- 15.05.2019 00:00
Doğası itibari ile yapısal bir buhrana dönüşmekte olan ekonomik bir krizin içinden geçiyoruz. Türkiye’de yaşanan artık bir kriz olmaktan öteye geçti, bizler ekonominin fiilen nasıl durduğunu izliyoruz.
Ancak daha önemli olan bugünkü hali ile ekonomik kriz artık politik bir kimlik kazanmıştır. O nedenle, içinden geçtiğimiz ekonomik krizin politik analizini de yapmak gerekiyor.
Krizin bundan sonra hangi aşamalara geçeceği gibi kritik konuların doğru ele alınması için Türkiye’de ekonomik sorunların politik analizi ayrı önem taşımaktadır.
Ülkemizdeki ekonomik krizin politik analizinde bazı noktalar öne çıkıyor.
Birinci olarak, Türkiye’de politik rasyonalite artık tamamen belirleyici olandır. Normal şartlarda ekonomik faaliyetler ve kararlar, elbette politik hesaplamalar da bir ölçüde olmakla etkili olmakla birlikte, öncelikli olarak ekonomik bir rasyonaliteye göre yapılır.
Ancak günümüzde Türkiye’de ekonomi başat olarak politik hesaplamalar ve kararlar ile belirlenmektedir ve bu durum giderek daha da ileri aşamalara gidecektir.
Ekonomi ile ilgili kararlar politik gerekçelere göre verilecektir. Politik durumlar gerektirirse ekonomik olarak yanlış kararlar alınmaktan çekinilmeyecektir.
İkinci olarak, Türkiye’ye bazı istisnalar dışında üretim odaklı yabancı sermaye gelmeyecektir. Türkiye’ye ilgi duyanlar faiz getirisi gibi alanlara ilgi duyan türde yabancı sermayedir. Doğal olarak Türkiye artık yatırımcılardan çok spekülatörlerin ilgi duyduğu bir pazardır.
Hükümet bunun farkındadır ve spekülatörlerle bir manipülatör olarak ilişki kuracaktır. Onlara sürekli istediklerini söyleyecek ama yapmayacaktır. Hükümet, spekülatörlerin sığ politik algıları ve kısa dönem kar kazanma hazzının oluşturduğu reflekslere oynayacaktır.
Onlara duymak istedikleri söylenecek. Atılan bir tweet ile Türkiye’nin tekrar AB ile uzlaşmak istediği söylenecektir. Bir başka gün IMF iması yapılacak diğer gün filan seküler ismin ekonomiden sorumlu bakan olarak atanacağı söylenecektir.
Sanılanın aksine bu türdeki manipülatif taktikleri, spekülatörler sanıldığından daha fazla dikkate alır.
Spekülatör, kısa dönemde para kazanmaya bakar. O nedenle bazen işine gelmese bile bir ülkede aşağı ve yukarı iniş çıkışlar çok sıklıkla gerçekleşiyorsa bu durum aslında onun lehinedir.
Yine bu bağlamda üretim gibi reel ekonomik alanlarda başarı sağlama imkanı kalmayan hükümet, türev piyasalarda her yolu deneyecektir. Sığ marketlerde dolar satmak, TL bozdurma maliyetini yükseltmek, stopaj oranlarını değiştirmek...
Bütün bu tür adımlar kısa vadelidir dahası bunların hiç biri reel ekonomik faaliyet değildir. Ancak krizin büyüklüğü nedeni ile Türkiye’de ekonomi yönetimi artık kısa vadeli olmaya mahkumdur.
Ama bu kısa vadeli “cambazlıklar” maliyetsiz değildir. Ülkenin hem zamanı hem parası harcanmaktadır. Her ülke kısa vadeli mecburiyetler söz konusu olunca böyle şeyler yapar. Ancak bu tip “cambazlıklar” ekonomiyi yönetenlerin alışkanlığı haline gelince ülkenin zamanı ve parası günü kurtarmak için harcanmaktadır.
Üçüncü olarak, içinden geçilen ekonomik kriz Türkiye’de devletin iktisadi alanda etkisini büyütecektir. Kriz derinleştikçe ve uzadıkça, Türkiye ekonomisi daha devletçi hale gelmektedir.
Ancak şunu da unutmamak gerekiyor: Uzunca bir süredir ekonomik krizin dışında iki nedenden dolayı zaten Türkiye’de devletin ekonomik alanda varlığı genişlemektedir.
Bunlardan birincisi İslamcı ideolojidir. İslamcı ideoloji son tahlilde ekonomide de devlet merkezli bir planlamaya doğru evrilir ve AKP için de bu geçerlidir. 2000li yılların başında hem uluslararası destek kazanmak hem de içerideki Kemalist statüko ile mücadele etmek için geliştirilen liberalizm ile pragmatik ilişki artık geride kalmıştır.
İkinci neden otoriterleşmedir. Türkiye’nin içine girdiği otoriterleşme sarmalının artık ekonomik aktörlere özgür alanlar vermesi imkanı kalmamıştır.
Otoriterleşme sonuçları sadece gazeteci ve akademisyenleri hedef alan bir süreç değildir. Otoriterleşmenin acı sonuçlarını tüccarlar ve sanayiciler de öder. Bağımsız medyanın olmadığı yerde ekonomik aktörlerin bağımsız alanlar bulacağını beklemek üçüncü dünya saflığıdır.
Bütün bu dinamiklere ekonomik kriz de eklenince devletin iktisadi etkisi daha da artacaktır. Dolaylı olarak bugün medyada gördüğümüz devletçiliğin benzeri olarak ekonomide de türlü biçimlerde devlet asıl oyunca haline gelecektir.
Dördüncü olarak, ekonomik konularda Türkiye stratejik muğlaklığı artıracaktır. Rakamlar, istatistikler, haberler sürekli gri tonda ifade edilecektir.
Enflasyonun oranı, işsizlik oranı gibi verilerden daha başka makro verilere kadar her alanda stratejik muğlaklık siyasetinin gereği gri alanlar oluşacaktır.
Nihayet son olarak, artık ekonomi bir güvenlik konusu haline gelmiştir. Bugün itibari ile şu kadar gazetecinin tutuklanması ilgi çekici bir haber bile değildir. Bugünün Türkiye’sinde mevcut iktidarın en kırılgan olduğu alan artık ekonomi haberleridir.
Bu nedenle ekonomik analiz yapanlar, ekonomi konulu köşe yazanlar devlet için bir güvenlik konusunu haline gelmiştir. Devletin en hazzetmediği kişiler artık ülkede ekonomik işlerin iyi gitmediğini dile getiren ekonomistlerdir. Ekonomi konusunda durumu eleştirenler yahut kötü gidişatı dile getirenler karşılarında devleti bulacaktır.
Yorum Yap