SAMAN SARISI

  • 30.10.2020 00:00

 KOPENHAG’LI BİR GÖÇMENİN, AMSTERDAMLI BİR GÖÇMENDEN,

MOSKOVA’LI BİR GÖÇMENİ DİNLEDİĞİ

    Kucağında manton. Omzun omzuma değende dirseğin koluma sokuluyor. Alıp başımı coğrafyamın ayak basmadık köşelerine çekiliyorum. Mısralar, kelimeler, heceler, hatta harfler var ama, sesler yok.Şiir, ses olmayan seslerin dünyasını şiirleştiriyor.Biraz sonra program başlayacak,mısralar sese büründüğünde içimdeki büyünün bozulmasından korkuyorum.

“okyanuslar büyük sevdalar gibidir Tulyokova / seyredilmeye gelmez /okyanuslar yaşanılır”

    Şiir başladı. Salon soğuk değil ama ellerin üşüyebilir. Amsterdamlı göçmenin sesi iklimime yayılıyor. Mısraları yaşıyorum, bendekilere benziyor. Ellerine bakmıyorum, parmağında Kafkasyalı gümüş bir yüzük var, görüyorum.Seni tutup toprağımın harcıalem bütün seslerden arınmış bir köşesine götürüyorum.

Yüzün sedef tadında.

“Hoş geldin!” Ellerin bana dönük.

“Merhaba!” Sesin heyecandan terlemiş avuç sıcaklığında.

Ben henüz tam kavrayamamışken gidip Saman Sarısı’na sarmallanıyorsun. Ve

“sağ elinde kederli bir gül açıyor / ağır ağır “

“kimseler yapamaz senin resmini / sen kendi resmini kendin de yapamazsın / bir açılıp bir kapanır yüreğinde / senin resmini ben yapacağım”

    Salonu boşaltıyorum. Yerlerde yırtık kirlenmiş pankartlar. Boş gazoz şişeleri. Miting sonrası alanlarının gergin yorgunluğu.

“Vakit hızla ilerliyor gece yarıları ışıklarını yeni / söndürmüş “

“Ortalıkta ikimizden başka kimse yoktu / ve sen bundan dolayı bir resimdin açık maviyle çizilmiş.”

    En sıcak, en sevdalı, en asi sesimi kavga alanlarında, toplantı salonlarında, kaçak evlerin iğreti odalarında, sevdiğim kadınların ten kokan yataklarında okuduğum şiirlere kattım. Kürsünün önünde, şurada ilk sırada ayakta, televizyonun karşısındaki kanepede oturmuş, yastığımın yanında uzanmış beni dinliyordun. Hâlbuki benim ilk defa duyduğum sesin Saman Sarısı’na rengini veriyor. Şiire yakışıyorsun.

“bir parıltıydın düşümden damlamış / sol mememin üstüne.

    Kucağında manton. Boz bulanık şaşkınlığım bitti çok şükür. Bedeninin kokusunu duyuyorum. Toprağımda ne varsa zaptetilemez bir yangına kesiyor. Tarifsiz kargaşalar, isyanlar içindeyim. Hapiste rutubetli loş odada, şu sıvaları dökülmüş çıplak duvarın dibinde acıdan it gibi titreyen ben değilim. Miladımızdan önce, yılarca sürgünlüğüm olduİstanbul. İğretiliğim, biletsizliğim ve adressizliğimdi.

“Kübalı bir balerinle karşılaştım ikinci katta / karlı pencerelerde / taze esmer bir yalaza olarak geçti alnımın üzerinden / Şair Nikolas Gilyen Havana’ya döndü çoktan / yıllarca Avrupa ve Asya otellerinin hollerinde oturup / içtikti yudum yudum şehirlerimizin hasretini”

    Göçmenliğim seninle bitecek sanmıştım. Ama oturduğun sokak, hiç tanımadığım soğuk şehirlere çıkıyor. Amsterdamlı göçmen sahnede, sen dinliyorsun, ben nafile bir yokuşu tırmanıyorum, hep tırmanıyorum.

“vakit hızla ilerliyor, gece yarıları ışıklarını yeni / söndürmüş “

    Karanlıktabaşımı çevirmeden yüzüne bakıyorum. Yüzün bana yakışıyor. Ama sen“yoksun/ yeryüzünün en güzel şehirlerinden biri boşaldı.” Umut ne? “tramvaylar bomboş geçiyor “ Neden böyle suratsız bir şafak! “biletçileri, vatmanları bile yok /kahveler bomboş”  Neden İstanbul diye bir şehir,  almış sabahçı kahvesini koynuna, salya sümük uluyor.

    Kaçıp sığındığımız Yıldız Parkı’nı biz tereddütlerimizden çalmıştık. Önü sonu – en çok ta sonu – belli zamanlara ne çok laflar, ne çok sevinçler, ne çok sarılmalar, ne çok öpüşmeler, ne çok suskunluklar sığdırdık. Oraya her gidişimizde “ayrılık masanın üstündeydi kahve bardağınla / limonatanın arasında / onu oraya sen koydun”Durmadan konuşurdun.Telaşla anlattıkların ne olursa olsun ,sesinin tınısı sevdanı ele verirdi. “sesleniyorum / seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları.”

    Kadıköy’deki evde, benim, yüzünün bir yanı bıyıklı arkadaşım ve o gece kafayı mujiklere takan çakırkeyf ev sahibesi dahil kimseler bir şey bilmesindi ya,  “ ayrılık masanın üzerindeydi cigara paketinde / kıvrılan bir dumandı gözlerinin içinde senin /  cıgaranın ucunda senin /  ve hoşça kal demeye hazır olan avcunda / ayrılık masanın üstünde dirseğini dayadığın yerdeydi / aklından geçenlerdeydi ayrılık / benden gizlediklerinde gizlemediklerinde / ayrılık rahatlığındaydı senin / senin güvenindeydi bana / birdenbire  kapın açılır gibi sevdalanmak / ansızın / oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin /  ayrılık bunu farkedemeyişindeydi senin / ayrılık kurtulmuştu yer çekiminden ağırlığı yoktu / tüy /gibiydi diyemem / tüyün de ağırlığı var /ayrılığın yoktu ama, kendisi vardı “

Biri senin karşında,biri benim karşımda oturuyordu.Gözlerimizdeki yangını görmediler.

    Amsterdamlı göçmen kadın gösteriyi bitirdi. Ama şiir sürüyor. Boğaziçi ışıklar içinde. Gecenin koynundayız. Kaç kere  yumuşak ağırlığını yitirdim /avcumda sonra elini / ve ayrılık parmaklarımızınilk değişinde başlamıştıçoktan”  Sol elin kasıklarımda hem azgın bir sevişmeyi, hem yumuşacık bir şefkati okşuyor. Kaç kere  “ ama yine ansızın yitirdim seni “

Senin toprağında Saman Sarısı okunan isyanlar olsun!

    Boğaziçi ışıklar içinde. Gece bitecek. “tuttum ellerinden yürüdük / yürüdükgüneşin altında karlarıçıtırdata çıtırdataGece bitecek. Kahve içiyoruz laf olsun diye. Kucağıma bıraktın başını, elin kasıklarımda. Saçlarını okşuyorum, gece bitecek.“gözünde türkülerin boyu kilometre kilometre “

    Kucağında manton, dirseğin koluma sokuluyor. Yitirdim ansızın seni / oysa ansızın değil / çünkü önce yitirdim avcumda elinin sıcaklığını senin / sonra elinin izlerini bir de tanırım “

Gece bitecek.

*Bütün alıntılar Nazım Hikmet’in, Saman Sarısı şiirinden

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums