- 22.07.2016 00:00
Hakk’a yürüyenlerin arkasından söylediğimiz, -Devri daim olsun!, kalıp sözü, bizim de yerine getirmek durumunda olduğumuz bir yükümlülüğü dile getirir. İrademiz dışında yürüyecek olan bir çevrim sürecine, iyi dilek temelli bir katılımı anlatmaz bu kalıp söz. Tam tersine, yükümlülüğümüzü yerine getirmememiz halinde, Hakk’a yürüyenlerimizin hiçbir zaman dirilemeyeceğini; yaşam, yaşayanlardan çok Hakk’a yürüyenlerden oluştuğu için yaşamımızın köreleceğini dışa vurur.
Yangın insana –Yan!, der; akarsu –Ak!, der; rüzgâr ise –Yuvarlan!: Yanmak, akmak ve yuvarlanmak, bir olayın-eylemin akıtılmasıdır; akıtma, devriye kapsamında sürece girip çıkmakla gerçekleştirilir. Gerçekleştirilir gerçekleştirilmez, eylemlerimiz bizi diriltir, elimizden tutar, devriyenin zâhirinde ve bâtınında gezdirir. Böylece bizler Hakk’a yürüyenlerin devriyelerini daim kılarız.
Kızılbaşlıkta bu görevin altından kalkabilmek için bilme kültüründen firar etmek zorundayız: Çünkü Kızılbaş kültür kültür, bilme kültürü değil, değiştirme kültürüdür. Değiştirme kültürü eylemle-etkinlikle içselleştirilip taşınabilir ancak.
Tam da bu nedenle Nietzsche, ‘Okuyan aylaklardan nefret ediyorum’,der; aylak olan sadece okur; deneyim yapmaz; deneyimlerin toplamı bilgi olduğuna göre bu tür okuyucular sonuç üretemezler. Onun için onlar cahildirler.
Düşüncelerimizi deneyime, deneyimi bilgi durumuna dönüştürdüğümüzde, kuşkunuz olmasın Hakk’a yürüyenlerimizi diriltmiş olacağız.
Yorum Yap