ALİ KİREMİTÇİ: TANIKLIĞIM

ALİ KİREMİTÇİ: TANIKLIĞIM
27.07.2020 - 10:39
9023
2

 Düzce Vilayeti Akçakoca İlçesi Kepenç Köyü’nde dünyaya geldim. Sene 1946... 10 Eylül...

Onbir yaşıma kadar köyde yaşadım. Babam, köyümüzün muhtarıydı. 1957 senesinde Akçakoca’nın Yukarı Mahalle’sine yapılan evimize taşındık. Köyümüzde suyu kuyudan çekerdik... Gaz lambasıyla aydınlanırdık... Şehirde, bu sorunumuz ortadan kalkmış oldu. Geçim kaynağımız fındık ürünüydü. İlk öğrenimimi Merkez İlkokulu’nda tamamladım... Orta okulda iki sene okudum, belgelenip ayrıldım. Babamla beraber, yirmiyedi yaşıma, kadar fındık bahçemizde çiftçilikle uğraştım. 1969 senesinde eşim Saadet ile evlendim. Beş kızımız oldu. Bu zaman içerisinde CHP Gençlik Kolu sekreterliği yaptım. Ana kademe yönetim kurulu üyeliğinde bulundum...

17 Haziran 1975’te Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’nda iş başı yaptım. İşçilik hayatım başlamış oldu. Türkiye Maden-İş Sendikası yetkili sendikaydı. Sendikaya üye oldum. Temsilcilerle görüşerek işçi haklarını savunmaya başladım. Sözleşme ve grevlerde aktif görev aldım. İşe ilk girişim, marangoz işçisi olarak idi... Kısa zamanda vinçlere makine yağcılığına, daha sonra seyyar bakım ekibine transfer oldum. Bu ekip, Fabrika’nın her yerine bakıma gidiyordu. Fabrika’nın her yerindeki işçilerle bağ kurma fırsatına sahip oldum. Bir gün Sinter Fabrikası’na gittik. Sinter işçileri direnişteydi. Direnişi, Savaş diye bir arkadaş yönetiyordu. Savaş’a sordum, “Mesele nedir” diye. “Soğuktan korunmak için kaputlarımızı vermediler, onun için direnişteyiz.” dedi. Biz de dahil olduk. Üniteler Bakım Müdürü Ali Zengin geldi. Yetkiyi ben almıştım. Ali Bey’le ben konuştum. Ali Bey, “Sen bu işe karışma, derhal kendi ünitene dön.” dedi. Ben de “Yalnız gitmem, ekibimle beraber giderim. Bu sorunu çözmezsen Fabrika’ya pahalıya mal olur” diyerek, ekibimi alıp üniteme gittim. Merkez Bakım’a giderek arkadaşlarla görüştüm. Fabrika direnişe geçti. Ali Zengin, benim üniteme geldi. Sendikal haklarımız verilmiyordu. On maddelik talep listemizi Ali Bey’e sunduk ve haklarımızı aldık. Bu durum karşısında ben, işçiler tarafından sevilen, işveren tarafından sevilmeyen adam oldum.

Yetkili sendika olarak Dokuzuncu Bölge Başkanı, 1978 Sözleşmesi’nde ikibuçuk günlük şike grev yaptı. Bu grevden sonra Sendika, ikiye bölündü. Şükrü’yü görevden aldılar. Devrimci Maden-İş Sendikası’nı kurdu. Türkiye Maden-İş Sendikası’nı işgal etti. Biz de başka binaya geçtik. Sendikal seminerler başladı. A Tipi Eğitim Semineri’ne katıldım. Arkasından B Tipi Eğitim Semineri... Hukuk yolu ile Sendika binamızı geri aldık. Şükrü Albayrak ve avanesi, bizim bir alt kata geçerek işverenin çıkarları doğrultusunda faaliyetine devam ettiler. Bu durum, bizi üzüyordu. Her şey karma karışıktı. Hukuki süreç devam ediyordu. Mahkemeler art arda devam ediyordu. Durum çözülemiyordu. İşçinin sabrı taşmaya başlamıştı. Bir gün Sendika’da Bölge Başkanı Cevdet Yılmaz başkanlığında toplantı yaptık. Sendika Lokali, tıklım tıklım doluydu. Karar çıktı: Sözde Devrimci Maden-İş Sendikası, işgal edilecek. Ellerimize demir çubuklar verildi. Ben, Muzaffer Akalın ve ismini hatırlayamadığım üç kişi binaya girdik. Çaycı ve sekreteri dışarı çıkararak Şükrü’nün sendikasını tahrip ettik. Sonuç, polis ve jandarma binayı sardı. Polis, bizi götürmek istedi. Gitmedik. Sendika avukatımız Muhittin Gürlek geldi. Avukatımızla birlikte Adliye’ye gittik. Kırksekiz kişiydik. Polis ifadeleri alındı, mahkemeye çıktık. Sonuç, Başkan ve iki arkadaşımızı tutukladılar. Bir müddet sonra Kemal Türkler’in öldürüldüğü haberi geldi. Hemen Başkan ve iki arkadaşımızı tahliye ettiler. Bir günlük grev yaptık. Noter’den İrade Beyanı yapıldı. İrade Beyanı’nda, Maden-İş yetkili çıktı. Yine sonuç yok. Ereğli’de mahkeme kuruldu. Bizim avukatımız Rasim Öz. “Devrimci Maden-İş Sendikası”nı, Demir-İş Sendikası’nın avukatı Orhan Başar savundu. Mahkemeye girdik... Mahkeme Başkanı, bizim avukata dönerek “Atın bunu dışarıya” dedi. Rasim Öz söz aldı, “Reddi hakim” talebinde bulunarak “Sen bu davaya bakamazsın” dedi. Ankara İş Mahkemesi’ne gittik. Sonuç, hukuken ve fiilen yetkili olduğumuz ortaya çıktı. Sözleşme görüşmeleri başladı. Onbeş gün sonra 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi...

Bu olaylar devam ederken Halk-Koop Tüketim Kooperatifi kuruldu. İşçiler, alış-verişlerini buradan yapmaya başladılar. Remzi Karanfil ve Sezai Ceylan’la tanıştım. Fındık tarlamda bütün işlerimi Zonguldak ve Ereğli İGD (İlerici Gençler Derneği) üyeleriyle yapmaya başladım. Ta ki 1983 yılında tutuklanmama kadar.

1980’de Akçakoca Kültür Ve Turizm Derneği aracılığı ile Fındık Festivali düzenledik. Festivalin ikinci günü Bolu Valisi, Festival’i iptal etti. Neymiş... Festival, siyasi içerikli imiş...

1980 Haziran ayında Akçakoca’da kamplar kurduk... Kale Plajı’nın batısında İstanbul İGD, doğusunda Ankara İGD, benim tarlamda İLD (İlerici Liseliler Derneği) kamp yapıyordu... Kampların içeriği teorik ve pratik eğitim idi... Günlerden bir gün, Dernek Başkan Yardımcısı Tuncay Ay, “Ali Abi, tarlaya baskın yapılacak, tedbirini al” dedi... Ben de aldım... Öğle saatinde baskın yapılmış... İşten döndüğümde, güvenlikten sorumlu Ahmet, beni Dernek’te karşıladı: “Ali Abi, operasyon gerçekleşti”. Beraber Jandarma Komutanı’na çıktık. Komutan bana “Sen tarlanda eğitim yaptırıyor muşsun” dedi. Ben de Ahmet’e dönerek “Ahmet, Komutan ne diyor, duydun mu?” Tabii hepsini inkar ettik. Komutan, “İşlerini bitirinceye kadar bunlar senin işinde çalışsın” dedi. Ben de “Komutan, maalesef bunlar ‘Biz gideceğiz, bu şartlarda çalışmamız imkansız’ diyorlar, üçüncü ekip gelecek, ürünü onlarla toplayacağız” dedim. Komutanla anlaştık ve sezonu böyle bitirdik.

Bu arada Selma Cingirt’i kırkbeş gün sakladım. Eşim doğum yapmıştı. Selma, anneme yardımcı oldu. Annemle beraber çalışanların yemeklerini yapıyorlardı.

Senelik izinimi kullanmak için müracaatımı yaptım. İzin belgemi almaya gittim. “Haftaya ertelendi” dediler. Kuşkulandım, Bakım Müdürlüğü’ne gittim. Sekreter Nesrin Hanım, “Ali Bey, dosyan bizden çıktı, 32 No.lu odada”... Gittim dosyanın içinden izin kağıdımı aldım, doğru Personel’e... Aynı gün izine ayrıldım... İşyerime döndüğümde Formen, işbaşı yapmamı söyledi. Ben de “Bu saatten itibaren senelik izindeyim” diyerek ayrıldım. Böylece iş akdime tazminatsız son veremediler...

Partili olmam, yanılmıyorsam 1979 sonbaharı... Önce Ali Akın’a bağlandım, daha sonra Fahri Saka’ya... Parti adım, Sedat Keskin... Periyodik olarak Atılım Gazetesi (İllegal yayınlanan TKP Merkez Yayın Organı) gelmeye başladı. Ben artık Partiliydim.

Kemal Türkler’in cenaze töreninde Anadolu’dan gelen işçilerin başını çekiyordum. Kemal Türkler’in çerçeveli resmi benim elimde, en öndeydim. “Türkiye Komünist Partisi’ne Özgürlük” sloganları atıyorduk.

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi geldi... Otobüsümüz, giriş ve çıkışlarda aranıyor... Ellerinde fotoğraflar var... Fotoğraflara göre arama yapıyorlardı...

1980 Kasım ayının yanılmıyorsam 17’siydi... Personel’den çağrıldım... Gittim... Memur arkadaş, iş akdimin feshedildiğini söyledi... İmzalamadım... Onbeş günlük hakkımı kullandım... Onbeş gün işe gittim, iş aradım, hiçbir yerden iş teklifi alamadım... Onbeşinci gün

Personel’e giderek Toplu İş Sözleşmesi’nden doğan tüm haklarım mahfuz kalmak kaydıyla çıkışımı imzaladım... Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’nda iş akdim feshedilmişti... İşten ayrıldım... Fahri Saka, benden 100.000 (Yüzbin) TL istedi... Bir senenin fındık parasını verdim... O sene çok sıkıntı çektim... Bu para bana geri ödenecekti, maalesef ödenmedi... Fahri Saka ile onbeş günde bir buluşmamız devam ediyordu. Bu buluşma periyodu, ayda bire çıkarıldı... Parti adım değiştirildi... Sedat Keskin iken Osman Sağlam oldu... Bu ilişki, 17 Kasım 1983 Akçakoca, Düzce ve Ereğli’de “Kızıl Fener-2 Operasyonu”na kadar devam etti. Bu “operasyon”da 48 arkadaş tutuklandık...

Bolu Komando Tugayı’nda kırkbeş gün işkence altında sorgulamadan geçtim... Bolu Komando Tugayı’nda işkence devam ederken, Akçakoca'daki köydeki evime “operasyon” çekildi... İki tabanca ve 106 mermi buldular... Davaya bunları da kattılar...

Dikkatimi çeken bir durum; Tugay’daki koğuşta Ahmet Engin Yüncü, Sezai Ceylan, Fahri Saka, benim haricimde toplantı yaptılar... Bana bir bilgi aktarmadılar... Bu bende soru işareti olarak kaldı...

Tugay’dan bir otobüsle, jandarma ve polis nezaretinde Gölcük’e getirildik... Tek tek Askeri Savcı’ya ifade verdik... Hepimiz tutuklandık... Beni gruptan ayırarak bir hücreye attılar... Hücrede Nevzat Cingirt’le karşılaştım... Üç hücre vardı... Tutuklu iki polis, “Cumhurbaşkanı’na küfür”den biri vardı... Ben, Nevzat’la beraber kaldım... Bu “tutuklu iki polis”, bizi çözmek için buradaydı... Yirmibir gün uğraştılar... Baktılar yağ çıkmayacak, Nevzat’la ikimizi Konca Tutukevi’ne gönderdiler...

Konca’da bizi Yüzbaşı İlkin Sungur karşıladı... Gardiyana, “Bu iki arkadaşı iyi bir yere ver” dedi. Gardiyan bizi bir hücreye kapattı... Üstümüzde ne varsa aldılar... Bir tek ağaç yemek kaşıklarını verdiler... Hava çok soğuktu... Üç metre karelik hücrede üşümemek için hareket yapıyorduk... Saat 22.00 sularında hücreye bir battaniye attılar... Yarısı ıslaktı... Saat 24.00’te bizi hücreye koyan gardiyan geldi... İçeriye girer girmez, Nevzat’ın omuzuna bir yumruk vurdu... Nevzat, hücrenin köşesine gitti... Sıra bana geldi... Ben, “Bir dakika asker” dedim, “vurduğun yumrukları sivil hayatında ödeyebilecek gücün varsa, vur.” Gardiyan, geri adım attı. Dördüncü Koğuş’ta bizim arkadaşlar varmış... Bizden haberdar olup devreye girmişler... Saat 00.30’da kalorifer yandı... Dört kuru battaniye verdiler... Sabah oldu... Bizi Maocuların, Dev-Solcuların, Dev-Yolcuların bulunduğu Birinci Koğuş’a koydular... Koğuş Başkanı Maocu Dursun, “Burada biz ne yaparsak bize uymak zorundasınız” diyor; ben karşı çıkıp “İşimize gelmeyene uymayız” diyorum... Aramız limonileşiyor...

Bu arada Nizamettin Aslan, Nedim Cingirt ve Mustafa Baykara geldi. Komün kurduk. Ben, Komün Başkanı oldum. Mustafa Baykara, aykırı hareket ediyordu. Bu Koğuşta huzurumuz kaçtı. İkinci Koğuş’ta arkadaşlar vardı. Ben, gardiyanla konuştum, İkinci Koğuş’a geçtik. İkinci Koğuş Başkanı, Doktor Mehmet Çelen idi. Burada herkes kendi bildiği gibi hareket ediyordu. Hasan Fehmi Güneş’in kardeşi Nizamettin Güneş, tek başına yaşıyordu. Tek tek tahliyeler başlamıştı. Dördüncü Koğuş’tan dört kişiyi bizim koğuşa verdiler: Bülent Karataş, Bertal Söylemez, Sendikacı Şerafettin, Çetin Alpdündar... Komün kurduk. Ben, Nevzat ve Bertal, Komün Yönetim Kurulu’na seçildik. Gıda sorumlusu, bendim. Her gün eğitim yapıyorduk. Dördüncü Koğuş’tan radyo da gelmişti. Bizim Radyo’yu ve TKP’nin Sesi Radyosu’nu dinliyorduk. Aramalarda, radyoyu bulamıyorlardı. Özel bir zuladaydı. Bulaşıkları, sırayla yıkıyorduk. Ben, Nizamettin Aslan’la beraberdim. Beraber bulaşıkları yıkarken Nizamettin kayboldu. Bir de baktım, yatağında yatıyor. Çağırdığımda “Ben gelmiyorum” deyince, aramızda söz dalaşı başladı. araya Şerafettin girdi. Nizamettin’i püskürttü. Ben bu olaydan sonra Komün Yönetimi’nden kendi isteğimle ayrıldım. Şerafettin arkadaş, bize pazar filesi örmeyi öğretti. Ördüğümüz fileleri, görüş günleri görüşçümüze verip Komün’e ekonomik katkıda bulunuyorduk. Nizamettin Aslan ve Nedim Cingirt, tahliye oldular. Güllübahçe Tutukevi’nde kalan Ahmet Engin Yüncü ve Fahri Saka da tahliye oldular. Bu arada Konca Tutukevi kapatıldığından, Gölcük Güllübahçe Tutukevi’ne nakil olduk. Bizde iki radyo vardı. Birini Dev-Yolculara verdik. Biz, Bizim Radyo’yu ve TKP’nin Sesi Radyosu’nu dinliyorduk. Onlar ise BBC Radyosu’nu dinliyordu. İlk aramada, Dev-Yolcular, radyoyu kaptırdılar.

Biz Güllübahçe Tutukevi’ndeyken Bursa’dan TSİP (Türkiye Sosyalist İşçi Partisi) Davası’nda yargılanan arkadaşlar geldi. TKEP (Türkiye Komünist Emek Partisi) Davası’ndan yargılanan iki arkadaş daha geldi. Üç grup, birlikte Komün kurduk. TKP Davası’ndan ben (Ali Kiremitçi), Bülent Karataş, Emin Taş, Esat Burcu, Nevzat Cingirt, Ömer Sandıkçı, Recep İşgören, Sezai Ceylan vardı Sol Birlik Komünü’nde...

Bir süre sonra Sezai Ceylan tahliye oldu... Bülent Karataş’ın cezası bir yılın altına düştüğü için Gölcük Kavaklı İlçe Cezaevi’ne gitti... Kocaeli’de sıkıyönetimin kalkmasıyla kalanlarımızın İstanbul’a nakli çıktı...

Bu arada Gölcük’teki son mahkemede yatmışlığım göz önünde tutularak tahliyeme karar verildi... O günü hiç unutamam. Bir taraftan sevinç, bir taraftan burukluk... Geride bıraktığım arkadaşlarım... 17 Nisan 1985 akşamı saat 18.00 idi... Askeri bir pikapla Lumbar Ağzı’na getirildim... Eşim Saadet, eniştem Mustafa, kız kardeşim Müşerref, beni karşılamak için bekliyordu... Eşim Saadet, boynuma sarıldı, sevincinden hüngür hüngür ağlıyordu... Arabaya bindik, doğru İzmit’e... Amcamın kızı Nezaket ve beni mahkemelerde hiç yalnız bırakmayan, her mahkemeye gelen eniştem Musa Şatana, masayı hazırlamışlar... Masaya oturduk, art arda kadehleri tokuşturduk... Yola çıktık... Gece saat 24.00’te Akçakoca’ya geldik... Evin önünde komşularım beni bekliyorlardı... Beni görünce havaya uçtular... Annem Müzeyyen, sevincinden hüngür hüngür ağlıyordu... Tabii sevinç ağlaması... Çocuklarım İlknur, İnci, Evrim, Nermin, baba hasretini gideriyorlardı... Odamıza çekildik eşimle, onyedi ay onyedi günün hasretini giderdik...

Bu mücadeleye demokrasi ve sosyalizm için girdik... Önümüze 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi çıktı... Askeri mahkemelerde yargılandık... Kimimiz beraat etti, kimimiz ağır cezalara çarptırıldı... Beraat edenler de yıllarca zindanlarda tutuldu...

Demokrat insanlar, gelecek nesiller, bu davalardan dersler çıkarsın... Demir tavında dövülür... Tavlanmayan demire şekil veremezsin... Şartları oluşmadan hiçbir şey olmaz... Öte yandan, tarihin akışını durdurmaya da hiç kimsenin gücü yetmez... İlkel Toplum’dan Kapitalist Toplum’a nasıl geldi isek, elbette sınıfsız topluma, Komünist Toplum’a da geçeceğiz...

Not: Manşet fotoğraf, Akçakoca'nın ilk yarı açık cezaevidir. 

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums