- 25.11.2015 00:00
Celal Şengör çok faydalı bir adam... Özellikle bu beyefendinin bizzat kendi gazına gelip, edep ve izan tanımadan uçmaya başlaması birilerinin çok işine yarıyor.
Çünkü Şengör savunduğu dünyanın, pozitivizmin, modernizmin, bilimciliğin; siyasal olarak ise tepeden inme yöntemlerle toplum kurmaya çalışan jakoben sosyal mühendisliğin karikatürü gibi bir adam.
Ve tabii, kendinden olmayanları şablonlara sokup, vurma meraklısı olan yeni zamanın muhafazakar görünümlü seçkincileri ya da devletin yeni müstahdemleri için “eski rejimi”, “eski Türkiye’yi” mükemmel bir şekilde temsil eden bir vaka;kullanışlı malzeme üretme kapasitesine sahip bir “araç” haline geliyor. Bunlar, onun sayesinde çok daha geniş bir kesime bel altından vurma imkanı kazanıyorlar.
Ancak, Şengör’ün açtığı “pislik” mevzularında yalnız olmadığını iyi görmek lazım. Yani “pislik” yedirmenin işkence olmadığını düşünmek sadece Şengör’e has bir durum değil...
Mesela, en radikal biçimde İslami görünüp, sayfalarını ve sütunlarını istisnasız bir biçimde, hakarete, ırkçı hezeyanlara ayıran; küfür dolu yazılar yazmayı marifet sanan, kendinden olmayanı pislik gibi gören yazarlara sahip bir gazete Şengör’den hiç farklı değil.
Devletleşen yeni merkez gazeteler, gene devletleşmiş ve iyice lümpenleşmiş kadın-erkek “aydın” takımı da daha aşağı kalmıyor Şengör’den...
Onların halini anlamak için Adana’da geçtiğimiz günlerde geçen bir sahnedeki insanların hali çok ilham verici... Habertürk’ün, 23 Kasım 2015 tarihli haberi şöyle:
“Adana'da bir derede bulunan erkek cesedini görmek isteyen vatandaşlar akşam olmasına rağmen dereye akın ederek cesedi film izler gibi izlediler. (...) Kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk bütün mahalleli dereye gelip cesedi görmek için birbiriyle yarıştı. Kısa sürede yüzlerce kişi araçlarıyla dereye geldi. (...) etraf otopark gibi oldu.”
Adana’daki insanların zaviyesinden bakınca, bizden olmayan ölümü sıradanlaştıran, seyirlik bir faaliyete dönüştüren, merhamet duygusunu kaybeden bir hal bu...
Ama devlet ruhunun iyice nüfuz ettiği ve “rejimin yeni bekçileri” dolarak adlandırabileceğimiz insan türü için durum daha da vahim...
Celal Şengör gibi...
Bu yeni tür, ölüm karşısında duyarsızlığa ek olarak, kendi ve karşı taraf arasında “skor” yarıştırmak gibi birözelliğe de sahip...
Bu tür açısından, Cizre, Sur, Nusaybin, Yüksekova, Silvan şeklinde arka arkaya ablukaya alınan şehirleri sadece “temizlenen” şehirler olarak görmek yetiyor.... Bunların ruh hali, öncelikle devlet geleneğinden kaynaklanan ama aynı zamanda, bu yeni türle birlikte yeni bir hayat öpücüğü bulan, “duygusal”ıda sadece kendine yontan bir ruh hali...
90’larda yaşamıştık böyle bir insanlık halini... Doğu’da “faili meçhuller” şeklinde tezahür eden “güvenlik” faaliyetleri, Batı’da “terörist” olduğu söylenen bir takım insanların yaşadıkları evlere yapılan “aleni” operasyonlarda kendini gösteriyordu. Ayhan Çarkın gibi polislerden türlü çeşitli itiraflarını dinlediğimiz bu operasyonlardan sonra polisler girdikleri apartmanlardan “terörist cesetleriyle” ve zafer edasıyla çıkarken, etrafta biriken devlet hassasiyeti yüksek bir takım ölü sevici yaratıklar da sloganlar eşliğinde “kahraman Türk polisinin” başarısını alkışlıyorlardı.
O zamanın “ölü sevicilerinin” şimdiki versiyonları da alkışlıyorlar!
T24’te Nurcan Baysal’ın yazısında okudum; o da Müjgan Halis’in “bölge”deki izlenimlerinden aktarmış:
“… gözleri çıkarılan, kulağı olmayan, burnu kesilen cenazeler yıkadım. Hem de yakın zamanda. Cinsel organı olmayan cenazeler gördüm. Eğer gerçekten bir İslam âlemi varsa, gelip ne yaşadığımızı görsünler. Bir insanın burnunun olmaması normal bir şey midir? Bir insanın cinsel organının olmaması normal bir şey midir? Bunu yapanlar Müslüman olabilir mi?”
“Terörist” avlamak için bütün şehrin insanlarını “terörize” eden “güvenlik” güçlerinin faaliyetlerini kelimeleriyle, cümleleriyle alkışlıyorlar... Celal Şengör gibi “samimi” de değiller; yüksek perdeden alkışlayamıyorlar; sadece Adana’da deredeki cesede bakanlar gibi bakıyorlar...
Ve cümleleri inanılmaz kibir dolu... Çoğunluk gibi olmanın verdiği güvenden beslenen bir kibir...
Ama bütün mangal ve uçuşan küllere rağmen, artık sadece beton kulelere meşruiyet yakıtı sağlayan kimliklerine kaynaklık eden dünyayı bile anlamak istemiyorlar...
Keşke,Enam suresinin 116. ayetini arada bir okusalar:
“Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.”
FERHAT KENTEL / HABERDAR
Yorum Yap