Siyasi hayat ve medya dünyası: Yanlış bir şeyler var diyorum ve başka bir şey de demiyorum…

  • 20.03.2019 00:00

 Bir insanı başkalarına zarar vermekten, kişileri tahkir ve tezyif etmekten, ulu orta yalan söylemekten uzak tutan nedir?

Eğer bu insan dindar biri ise sorunun cevabını biliyoruz: Allah korkusu ve öteki dünya inancı… Bu dünyada yaptıklarından kendisini yaratan tarafından hesaba çekileceği bir öte dünya olduğuna inanan kişi ‘kul hakkı’ endişesi taşır ve yanlışlıklardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışır.

- Reklam -

‘Dindar’ olmayan birini de frenleyen dış ve iç mekanizmalar vardır. Yaptığı yasalara aykırı bir eylem ise kanunun yakasına yapışacağı endişesi ya da en basitinden çevresinden, ailesinin bireylerinden gelecek tepki ve herkeste bulunan ‘utanma’ duygusu insanı başkalarının ‘yanlış’ bulacağı söylem ve eylemlerden uzak tutar.

Tutması gerekir…

Peki öyleyse neden dindarlar ile dindar olmasa bile iyi insan olarak bilinenlerin içerisinde yer aldığı siyaset dünyasında bol miktarda yanlışlar yapılabiliyor?

‘Hakikat-ötesi’ ortamı yaygınlaşıyor

Yalanla dolanla sonuç alınmaya çalışıldığı gibi, şeref ve haysiyetlerle de oynanabiliyor.

Özellikle Türkiye’den ve bugünden söz ettiğimi sanmayınız, dünyanın çeşitli ülkelerinde siyaset çirkef yuvası halinde.

ABD’de Donald Trump‘ın daha seçim kampanyası sırasında başlattığı yalanı mübah gören söylemleri başkan seçildikten sonra da hızını kesmeden devam ediyor. İki yıl içerisinde söylediği-yazdığı ve medya tarafından tespit edilmiş ‘yalanlar’ binlerle ifade ediliyor.

Beğenmediği, sevmediği, kendisine hesap soran herkese en çirkin sıfatlar kullanarak saldırabiliyor ABD başkanı.

‘Popülist’ sıfatıyla anılan politikacılar, iktidara göz koydukları her ülkede, kendilerine aslında var olmayan bir veya birkaç ‘düşman’ belleyip yalanın arkasına gizlenerek ve düşman belledikleri için her türlü olumsuz sıfatı kullanarak seçmen karşısına çıkabiliyorlar.

Zaten bu yüzden siyaset bilimi literatürüne yeni bir kavram girdi: ‘Hakikat-ötesi’ kavramı… Gerçeklere bakan yok, sahte gerçekler gündemi belirleyici oldu çünkü.

Yeni Zelandalı sapığın cami cemaati üzerine açtığı ateşle 50 kişinin hayatını söndürmesi böyle bir global siyasi zemin yüzünden mümkün olabildi. Üretilmiş yalanlar ‘gerçek’ diye pazarlanıp onun üzerine bir ‘ideoloji’ inşa edilebiliyor. Breivik ve Tarrant gibilerin silahlarla yaptığını çeşitli ülkelerin ‘popülist’ politikacıları sözle yapıyorlar.

 

Yukarıda özellikle ülkemizden söz etmediğimi belirttim, ancak bizde de siyaset her geçen gün bu yönden sorunlu hale gelmeye başladı. Bizde de artık eldivensiz boks yapılır gibi yürütülüyor siyasi mücadele.

Ne hale geldiğimizi görmeye, siyasilerin birbirleri hakkında açtıkları hakaret davaları bile yeterli. Havada hakaretler uçuşuyor.

Sadece hakaretler de değil, dünyadaki ‘hakikat-ötesi’ zırvalığına uygun aslı astarı bulunduğu çok kuşkulu, kısa sürede ispatlanması mümkün olmayan vahim iddialar çok rahatlıkla gazete manşetlerine, ekranlara çıkarılabiliyor.

Galiba seçmeni etkilemek için her yolu mübah gören bir anlayış bizde de kendisine yer edinmeye başladı.

Siyaset ve gazetecilik kurallı uğraş alanlarıdır

Oysa, siyaset ülkeye ve insanına hizmet alanıdır. Bir makama talip olmak, seçilmek istemek, talip olan ve isteyen için fedakarlığa razı olmak demektir. Seçimler de o fedakarlığı göze alan insanların birbirleriyle yarışıdır ve her yarış gibi seçim kampanyalarının da sportmence yürütülmesi beklenir.

Son zamanlarda gündeme hakim olan görünüm öyle geliyor mu size?

En fazla da medyanın durumu beni rahatsız ediyor.

‘Medya’ adıyla anılmaya başlasa da aslında mesleğin adı ‘gazetecilik’tir ve onunla ilgili bütün temel başvuru metinlerinde ‘dördüncü kuvvet’ sıfatını hak etmesi için uyulması gereken kurallar uzun uzadıya anlatılır.

Kurallara kulak asılmayan bir biçimde veriliyor bugünlerde gazetecilik hizmeti.

Hangi taraf bu alanda daha aşırı kuralsızlık yapıyor diye kafamı yormak istemiyorum.

Gerçekten merak ettiğim tek bir şey var: Kalemlerini saygısızca kullanan, şeref ve haysiyetleri kolayca zedeleyici yazılarla okur karşısına çıkanlar yakın çevreleri tarafından nasıl karşılanıyorlar? Aile bireyleri, eşleri, çocukları, anne-babaları, kardeşleri, arkadaşları“Nedir bu yaptığın?” diye hesaba çekmiyor mu aşırıya kaçanları?

Siyasilerin konumlarını korumak veya başkalarının elinde olan konumları elde etmek gibi bir dertleri olabilir, peki gazetelerde yazanların siyasi alana hakim hale gelen saygısızlık korosuna katılmalarını hangi güdüyle açıklayabiliriz?

ABD’de ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde gazetecilerin saygınlıklarını korumak için nasıl bir mücadele verdiklerini, bütün baskılara ve siyasilerin onları da kendi düzeylerine çekme gayretlerine rağmen kurallardan şaşmadıklarını da izlemiyorlar mı?

Hiç değilse büyük bölümünün?

Siyasi hayat ve medya dünyası içerisinde yer alan dindarlar buradaki söylem ve eylemlerinin öyle veya böyle bir manevi karşılığı olduğunu akıllarından hiç çıkarmamalı.

Dindar olmayanlar da etraflarının kendileri hakkında ne düşündüklerine kulak verseler iyi olacak.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums