşanır.

HDP yöneticilerinin genel seçim kampanyasında başta Erdoğan olmak üzere diğer AK Parti yöneticileri hakkında kullandıkları sert ifadeler ve açıklamalar, HDP için bir oy artışı sağlamış olsa da, bugün için artık geçerliğini yitirmiştir. Bu itibarla başta Öcalan olmak üzere Kandil’deki bazı PKK yöneticileri, bugün farklı bir döneme girildiğini ve seçim öncesi kullanılan o dilin terk edilmesi gerektiğini düşünebilirler. Bu konuda HDP yöneticilerinin illa da aynı sert dil ve tutumda ısrar etmeleri beklenemeyeceği gibi, kimi zaman istemeyerek de olsa devletle, hükümetle veya AKP ile bazı temas ve diyaloglara zorlanabilirler. Bundan ötürü de HDP dışındaki bazı çevrelerin tepkilerine maruz kalsalar bile, Öcalan’a büyük bir bağlılık duyan HDP’nin asıl dayanağı olan Kürt tabanından bir tepki almazlar.

Türkiyelileşme meselesi

Özellikle de Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığından itibaren gündeme gelen ve aslında Kürtler için pek de bir mana verilemeyen “HDP’nin Türkiyelileşmesi” hadisesi, sanki HDP’nin Kandil ve Öcalan’a karşı bir tavrı gibi değerlendirilemez. HDP’nin bir Öcalan projesi olduğunu ve üstelik bu projeye en çok muhalefet eden kesimin de HDP’nin Kürt kanadı olduğu biliniyor.

Bu münasebetle HDP’nin “Türkiyelileşme”  diye adlandırılan, Türkiye partisi olma yolunda girdiği 7 Haziran sınavından başarıyla geçmesi, Kandil ve Öcalan’la aralarında bir mesele çıkması gibi değil, tersine bir uyumluluk olarak görülmeli.

Kandil’in tavrı ve HDP söylemlerinde yumuşama

Öcalan’a bağlılığıyla bilinen PKK yöneticilerinden Murat Karayılan 11 Temmuzda ANF’ye yaptığı açıklamada, artık seçim öncesine takılıp kalmamak gerektiğini belirterek Selahattin Demirtaş’ın uzlaşmaz tavrına yönelik net bir uyarıda bulundu.

“… Ben filan kesimle koalisyona girmem’ türünden açıklama ve tutumlarda da bana göre duygusallık vardır. Bu siyaseten pek doğru da değildir. …”

Öcalan’ın da böylesi bir görüşe daha yakın olabileceğini tahmin etmek pek de isabetsiz sayılmaz.

Demirtaş ise Karayılan’dan sonra, “…AKP ile CHP bizim ilkelerimizi içerecek şekilde koalisyon kurarsa işlerini kolaylaştırırız, destek veririz” açıklaması yaptı.

Nasıl bir koalisyon

HDP seçimlere giderken AKP Hükümeti’nin devam edeceği varsayımıyla hareket ederek, Çözüm Sürecinin seçimlerden sonra da devam edeceğini düşündü. İmralı Heyeti’ndeki temsilcilerini seçilme garantisi olan sıralardan aday gösterdi; bir arkadaşlarını da iki dönem kuralından vareste tutarak üçüncü kez aday gösterdi.

Demirtaş’ın, kendi ilkelerine uygun bir AKP-CHP koalisyonuna destek verebilecekleri yönündeki ifadesi dikkate alınırsa, aynı ilkeleri içeren CHP’siz bir AKP hükümetine de karşı çıkmamaları gerekir.

Bir AKP-CHP koalisyonuna destek verilmesi, 1991-95 DYP-SHP(CHP) koalisyonu dönemindeki faili meçhuller, köy yakmalar, zoraki göçler, DEP’lilerin tutuklanması gibi trajik olayları da hatıra getiriyor. 90 yıllık kirli bir siyasi tarihe sahip olan CHP’ye yeniden bir hükümet ortağı rolü vermek yerine, kendilerinin insiyatif almaları da mümkün. Kaldı ki bir AKP-CHP koalisyonu olursa, orada HDP’nin dikkate alınmayacağı kesin.

Murat Karayılan’ın uyarıcı açıklamaları doğrultusundan hareket edilerek, tek başına bir AKP Hükümetine destek olmasalar bile engel olmayacakları bir yolun açılabilmesi mümkün olabilir. Bunun ön koşulu olarak makul bir süre konulabilir ve AKP’ye yeni anayasa, çözüm ve demokratikleşme gibi vaatlerini gerçekleştirmeleri şartını koyabilirler.

Hem AKP’yi reformcu bir hükümet kurmaya yöneltmek hem de Kürtler ve demokrasi açısından bir kaybın söz konusu olmayacağı bu formüle Erdoğan’ın ikna edilmesi kolay olmasa da mümkündür. Aksi durumda ise ortada ne İmralı Heyeti ne de Çözüm Süreci diye bir şey kalacak.

Seçim başarısı ve Öcalan

HDP’nin seçimlerden beklenin de üzerinde bir başarı elde etmesi ve bu sonucun Selahattin Demirtaş’a mal edilmesi, Abdullah Öcalan bakımından bazı sıkıntılar doğmasına da yol açmış olabilir. Örgütünün kuruluş aşamasından, yani 1978’den bu yana PKK hareketi içerisinde hiç kimse Öcalan ismini arka plana düşüremedi. Bu türden muhtemel gelişmeler sezildiğinde de sert tedbirlerle önü kesildi.

Elbette Selahattin Demirtaş isminin kendisinden daha fazla önemli görülüp öne çıkarılması bütün bu sürecin mutlak ve tartışılmaz mimarı ve önderi olarak bilinen Abdullah Öcalan’ı rahatsız ediyordur. Kısa vadede olmasa da Öcalan’ın kendi kurup yönettiği bir partide yeni ve karizmatik bir Kürt aktörün yükselişine sıcak bakmayacağı, bir yolunu bulup partisinde fazla bir gürültüye meydan vermeden Demirtaş’ın arka plana çekileceği ihtimalini de hesaba katmak sürpriz olmaz.

Ümit Fırat, yazar ve yorumcu. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nden mezun oldu. Dönemin etkin sol platformlarından Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Devrimci Doğu Kültür Ocakları'na katıldı. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından dört yıl cezaevinde kaldı. Halkın Emek Partisi'nin (HEP) kuruluş çalışmalarına katıldı. 1994 yılında, işadamı Cem Boyner liderliğinde oluşturulan Yeni Demokrasi Hareketi'nin (YDH) kurucu ve yönetici kadrosunda yer aldı. Başta Kürt Sorunu olmak üzere Türkiye'nin iç ve dış siyasetine ilişkin makaleleri çeşitli medya organlarında yayımlanıyor.

http://www.aljazeera.com.tr/gorus/hdp-vesayet-ve-yeni-donemde-siyaset

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums